Ayasofya 2014'te İbadete Açılacak
Derin Tarih'in bu ayki kapak konusu Ayasofya. Prof. Dr. Mehmet Çelik'in konuyla ilgili makalesi de ilginç bir başlık taşıyor: 'Ayasofya 2014 yılında ibadete açılacaktır!' Çelik, bu bağımsızlık sembolü yapının 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Ayaso
Kılıçla alınan beldedeki en büyük kilisenin cami yapılması adettendir. Dolayısıyla İstanbul, Osmanlı tarafından fethedilince Hıristiyan dünyası açısından çok önemli olan Ayasofya camiye dönüştürüldü. Ta ki 1934'e kadar. İşte o gün çıkarılan bir kararnameyle ibadete kapatıldı. Ayasofya'nın Atatürk'ün imzası bulunan bir kararnameyle ibadete kapatılması arkasındaki gerçekler, çelişkiler, şüpheler ve doğru bilinen yanlışlar Derin Tarih dergisinin Aralık sayısında tek tek irdeleniyor. MHP Milletvekili ve Türk Tarih Kurumu (TTK) eski başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun Ayasofya'nın yeniden cami olarak ibadete açılması için kısa bir süre önce Meclis'e verdiği kanun teklifi üzerine gündeme gelen konuyla ilgili Mustafa Armağan ve Prof. Dr. Mehmet Çelik'in makaleleri yer alıyor. Ayrıca Yusuf Halaçoğlu'nun ilginç açıklamalarının yer aldığı çarpıcı söyleşi de konuya ışık tutuyor.
Resmî Gazete'de yayımlanmamış ki!
Celal Tahir'in kendisiyle yaptığı söyleşide Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Ayasofya kararnamesinin sahte olduğunu söylüyor. Hiçbir zaman belgesiz konuşmayacağını belirten Halaçoğlu, kararnamedeki Atatürk imzasının bunun en önemli kanıtı olduğunu anlatıyor: 'Ayasofya ile ilgili kararnamenin sayısı 1589. Ancak bundan iki gün önceki kararnamenin sayısı ise 1606 sayısı taşıyor. Bir kere sayı tutmuyor. Sonra bu kararname Resmî Gazete'de yayımlanmamış. Yayımlanmayan kararnamenin hiçbir geçerliliği olmaz. Üçüncüsü ise Atatürk'ün imzası. Şöyle ki: Kararnamenin tarihi 24 Kasım 1934. Atatürk'ün buradaki imzası daha önce hiçbir yerde atmadığı bir imza. Kemal Atatürk yazdığı imzasında 'a' harfini büyük ve köşeli yapmışlar. Oysa Atatürk 'a' harfini hep küçük ve yuvarlak yazar. Biri Atatürk'e mal edilmek üzere burayı müze yapmış. Yani Ayasofya'da bir sahtekarlık yapmışlar.'
Atatürk'ün imzası hukuken geçersiz
Kararnamede bulunan Atatürk'ün imzasıyla bir başka ayrıntıyı ise Derin Tarih'in Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Armağan ortaya çıkarıyor: '24 Kasım 1934 tarihli olduğu söylenen Bakanlar Kurulu kararı garipliklerle doludur. Bunlardan biri de Atatürk'ün imzası meselesi. Gazi Mustafa Kemal, o gün çıkarılan 2587 nolu kanunla 'Atatürk' olmuştur. Ne var ki kanunun yürürlüğe girmesi için üç gün daha geçmesi gerekecektir. Nitekim 27 Kasım günkü Resmî Gazete'de 'Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir' yani yayın tarihinden itibaren geçerlidir maddesiyle birlikte yayımlanır. Açıkça bellidir ki Atatürk, 'Atatürk' ismini ve imzasını 27'sinden önce kullanamaz. Bir başka deyişle ayın 24'ünde Atatürk resmen Atatürk değildi ve bu isimle imza atması hem mümkün değildir, hem de attığı imza hukuken geçerli değildir. İmza atmışsa bile hukuken geçersizdir.'
Kararnamenin orijinali ortada yok
Armağan, 24 Kasım 1934 tarihli kararnamenin bugüne dek ıslak imzalı orijinalinin de bulunamadığına dikkat çekerek, bu belgenin olup olmadığını öğrenmek isteyen Yusuf Halaçoğlu'na resmî yazıyla olmadığının bildirildiğini söylüyor. Kararnamenin orijinali yok ama garip bir Atatürk imzası bulunan 'fotokopi'nin sahte olduğunu söylüyor. Zira Demokrat Parti döneminde Ayasofya talebinde bulunanların Atatürk'ün imzasının alenen taklit edildi, bu fotokopi susturucu delille bertaraf edildiğini anlatıyor.
Peki bu belgeyi Atatürk neden imzalamadı? Mustafa Armağan kanaatine göre Amerikan Bizans Enstitüsü'nün müdürü Thomas Whittemore'un 1931'de Florya Köşkü'nde Gazi'ye ulaştığını, tarihi yapının sıva ve nakışlarının altında kalmış mozaiklerin ortaya çıkarılmasını talep ettiklerini anımsatıyor. Mozaiklerin üstünün açılması izni alınırken, cami tozlanır gerekçesiyle ibadete kapatılışını da hatırlatan Armağan, 'Kanaatime göre Atatürk 'ezan formülü'nü uygulamak istedi. Ezan için kanun çıkaramayan Mustafa Kemal'in Ayasofya'nın da Bakanlar Kurulu kararnamesiyle müzeye çevrilmesindeki hukuki mahzurları göz önüne alarak 'Hayır imzalamam' dediğini düşünüyorum. Bunun her zaman kanunlara saygılı davrandığı gibi bir mitos çerçevesine taşınması gerekmez. Atatürk için sorun şuydu: Birileri açıkça kanuna aykırı olan bu kararnameyi iptal ettirerek Ayasofya'yı eski haline getirmeye kalkabilir, yani yeniden cami yapabilirdi.'
2014'te ibadete açılacak
Prof. Dr. Mehmet Çelik'in konuyla ilgili makalesi de ilginç bir başlık taşıyor: 'Ayasofya 2014 yılında ibadete açılacaktır!' Çelik, Ayasofya'nın açılması için milletin şimdiye kadar Menderes, Demirel ve Özal'a talepte bulunduğunu ancak konunun bir sonuca ulaşamadığını anımsatarak bu bağımsızlık sembolü yapının 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Ayasofya'nın cami olarak açılacağını söylüyor. Çelik, Patrikhane'nin psikolojik olarak rahatsız olacağını ancak buna çözüm olarak Ayasofya'nın bitişiğindeki Aya İrini'nin kiliseye çevrilmesini öneriyor.
ÖZEL DOSYA:
TEKKELERİN KAPATILMASIYLA NELER KAYBETTİK?
Derginin Aralık ayı sayısındaki diğer bir dosya konusu ise birçok ünlü şair ve edebiyatçının yetiştiği tekkelerin kapatılması. Cemevi problemini çözmek için gündeme gelen tekke ve zaviyeleri kapatan kanun sebep ve sonuçlarıyla dergide işleniyor. Ayrıca tekkelerin tarihinden kapatılma sürecine ve sonrasında ortaya çıkan sonuçlara kadar her şey enine boyuna tartışılıyor. İsmail Kara, M. Safiyüddin Erhan, Müfid Yüksel ve Mustafa Kara'nın makalelerinin yer aldığı dergide tekkelerin kapatılmasıyla pek çok kapının da kapatıldığı gerçeğine vurgu yapılıyor. Tekkelerin kapatılmasıyla ilim-irfan dünyasının dumura uğradığını, sessizliğe büründüğünü, içine çekildiğini, incinip ezildiği belirtiliyor. İsmail Kara'nın makalesinde dikkat çektiği bir husus ise resmî tarihin yazdıklarının aksine tarikat çevrelerinin tekkelerin kapanmasına hiçbir sert tepki göstermemesi. Kara 'Bugüne intikal eden kırık dökük yazılı beyanlara bakılırsa hiç de hazırlıklı olmadıkları bu musibeti sabırla ve tevekkülle karşıladılar. 'Cümle mevcudat zakir, kainat dergahtır' dediler. Fakat bu ağırbaşlı karşılayış bir adım sonra meslek ve meşreplerinin hakkını verecek insanların yetişmesini sağlamaya yetmedi.'