Ankara'da 86. Başörtüsü Eylemi
Her yıl olduğu gibi bu yılda ülkemiz ramazan ayını ucuz tartışmalarla geçiriyor. Bir yandan din ve dince kutsal sayılan değerleri aşındırmaya ve hafife almaya yönelik yazılı ve görsel iletişim kanallarının yayınları...
Her yıl olduğu gibi bu yılda ülkemiz ramazan ayını ucuz tartışmalarla geçiriyor. Bir yandan din ve dince kutsal sayılan değerleri aşındırmaya ve hafife almaya yönelik yazılı ve görsel iletişim kanallarının yayınları, diğer taraftan adının önünde çeşitli akademik unvanlar bulunduran bir takım biyolojik canlıların sözde fetva ve beyanları ramazan ayının uhreviyetini ve inanan insanların duygularını rencide etmeye devam ediyor.
Sivil anayasa tartışmalarının dönüp dolaşıp başörtüsü ekseninde yoğunlaşması, İran modeli tutmadı, Malezya modeli verelim tarzı seviyesiz tartışmaların ülke gündeminde yer alması ve kelli felli kalemşorların başörtüsü tehlikesi eksenli yazıları Türkiye’de ortalama kalitenin yerlerde süründüğünü göstermektedir.
“Mahalle Baskısı” geyiğiyle başörtülü insanların haklarının gasp edilmesine göz yumarak, başörtüsüzlerin üzerinde baskı kurulduğuna veya kurulacağına yönelik söylem olsa olsa suçüstü yakalanma yüzsüzlüğüdür. Aynı zamanda “Mahalle Baskısı” söylemini dillerine dolayanların ahlak ve namus fukaralığını ortaya koyması açısından da bu tartışma hafızalarda kayıt altına alınmalıdır.
Rektörlerin üniversite açılışlarında yaptıkları konuşmalar, kurulu sistemlere eleştirel bir yaklaşım sergilemesi gereken üniversitelerin nasıl totaliter ve faşizan uygulamaların kölesi olabildiklerini ve siyasi beklenti ve çıkarların bilim ve ahlak gibi değerlerin önüne nasıl geçebildiğini göstermesi açısından manidardır.
Üniversiteli kızların perukla dahi üniversiteye girişlerine tahammül edemeyen ideolojik sapıklar, bu gidişle üniversitelere sadece kendileri gibi embesillerin girebileceğini şart koşarsa şaşırmayacağız. İdeolojik bağnazlığın, ilkesizliğin ve ilkelliğin bunca prim yaptığı bir ortamda bilimsel gelişmenin yeşermesi beklenemez. Bütün üniversite rektörlerini ve YÖK’ü halkın inançları ile savaşmamaya ve üniversiteleri ideolojik bağnazlıklarıyla boğmamaları konusunda uyarıyoruz.
Sivil anayasa tartışmasında anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddesi ile Kemalizm ve laiklik gibi sübjektif maddelerin aynen korunması için çalışan üniversiteli, sözde sivil veya üniformalı İttihat ve Terakki artıkları aynı kan grubunun çocuklarıdır. Siyasi iktidarın bu baskılar karşısında geri adım atarak sadece adı sivil olacak bir anayasaya tamah etmesi kendisine verilen yüzde 47 oya ihanettir.
Başörtü sorununu sadece üniversitelerde yaşanıyormuş gibi “Kılık kıyafet üniversitelerde serbesttir” şeklinde bir düzenlemeyle yasalaştırmaya çalışan! siyasi iktidar, bu maddeyle tüm kamu çalışma alanında başörtüsü yasağını legalleştirdiğinin farkında değildir.
Kaldı ki yasal bir dayanağı bulunmayan başörtüsü yasağının kaldırılması, olmayan bir suçu suç olmaktan çıkarmaya çalışacak bir yasal düzenleme ile yapılamaz.
Siyasi iktidarın başörtüsü ekseninde yürüttüğü tartışma samimiyeti hakkında da ipucu vermektedir. Siyasi iktidar İT (İttihat ve Terakki) cephesinden gelen baskılar karşısında geri adım atarak elinden geleni yaptığı gerekçesiyle başörtüsü mağdurlarının ağzına bir parmak bal çalmak istemektedir.
Siyasi iktidar; kendisine teveccüh edilen yüzde 47lik oyun karşılığında tarihe geçecek bir düzenleme yaparak bugüne kadar üretilen inanç eksenli sorunlara çözüm üretmeye ve devleti halkıyla barıştıracak bir süreci başlatmaya mecburdur.
Genelde inanç üzerinden özelde ise İslam üzerinden korku üretmeye çalışan kişisel çıkar ve beklentilerden başka ölçüsü bulunmayan İT (İttihat ve Terakki) artıklarını ise hayatlarında bir kez olsun ahlaklı davranmaya ve takıyye yapmamaya davet ediyoruz.
Bizler bütün din, inanç ve düşüncelere saygı duyan, ifade özgürlüğünün sınırlarını genişleten, gerçek bir sivil anayasa istiyoruz.