Selâhaddin Çakırgil
Barış lafları, sadece kamuflaj.. Terör bu değilse, nedir?
Temelinden bozuk olan ve dârağaçları, sarhoş naraları, her türlü zorbalık ve talan üzerine kurulmuş olan bir sistemin yığınla sosyal bozuklukları ortaya çıkarması tabiî idi.. Ama, sanırım, hemen her müslüman ve insan yüreği taşıyan herkes, bu sisteme tepki verirken, her şeyi yıkarak yeniden yapmak yerine, mevcud sosyal bünyeyi yıkmadan, yeniden ıslah etmek ve yeniden yapmak gibi bir eğilime ağırlık vermektedirler.
Ama, birileri, fırsat bu fırsat, temelden vuruyor kazmayı, mevcud yapıyı, altında herkesin kalacağı şekilde yıkmayı deniyor.. Ve kendilerini, sınırlar dışına çektikleri için, o karar merkezlerinin, aslî beyinlerinin ayakta kalacağını sanıyorlar..
Ve böyleyken..
*
HDP eşbaşkanları bizim aklımızla oynamayı, muhatablarını hiç bir şeyi anlamaz yerine koymayı göstermek istercesine bir kurnazlık sergiliyorlar..
Bakınız, HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, Almanya’nın Köln şehrinde, Türkiye’nin Kandil Dağı bombardımanlarına karşı, 9 Ağustos günü bir kısım Ezidî ve kürdler tarafından tertiblenen protesto gösterisine katıldıktan sonra ’Almanya’nın Sesi’ (Deutsche Welle) muhabirinin ’Kürd kökenli politikacılar tarafından kurulan HDP’nin PKK ile bağı olduğu söyleniyor. Buna ne dersiniz?’ sorusuna şöyle karşılık vermiş: ’Bizim HDP olarak PKK ile bağımız yok. Belge konulması lazım ortaya, aksi takdirde çok saçma kalır iddialar. (…) PKK bir halk özgürlük hareketidir. Aynı zamanda demokrasi ve eşitlik mücadelesi veren bir örgüttür. Bizler PKK’nın bu hedeflere ulaşma konusunda başvurduğu yöntemleri onaylamıyoruz. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki, uyguladığı program terör değildir.’
Bir şey anladınız mı bundan, ya da ne anladınız?
PKK, bir özgürlük hareketi ise, ve uyguladığı proğramı da terör değilse, onu onaylamadığınızı söylemek gereğini niye duyuyorsunuz hamfendi?
Birilerini ahmak yerine koymak isterken, kendinizi ne yerine koyuyorsunuz, düşünsenize… Devletin güvenlik güçlerine, silahlı mensublarına girişilen saldırıları bir tarafa bırakalım;
İlk yardım arabalarına, ambulanslara, hastahanelere, yolcu trenlerine bile saldıran ve iş makinalarını, sıradan ticaret malı taşıyan onlarca TIR’ı ateşe veren, gasbeden, yakan-yıkan, barajlara bile zarar vermeye çalışan; trafik polislerini ya da hem de alçakça ve ahlâksızca tuzaklar kurarak çağrılan ambulanslar içindeki sağlık personelini rehine alan, veya trafik polislerini tuzağa düşürüp katleden, uykudaki insanları alçakça öldürmeleri üstlenen bir PKK, terör örgütü değil de, bir ’halk özgürlük hareketi’ imiş..
Emperyalist güçlerin terör tarifi gibi bir anlayış sergiliyor bu hamfendi.. İşlerine gelmeyeni terör eylemi, işlerine geleni ise özgürlük savaşı olarak nitelemiyor mu?
Ve HDP’nin de, teröre filan bulaşmamış bu kadar iyi bir örgütle hiç bir ilgisi yokmuş!!..
Bu noktada, birileri birilerini ahmak yerine koyuyor, birileri yalan söylüyor, ama, kim?
*
Halbuki, HDP m.vekili Altan Tan, El’Cezire (Al Jazeera) tv.’na verdiği ve 6 Ağustos günü yayınlanan mülâkatta, ’Kürd siyaseti bir isyan olarak başladı, şu an siyasallaşmaya ve legalleşmeye çalışıyor. Bunun sancıları var, işte HDP de bu sancıları yaşıyor şu an. HDP’ye Kürt siyasetinin PKK’nin daha fazla alan açması lâzım. Daha doğru bir alan açması lâzım… (…) Şimdi bizim söylediğimiz şu; niye olduysa oldu ama siyasallaşması lazım. Silahı devre dışına çıkarması lâzım. (…) Türkiye’nin içinde artık silahların susması lazım. Bunun da kararını Abdullah Öcalan verdi. 21 Mart 2013 Newrozu’nda, ‘silahlar taktik olarak değil, stratejik olarak artık Türkiye’de susmalıdır; Kürt hareketi bundan sonra Türkiye içerisindeki hak arama mücadelesini demokratik fikri ve siyasi olarak yapmalıdır’ dedi. Bu noktada durmak lâzım.
Bir çatışmasızlık dönemi oldu ama maalesef nihai bir susma sağlanamadı.
Ceylanpınar’daki eylemde, Diyarbakır’daki trafik polisinin öldürülmesinde, başka yerlerdeki askerlerin veya Hakkâri Yüksekova’daki sivil astsubayın çarşıda öldürülmesi; bunların tamamı yanlış hareketlerdir. Yol kesmeler, araç yakmalar bunların hiçbiri meşrû, mâkûl görülemez.’ (…) Tabiî ki silahları durdurma kararını verecek olan Kandil’dir, İmralı’dır. Ama biz siyasetçi olarak, ‘silahlar devam etsin doğrudur’ diyemeyiz veya birileri ikide bir, ‘susun konuşmayın’ diyorsa o zaman bizim işimiz ne?(…) Devlet tankını, topunu kapatsın, götürsün, bıraksın demiyoruz. Biz diyoruz ki ‘Kürt sorununun çözümünde silah kullanma dönemi bitmiştir’, bunu söylüyoruz. Bunu devlete de, PKK’ye de söylüyoruz. PKK’nin de silahla gidebileceği daha ileri bir yer yok. Siyaset girecek devreye. Haa, ‘girmesin’ diyorsanız, çok savaşmak istiyorsanız, siyasetçileri suçlamayın. ‘Buyurun savaşın’ da diyemeyiz size, çünkü ölecek olan bizim çocuklarımız. (…) Devlet demokratikleşmeye mutlaka devam etmelidir PKK dağdan inmese bile. PKK’ye de şunu söylüyoruz: ‘Devlet bundan sonra hiçbir adım atmasa da bunun yolu artık silah değil.’ Siyasi kanallar vardır, bu siyaset caddesini genişletip, bulvar haline getirmek lâzım. Yüzde 13’ü yüzde 43’e getirmenin hesabını yapmak lazım. Türkiye halkı ile birlikte yeni bir Türkiye inşa etmenin yolunu siyasette açmak; bunu söylüyorum.’
*
Bu sözler, evet, HDP m.vekili Altan Tan’a aid.. HDP’nin eşbaşkanı hamfendi, bu, içeriden dile getirilen görüşlere ne diyecektir?
- Tan’ın bu sözlerinin doğruluğu-yanlışlığı tartışılabilir elbette. Ama, o ki, silahlı mücadeleden el çekmek gerektiğini, silahsız olarak konuşmayı öneriyor.. Bu anlayışa hangi mâkul insan karşı çıkabilir.. Haa, birileri de, ’Devlet de silahı bıraksın!’ derse, -ki, zaman zaman bu saçma taleb de dillendiriliyor- o zaman, zâten ortada devlet yok demektir, kimin gücü fazlaysa, o diğerini bertaraf edeceği bir korkunç kaotik boğuşma başlar. İstenen bu mu?
*
Bu farklı görüş ve yaklaşımlar içinde, HDP’nin bir diğer Eşbakanı Demirtaş ise, başka bir havadan çalıyor.. Adam, sanki barış havarisi..
Bunca her taraf yanıp yakılırken, onlarca insan ülkenin çeşitli yerlerinde, üstelik çatışma bölgelerinde değil, gelişigüzel seçilen her yerde, bir terör havası estirirken.. Demirtaş HDP’nin ve PKK’nın güleryüzlü maskesini takınıyor ve amma, söyledikleri, daha tehlikeli..
Çünkü, bağımsızlığa çok düşkün ya, NATO’yu ve AB ülkelerini Türkiye’yi hizaya getirmeleri için devreye girmeye çağırıyor..
Nitekim, 7 Ağustos günü, Brüksel’de (yani NATO’nun merkezinin bulunduğu ve AB başkenti de Belçika başkentinde) yaptığı açıklamada, Demirtaş,’NATO’yu, Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik ve âdil olmayan Türkiye operasyonlarına karşı belirgin bir konum almaya çağırıyor ve NATO ve AB’den gözlemcilerin bölgeye gitmesini AB’nin Ankara ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmelerin ilerlemesi ve yeni bir ’ateş-kes’ için baskı yapmasını’ da isteyip,’NATO Türkiye’ye baskı yapmalı’ diyordu..
Demirtaş, bununla da yetinmiyor ve 10 Ağustos günü de, tam da emperyalist dünyayı memnun edecek şekilde bir ithamda bulunarak, Türkiye’ye, ’DAİŞ’le arana mesafe koy..’diye talimat veriyor ve, ’HDP’yle demokratik yolla mücadele edemeyince silaha sarıldınız. Halka katliam dayatan, geri dönüp bizi terörle suçlayanlara pes diyorum pesss!’ diyordu, İst.- Bakırköy’de yaptığı konuşmada.. Halbuki aynı saatlerde, sadece 10 Ağustos sabahı öldürülen güvenlik güçlerinin veya diğerlerinin cesedleri henüz soğumamıştı.. O anda bile, hâlâ ve güyâ barışçı nutuklar çekiyor ve kendilerinin mazlum ve devletin ise saldırgan olduğunu dünyaya ilan ediyor ve daha da ileri giderek, ’DAİŞ’le arana mesafe koy..’ diyerek, asıl muhatab olarak kendilerinin hazır olduğunun işaretini vermeye çalışıyordu. Kuzey Suriye’de ortaya çıka(rıla)n (PKK uzantısı) PYD’nin başında bulunan Salih Muslim’in ’Bizi DAİŞ’le mücadelede daha ciddî bir müttefik olarak gördükleri için, bizi seçti, Amerika…’ deyişini hatırlatırcasına.. Ki, kapitalist emperyalizmin şeflerinden Obama, Cameron ve Merkel de aşağı-yukarı aynı görüşleri dile getirip, ’Türkiye asıl DAİŞ’e karşı yoğunlaşmalı, PKK’ya değil..’ diyorlar..
*
Ve sonra, Demirtaş’tan yine barış türküleri!
Ama, Demirtaş’ın tutarsızlığı bile sırıtıyor.. Çünkü, bir taraftan, NATO’nun ve AB’nin Türkiye’ye baskı yapmasını isterken, diğer taraftan da 8 Ağustos günü medyaya yansıyan sözlerinde, ’Bu vatan hepimizin vatanıdır. Ülkemiz, vatanımız tehdit altında olursa biz göğsümüzü gere gere mücadele etmeye hazırız..’ diyordu; HDP Van teşkilatınca düzenlenen yine ’Barış’ maskeli mitingde yaptığı konuşmada..
Demirtaş, o konuşmasında, ’Seçim kampanyası boyunca Diyarbakır’da büyük bir katliâm girişimi yaptılar ve kardeşlerimizi yaraladılar gözlerimizin önünde.. ‘Biz bu provokasyonlara gelmeyeceğiz’ dedik ve çıktık kardeşlik mesajları verdik’ diyor da, F. Yüksekdağ isimli öteki eşbaşkanın, o hadisenin hemen ardından, ’Bu bombayı Tayyib koydurdu..’ şeklindeki beyanını ve o beyanat üzerine, Güneydoğu şehirlerinde sabaha kadar, onbinlerin ’Kaatil Tayyib..’ diye bağırttırıldığını unutmuş gözüküyordu..
Ne zaman ki, barış’tan bu kadar sözediliyor, savaş mekanizmasının faaliyete geçirilmesi için kurulan tuzağın gizlenmesi taktiği devreye daha bir sokulmuş oluyor.. Ya da, Kandil Dağı’ndaki bombardımanlarda ağır kayıplar verdiklerinin işareti..
Ama, kabul etmek gerekir ki, HDP eşbaşkanlarından S. Demirtaş, öteki eşbaşkan olan Figen Yüksekdağ’ın aksine, mantıklı, barışçı yüzünü göstermeye özel bir dikkat gösteriyor.
Ama gerçekte, o ikili, bir çehrenin iyi yanağı durumunda.. Birisi hırçınlığı, diğeri mütebessim bir barışçılığı temsil ediyor gibiler..
Demirtaş, ayrıca, ’Bizi seçimlerde yenemiyeceklerini anladılar, bombardımana başladılar’ derken de, HDP’nin PKK ile hiç bir ilgisinin olmadığı şeklindeki iddialarını bizzat yalanlamış olmuyorlar mı? Öyle ya, PKK bombalanıyorsa, ve sizin de PKK ile bir bağınız yoksa, niye feryad ediyorsunuz, ’Barış barış..’ diye.. Keza, ’Artık Çözüm Süreci bitti,ateş-kes’e son verdik..’ diye savaş nâraları atan ve savaş baltalarını topraktan çıkartanlar kimlerdi?
Evet, barış sözleri savaş tahrikçiliğini gizlemek için kullanılan bir kamuflaj.. Bütün bu olup bitenler terör değilse, terör nedir? Sn. HDP Eşbaşkanları, izah edebilir misiniz?
Ve, dürüst, sözüne güvenilir siyasetçiye susamışlığı kim daha bir arttırıyor?
*
dirilişpostası