Selâhaddin Çakırgil
Aynı emperial-şeytanî tuzağa bir daha düşecek miyiz?
‘Lailahe ilâheillallah- Muhammed’un Resulullah’ ibaresi etrafında, her ırk, renk, kavim veya sosyal sınıf ve coğrafyadan insanların bir inanç toplumu halinde oluşturdukları ‘İslam Milleti’ni parçalamak için, ‘Ulus-Devlet’ oluşturmak gerekliydi. Bunun için en etkili silahlardan birisi de etnik farklılıkları ayrılık ve düşmanlıklara dönüştürmekti. Nitekim, 150 yıl öncelerde Müslümanları lime lime edip birbiriyle uğraşır hâle getirmek için kullanılan silahların başında, Müslümanlar arasındaki etnik farklılıkları kaşımak geliyordu.
***
Halbuki, Kur’an biz müslümanlara, insanlar arasındaki tek ayrımın Allah’ın dinine tâbi olmak ve taqvâ ve fazilet değerlerine tutunmak olduğunu; Hz. Peygamber de ‘Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır..’ diyerek, maddî açıdan aynı hamur ve çamurdan olduğumuzu, bunu dışındaki bütün ayrımların İslam açısından geçersiz ve haram olduğunu bildiriyordu.
Gerçi, farklılıkları ayrılıklara dönüştürmek isteyen eğilimler İslam’ın ilk asrında da vardı. Nitekim, Habeşli Hz. Bilâl’i sırf ‘siyah derili’ olduğu için aşağılamaya kalkışan sahabeden bir zâtı, Resul-i Ekrem(S)’in ‘Ey… filan, sende hâlâ Câhiliyye kalıntıları görüyorum, kendini bunlardan temizle..’ meâlindeki hadis rivayetiyle ikaz ettiği rivayet olunmaktadır.
Kezâ, Hz. Ömer zamanında da, arap kavminden olmayan bazı grupların Müslüman olmaları karşısında, bazı Müslümanlar Hz. Ömer’e, ‘Bu kişilerin Müslümanlığını kabul etmeyelim.. Onlar cizye vermekten kurtulmak için Müslüman olmak istiyorlar.‘ dediklerinde Hz. Ömer’in onlara cevabı net ve düşündürücüdür. -Meâlen-‘Bizim hedefimiz Beyt-ul’Mal’in zenginleşmesini sağlamak değil, insanlara Allah’ın dininin mesajının ulaştırmaktır.’
Yani, konuyu illâ da, emperyalistlerin oyununa bağlamak gerekmiyor. Her insanın ve toplumun içinde pusuda bekleyen şeytanî tuzaklar her zaman olabilir. Kaldı ki, düşmanın tuzak kurmasına kızmaya gerek yok, kendimizi bu tuzaklardan koruyamayışımızdır, asıl kızılması gereken..
Ama son asırlarda, etnik farklılıklara dayalı ‘ulus-devlet’ler oluşturma fikri Müslüman toplumları da derinden vurdu.
***
Avrupa’da da, özellikle 1789- Fransız İhtilali’nden sonra etnik unsurlara dayalı, yığınla ‘ulus-devlet’ler oluşmuştu. Onların karşısında ise, kocamaaan bir Osmanlı Devleti vardı ve o gücün zayıflatılması ve dağıtılması gerekiyordu.
Osmanlı’nın zayıf döneminde bünyesine kavmiyetçilik zehri şırınga edildiği zaman, türkçülük, arabçılık, kürdçülük, farslık, peştunluk, berberîlik, belûcluk, malaylık, vs. gibi ayrılık unsurları devreye girecekti, kaçınılmaz olarak..
***
Şimdi görüyoruz ki, bu kavmiyetçi duygular yeniden tahrik edilmeye çalışılıyor.
Irak Cumhurbaşkanı Yard. ve eski başbakanı Nurî Mâlikî 2-3 ay kadar önce, ‘Erdoğan kendisini Osmanlı zannediyor, ama, o yok artık..’ diyor ve onu, Suûd rejiminden bir diğeri takip ediyordu.. Her ikisinin büyük dedeleri de Osmanlı vatandaşı iken..
***
Şimdi de, bir diğeri, Birleşik Arab Emirliği denilen kıytırık bir rejimin Dışbakanı, ‘Osmanlılar Medine’den çekilirken Erdoğan’ın dedeleri bütün tarihî eserleri çaldılar..’ deyince, o soytarı sanki bütün arapları temsil ediyormuşçasına, bizdeki medyada da, ‘Araplar bizi arkadan vurdu..’ terânesi yeniden yükseltilmeye başlandı. Halbuki, tarihî belgeler bize böyle söylemiyor. Osmanlı çekilirken, mahallî bir takım düzensiz aşiret vurguncularının saldırıları olmuştur, ama, onlar bir avuç idi. Ve öyleleri her toplumda bulunur. Osmanlı ordusunda ise, arap kavmine mensup askerlerden ayrı olarak, sadece o bölgelerde bile 100 bine yakın gönüllü arap savaşçıları vardı..
***
Bugün, yığınla arap rejimleri ve yönetici sınıfları ile onların eğitiminden geçmiş nesiller hariç; geniş halk kitleleri, Müslümanları tek bir güç merkezi etrafında bir arada 600 küsur yıl tutmuş olan Osmanlı gibi bir gücün yeniden ortaya çıkmasını bekliyorlar.
Bu, Osmanlı hayranlığı değil, Müslüman halkların emperyalist güçlerin karşısında dimdik duran bir Müslüman güce duydukları hasrettir.
stargazete