Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Aşı fetvası

“Hutbe’de girmeyin” bu konuya dedim ya, bir şekilde Diyanet’i alet edecekler bu “komplo”ya. Fetva yolunu buldular. Evet, “DİB”in böyle bir hizmeti var: Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan inanç, ibadet, ahlak ve sosyal hayat ile ilgili güncel fetva, karar ve mütalaalarını bulabilirsiniz.

İnşallah, birileri orduyu, polisi, talebeleri, ya da işçileri, memurları bu işe mecbur etmezler.

Önce doğru bir soru sormanız gerek. Çok genel beylik sorulara verilen cevaplar da beylik cevaplar olur. Evet, “zaruretler memnu (yasak olan) şeyleri, mübah kılar”. Zaruret halinde domuz yenebilir, şarap içilebilir, onun miktarı da zorunlu miktarla sınırlıdır. Ama siz yaşamak için başkasını öldüremeyeceğiniz gibi, bir zararı gidermek için, başka açıdan daha büyük bir zararı da kabul edemezsiniz. Bakın, takiyye ve ruhsat gibi konular zaruretle ilgilidir. Takva azimette olsa da, zaruret halinde ruhsatı seçmek de takvaya dönüşebilir. Takiyye ise, zalimler karşısında, temel haklarına yönelik tehditten kurtulmak adına kendini gizlemek için yalana başvurma ruhsatıdır. Bir kişi takiyye yapıyor diye suçlanmaz. Suçlanacak olan, onu buna mecbur edendir. Tabi takiyye müessesesi istismar edilmiyorsa, yoksa o iş takiyye olmaz, yalancılık ya da münafıklık olur.

Aşı olmadan hayati tehlikeden kurtulmanız mümkün değilse, mesela “Aşıda domuz geni varmış” diye “aşı yaptırmamazlık olmaz” diyebilirsiniz kendi adınıza. O zaman ağrı kesici de öksürük şurubu da kullanamayız. Ya, o aşıyı olduğunuzda, mesela mRNA’da olduğu gibi sizde mutasyona yol açacak başka riskler taşıyorsa. Mesela cinsel kimliğinizde değişiklik ya da ileride daha ağır bir hastalığa dönüşme riski gibi. Diğer aşılarda sakat doğum ya da kısırlık riski gibi. Sonuçta şundan emin olmamız gerek: Bu yapılan iş fıtrata zarar veriyor mu, sağladığı fayda ile taşıdığı risklerin toplamı tartıldığında hangisi daha ağır basar. Çünkü “zararı faydasından çok olan bir şey” helal olmaz.

Şunu da görmek gerek. Hasta olduğunuz için aşı olmuyorsunuz, hasta olmamak için aşı oluyorsunuz. Ve bu durumda da, umulan faydanın gerçekleşmesi de % 100 değil. Antikor geliştirmeyecebileceğiniz gibi, bu durum sizde başka sorunlara yol açabilir. Yan etkileri ise, vurulduğunuz aşının tabii bir sonucu, yan etkisi. Muhtemel bir faydayı temin için muhkem bir bedeli/zararı kabul ediyorsunuz. Ve bu işin muhtemel risk taşıyan “mübhem” yanları da var.

mRNA aslında, tabiri caizse bir “likit Chip denemesi”. Şimdiden HES kodu yerine kola bilezik şeklinde chip takma konuşuluyor. Sonra sıra kafamıza gelecek. Buna direnirseniz “Vatan haini” ilan edecek birileri sizi. Bu bilgileriniz uluslararası sisteme kaydedilecek. Kafanıza chip takıldıktan sonra artık siz bir nesnesiniz. Biyonik bir robot. Ölüm korkusu ile buna razı olabilecek misiniz? Birileri beyninize yükleme yapabilecek ya da beyninizi resetleyebilecekler. Bunun fetvasını veren, korkarım bilim adına FDA ve DSÖ’ye adeta iman eden laik fetvacılar da olacak, ilahiyatçılar da. Eğer onlar bana bunu kendi görüşleri değil de, muhkem bir hüküm gibi dayatmaya kalkarlarsa, bilsinler ki, ben onların dininden değilim! Kendi sapkın fikirlerini bir başkasına din gibi dayatamazlar!

Mevcut aşıların tümü şaibelidir. Bu konuda benim açımdan DSÖ ve FED ya da kendine güven duymadığım bir akademi ya da kurum tarafından verilecek ruhsata da itibar etmem. Şer’i olarak, yani İslam’ın meşru gördüğü çerçevede bir hüküm için, icma varsa itibar ederim. Cumhur’a itibar edebilirim, ama bakmam gerek. Ama mutlaka şer’i çerçevede kalmak kaydı ile ahad, tekil, ya da azınlıkta kalan bir görüşe de tabi olabilirim. Onun için birileri fetva verdi diye hemen uyacak değilim.

“Sizden ulul emr” konusuna gelince, benim imamım savunduğu hilafet makamına usule uygun bir halife oturunca ona itibar etmediği için dövdürülerek şehid edildi. Usul şartı vardır. Söz konusu olan toplumsal maslahat ise yetkisini aldıklarına hesap verecek ve şeffaf olacak. Bu konuda istişare ve şura şartı var. Farklı görüşleri dinleyecek ve verilecek karardan yarar ya da zarar görme ihtimali onların fikrine başvuracak, sorularına cevap verecek. Muhkem nas ile ilgili bir konu yok, mesele müteşabih alanda bir maslahat meselesi ise ve icma yoksa maslahatı cumhura göre düzenleyip, diğerlerini meşru kabul ederek farklı uygulamalara izin vermesi gerekir. Yoksa işler karışır.

Bilimsel bir araştırmada, aşı karşıtlığı ve aşı tereddüdünün sosyolojik olarak en önemli sebebinin “hiçbir şeye güvenmemek” olduğu ortaya çıktı. Esas mesele, aşılara olan güvenin değil, siyaset ve ticarete bulanan “tıbba olan güveninin” azalmakta hatta bitme noktasında olmasıdır.

Aslında, bu konuda başka iddialar da var, “Anlaşılıyor ki insan nesline yeni bir format atacaklar!.. ‘Great Reset’ dedikleri bu olmalı! Artık fark ediliyor ki şirketlerin bu gizli planlarını durdurmaya devletlerin de bir gücü yok!”

Zaten bu virüsün nereden nasıl çıktığı da tartışmalı. Bu mikrobun mahiyeti de bilinmiyor. Tanı kitlerinin yanlış olduğu bir yıl sonra çıktı ortaya. O tanı kitinin referansı olan Çin’den çarpıcı iddia: Koronavirüs dünyanın farklı bölgelerinde aynı anda çıktı. Bakın hâlâ biz bu mikrobun mahiyetini bilmiyoruz. İhtiyad etmemiz gerek. Çünkü biyolojik bir savaşla karşı karşıyayız. İnsan nesline karşı bir katliamdan söz ediliyor. Bunlar Kızılderilileri yok eden, kara derilileri köleleştiren ve sarı ırkı sömüren aklın günümüzdeki versiyonu.

Şengör kazuratın tadına baktı diye dalga geçiyoruz da, modern zamane tanrısı Bill Gates efendimiz(!?) düşündü ve taşındı, insanlık için tuvalet vakfı kurdu. İklim değişikliği sonrası, aç ve susuz kalmasınlar diye, onların kazuratlarını işleyip onlara gıda, idrarlarını işleyip içecek yapmaya çalışıyor. Bizim memleketimizde de işbirliği yaptığı şirketler, üniversiteler, kamu kurumları ve vakıflar var. Bu konuda bu kadar örgütlü çalışanlar, şimdiden kendi ilahiyatçılarını da yetiştirmiş olmalı. Bakın milletin giderek bırakın aşıya güveni, yasamasına, yürütmesine, bürokrasisine, yargıya, akademisine, meslek örgütüne, sendikasına, vakfına, derneğine, cemaatine, basınına, iş adamına güveni kalmadı ki! Sahi biz bu yapıların içindeki bu kadar yamyamı bugüne kadar nasıl fark etmedik ya da onlar nasıl sızdılar ve bu kadar itibar gördüler makam sahibi oldular.. Bu siyasi emellerini dünkü müstevlilerin siyasi emellerini, şahsi çıkarlarını Finans Kapitalin çıkarları ile tevhid eden çevrelerin elinden yakamızı kurtarmadan bize rahat yok. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım!” Selam ve dua ile. 

Bu yazı toplam 980 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar