Ahmet Taşgetiren
Bardakoğlu’nun mülakatı - Bilim insanları konuşmalı
Karar tv’de, Perşembe günleri Yusuf Ziya Cömert’le birlikte “Yüzleşme” isimli bir program yapıyoruz.
“Yüzleşme”yi, Diyanet İşleri eski başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun “İslam Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme” isimli kitabından aldık, ilk konuğumuz da Ali Bardakoğlu Hoca idi. Hoca ile aralıklı olarak birkaç program yaptık ama “Yüzleşme”nin hedefi, sadece dini alanda ve “Müslümanlığımızla yüzleşme”den ibaret değildi. Evet o alandaki yüzleşme de son derece hayati idi, hele “Muhafazakâr siyaset”in İslâm’la özdeşleştirildiği, daha problemlisi yapılan yanlışların İslâm’a mal edildiği, kimi hocalarımızın yapılanlara fetva verdiğinin bilindiği bir zamanda, “İslâm gerçekte ne diyor ve biz neredeyiz?” gibi bir soru büyük önem kazanıyordu, ama ülkemizde, İslam dünyasında, tarih içinde ve kendimizde de “Yüzleşilecek” sayısız konu vardı.
Bardakoğlu Hoca, bu defa bir başka konuşması ile gündeme geldi. Açık Deniz isimli dergiye bir mülakat verdi. Dergiyi çıkaran kadrodan Ümit Şimşek bey’le konuştum. Daha doğrusu aradı. Mülakatın Kasım ayında yapıldığını, (yani güncel siyasetin dışında olduğunu) ancak derginin maliyet sorunları sebebiyle ancak digital ortamda yayınını sürdürdüğünü, dolayısıyla mülakat yayınının bu günlere sarktığını belirtti.
Mülakatı önce Karar gazetesi (16 nisan) tam metin olarak sayfalarına taşıdı. Oradan Ertuğrul Özkök, “İstakoz tartışması ve Ak Parti’nin seçim kaybı” bağlamında ve “Birinci İstakoz muharebesi” başlığı ile ve 12 madde halinde sunarak yazılaştırdı.
Buraya kadar yazdıklarım, Barkadoğlu’nun mülakatının 31 Mart günceli ile alakasının bulunmadığı anlaşılmış olmalıdır.
Ama mülakatta baştan sona “Devlet, Hilafet, sistem” konuları tahlil edildiği için ve İslâm tarihinin başından beri “İslam bağlantılı” devlet, sistem, medeniyet gibi yapıların analizi yapıldığı için, söylenenlerin bugünleri ilgilendirmemesi de imkan dahilinde değil.
Bir ara “Kimi zaman Kur’an’dan bir ayeti paylaşıyorsunuz, muhalefet etmiş oluyorsunuz…” diye yazmıştım. Bardakoğlu Hoca’nın İslâm dünyasında başından beri yaşananların Kur’an’la ya da Hazreti Peygamber’in sahih sünnetiyle irtibatını ya da irtibatsızlığını ortaya koymasının da “güncel” şartlarla bağının kurulması tabiidir.
Ertuğrul Özkök onu yapıyor. Doğrusu ben, büyük – küçük sorumluluk sahibi herkesin, o mülakatı, “kendisine bakmak” için yani kendisi ile “Yüzleşmek” için altını çizerek okumasını isterim.
Ertuğrul Özkök, Bardakoğlu’nun mülakatından kendi okuyucularına, 12 maddelik bir ilkeler setini taşımakla, 22 yıldır “Muhafazakâr bir iktidar” döneminde yapılıp edilenlerle aradaki mesafeyi göstermiş olmaktadır. “İslâm bu iktidar döneminde yapılıp edilen ve din tarafından da onaylandığı sanılanlardan ibaret değil” mesajı en azından… Bu iktidar döneminde doğup, artık gençlik çağını yaşayanlara ve din konusunda kafası karışanlara…
Ertuğrul Özkök, “Teşhis 7-8” kapsamında şu iki paragrafı almış yazısına mesela:
“Müslüman toplumlar, en adil şekilde kamu yönetiminin nasıl gerçekleşeceğini, bunun için ne gibi kurallar ve kurumların olması gerektiğini kendileri bulacak ve bu gerekleri tek tek hayata geçirecekler. Kendi toplumlarında haksızlıklar nasıl önlenebilir ve kötü yönetim nasıl düzeltilebilir? Şeffaflık, hesap verebilirlik nasıl sağlanır? İnsanın insanı ezmesi, köleleştirmesi nasıl önlenir? Müslüman toplumlar oturacaklar, bütün bunların çarelerini bulacaklar. Bunun tedbirlerini alacak, kurumlarını kuracak, kurallarını geliştirecekler. Başka yolu yok.”
(*) “Batı tecrübesini ciddiye almak zorundayız. Şu kimse ahlaklıdır, dindardır; şayet onu yönetici yaparsak adaleti sağlar, ezilenin, zayıfın, kimsesizin hakkını korur diye düşünürseniz, ciddi bir risk üstlenmiş olursunuz. Kendisini Müslüman ve dindar sayan insanlar arasından göz göre göre haksızlık yapabilen, garibin elindeki ekmeği almaya kalkan nice insan çıkıyor. Temel haklar ve özgürlükler fikri buradan doğdu. Kadın hakları, azınlık hakları, adil yargılanma hakkı gibi kavramlar bu ihtiyacın ürünü.”
İlahiyat Camiası içinde bir ilim insanı Ali Bardakoğlu. Bazan yakınıyoruz, şu kadar İlahiyat Fakültesi var, ülkenin, İslâm dünyasının şu kadar meselesi var, neden ses çıkmaz İlahiyatlardan, diye…
Bazan çıkıyor ses, ama mevcut siyasi kadroların ne kadar hayati bir misyon üstlendiklerine dair… Bu da iktidar sahiplerini her yaptıklarının onaylandığı özgüvenine yöneltiyor. Oysa, bu destek olsa bile bir de “murakabe” boyutu olsaydı varlıklarının… Ya da en azından iktidar sahipleri, “yanlış yaptığımızda düzeltecek birileri var orada” diye bir hassasiyet taşısalardı.
Ali Bardakoğlu’nun konuşmasını çok hayati bir “bilim insanı sorumluluğu” içinde değerlendiriyorum. Farklı görüşü olan çıksın söylesin. Ta ki bir fikir meydanı oluşsun… Karnından konuşmak yiğitlik değil.