Merve Kavakçı
Anlatabiliyor muyum!
Küresel köyün birer vatandaşı olmak biz insanlar için de küresel bakış açısına sahip olmayı gerekli kılıyor. Evet yaratılmışlar olarak çok yerel, çok yakın ilişkiler düzeni içinde dünyamızı şekillendirip değerlendirmemiz normaldir. Anneyiz babayız evladız, hocayız, siyasetçiyiz, mühendisiz, kadın ve erkek hemcinslerimiz, arkadaş ve çevre ilişkilerimiz, milli ve dini aidiyetimiz vesaire hepsi bizi ve dünyayı nasıl anladığımıza tesir ediyor. Ancak diyorum ki küresel köyden bahsedildiğine göre küresel bir dünya görüşü de mecburen beraberinde geliyor. İsteseniz de istemeseniz de. Bence küresel bakış zaten olması gereken. Bir başka ifadeyle ağaçtan geçerek ormanı görebilmek gerekiyor. Ormanın önemini idrak etmek için ağaçların gerisine geçip tepeden balkondan bütüncül olarak bakmak lazım. Ancak o zaman olup biteni tam anlamıyla anlayabiliriz. Siz evde yangın çıktı zannedersiniz, gördüğünüz yan odadan gelen duman kokusudur zira, ama aslında şehrinize bomba düşmüştür, bölgenizde savaş vardır da siz yangına kilitlenmişsinizdir mesela. Holistik yani etraflı orman bakışı onun için önemlidir.
Şimdi bu basit kuralı uluslararası siyasete uygulayalım. İki gelişme üzerinden yapalım: Birincisi S-400 füzelerini Rusya’dan alıyor olmamız. İkincisi de S. Arabistan ve Katar’ın aralarında olduğu bazı ülkelere satmak istediğimiz obüsler konusu. Bu iki konunun ortak tarafı dünya siyasetini elinde tutmaya alışagelmiş çevreleri, ki Cumhurbaşkanı Erdoğan onlara dünyanın beşten büyük olduğunu hatırlatarak, (her ne kadar duymaktan hoşlanmasalar da) dikkatlerine getiriyor, onları bu gelişmeler rahatsız ediyor. Birincide Türkiye’nin en tabii hakkı olan kendini savunma hakkını idrak edebilmek için gerekli yatırımı uygun gördüğü bir ülke ile işbirliği içinde yapabilmesi mevzubahis olan. Ölçüyor biçiyor, düşünüyor taşınıyor, başka yerden alacağına veya başka yerden alma imkanı yoksa, ki bu saiklerden hangisi olduğu ilgili iki ülke dışında hiç kimseyi alakadar etmemeli normal şartlarda, sonuç itibariyle Rusya ile anlaşıyor. Vay sen misin Rusya ile alışveriş yapan...sen misin “bizim” alışılagelmiş düzenimize çomak sokan minvalinde itirazlar yükseliveriyor, FETO devreye sokuluyor, NATO’lu hakaret krizinin düğmesine basılıyor, ekonomik kalkışmayla dolar dört tl’ye dayandırılarak darbeye geçiş arzulanıyor. Hepsinin müsebbibi? Şahsiyetli duruşta ısrar!
Bu kadarına burun kıvıracak kadar Erdoğan nefreti/kıskançlığına sahipseniz, buyrun ikincisi: Ürettiğimiz Fırtına obüslerini üç körfez ülkesine satmak istiyoruz. Bu sefer Almanya devreye giriyor, hayır yapamazsın. Neden, hangi hakla, kim olarak...böyle bir engelleme meşru sayılabilir, diye soracak olsanız, çünkü biz “biziz” demekten başka hiçbir mazeretleri yok ellerinde. Biz “biz” olunca “biz yapar, biz yıkarız, kuralları biz koyar, siz uyarsınız” demiş oluyorlar adeta. Neymiş... Alman motorunun kullanıldığı bu araçların üçüncü ülkelere satışı olamazmış. Antlaşma sağlandı, alan memnun satan memnun, size ne oluyor diye sorduğunuz anda “bize” Oryantalizm oluyor diye cevabı yapıştırıyorlar.
Demem o ki, bazıları iç çekişmelerle, Erdoğan düşmanlığı, hükümet karşıtlığı, din tiksinmesi, millet küçümsemesi ne ise, bu resmi göremeyerek aslında kendi ayağına ve güya savunduğunu iddia ettiği onca şeye ateş ediyor. Küresel köyde evrensel bakmak şart.
yeniakit