Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Barış'ın Kaybedeni...

Bazı beylik laflar vardır: “Bu kaderimiz değil, kaderini değiştireceğiz” ya da “Barışın kaybedeni olmaz” gibi. Bazıları ezel ve ebed’i diline pelesenk etmiştir. “Ezeli ve ebedi olan yalnız Allah’tır” (Ali imran 2). Başlangıç ve son O’dur O! Allah (cc) bizleri, mallarımız, canlarımız ve sevdiğimiz her ne varsa, onları artırarak ve azaltarak imtihan edecektir. Bu Peygamberler için de böyle, Firavun, Nemrud, Belam, Şeddat için de böyle. “Yeryüzünde bulunan herkes. Ve herşey fânidir”. (Rahman 26). Japonlar’a “siz Güneşe tapıyorsunuz” derseniz, “Hayır” derler. Onlar Güneş’e farklı bir anlam ve değer yüklüyorlar. Hindular da İneğin kendine tapınmıyorlar. Ya da Mekkeli müşrikler kendi elleri ile yaptıkları puta da tapdıklarını söylemiyor. Onu kendileri yapıyor, tanrılarına atfederek, nisbet ederek, ona farklı bir anlam yüklüyorlar. Allah cc (Kasas 88)’de de şöyle buyuruyor: “Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma! Çünkü O’ndan başka ilâh yoktur. O’nun zâtından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnız O’na aittir. Siz de sonunda O’nun huzuruna çıkarılacaksınız”.

(Tevbe Suresi 31)’de “din büyüklerini, Hz. İsa’yı İlah ve Rab edinmekten söz edenler” kınanır. Evet din ve devlet büyüklerini ya da Allahtan başka hiç kimseyi, doğrudan ve dolaylı olarak İlah ve Rab edinmeyeceğiz. Ama dinleyen kim! “Onlar size bir şey söylediklerinde, siz o söz üzerinde düşünmeden o şeyi, sizden istedikleri yönde kabul ya da reddetmiyor muydunuz, bu onları İlah ve Rab edinmek demektir”. Yandınız siyasetçiler, bürokratlar, din adına birilerine kafalarını kiraya verenler, askerler, polisler, Memurlar, eğer adil şahidler olup, sözü dinleyip Hak olana uyup, batıl, yanlış, çirkin olan bir şey hakkında hiç tereddüt etmeden uyuyorsanız, vay halinize. Unutmayın, ilk dönem Müslümanları, resulullah’a bile, bu sözünüz, vahiy mi, yoksa sizin kendi düşünceniz mi diye soruyorlardı. Savaş şartlarında bile bu böyle. İstişare ve şura ayetlerinin sebebi nüzul’üne bakmak gerek bu konuda.

Selam / Barış Allah’ın bir diğer adıdır. Abdüsselam bu anlamdadır, Mabed’e atfen Darusselam da Barış evi derken Allah’ın evi / Allah’a kulluk edilen ev anlamına gelir. Evet “Barış daha iyidir”. Dua ile savaş istenmez. Ama tek gerçek bu değil. PaxRomana diye bir şey de var. İmparator, kendine bağlı topraklarda bir ihtilaf çıkarsa, onun dediği oluyordu. Barışın şartlarını o belirliyor ve bunu dayatıyordu. Korkuya dayalı bir barış, gerçek bir barış değildir. Bazen 3. Bir ülkeyi ya da topluluğu sömürmek için de iki zalim yönetim kendi arasında geçmiş düşmanlıkları bırakıp, “barış” yapabilir. 1.Dünya savaşındaki İttifak ülkelerini, İtilaf ülkelerini hatırlayın, İngilizler ve Fransızlar o zaman Ruslar’la müttefik değil mi idi. Sonra düşman oldular. Dün Rusya ve Çin düşmandı, bugün dost (!?) oldular. Şimdi de ABD ve Rusya barışıyor(!?). ABD, FKÖ’yü İsraille barışa mı zorluyor? Hayır yanına Gazze’yi de alıp teslim olmaya zorluyor ve bu komploya bizi de garantör yapmak istiyorlar. Zalimlerle adalet ihtiva etmeyen barış Şeytanla barıştır! Barış denilen şey eğer ölümü görüp, hastalığa razı olmaksa, teslimiyet ise o gerçek bir barış değildir. Meşru olan (Şeriat’a uygun/Meşru olan olan) tek barış, Allah’ın rızasına uygun olan Adil bir barıştır. Barış sadece “savaşsızlık hali” değildir. “Sulh” “selaha ermek” ile ilgilidir. Gerçek bir barış, Selamete erme tarafların akıl ile vijdanlarının tatmin olduğu, herkesin kendi payına razı olduğu, karşıtların üzerinde bir baskı olmadan razı oldukları ve insanların fıtrat ve tabiatla barışık olarak ihtilaf ettikleri konuda 3. Taraflara zarar vermeden kabul ettikleri barıştır ki, bu 3 Barış insanı Allah’la barışa götürecektir. Değilse, hakkına razı olmayan insan Allah’la savaştadır. Emperyalistlerin ilkeleri yok, çıkarları var. Dostlukları da düşmanlıkları da, savaşları da barışları da sahtedir ve çıkarları ile ilgilidir. Onlar zulm ile abad olacaklarını sanan gafillerdir.

Ekşi sözlük şu sözleri sansürlemek zorunda kalmış, sayfasından “kötü barış yüzünden 83 milyon kişi öldü 2.dünya savaşı’nda. dünyanın en aptalca sözüdür. kötü barış’da, savaş da kötüdür”.

(Bakara 208) Ey iman edenler! Hep birlikte ve bütün varlığınızla İslâm’ın barış ve huzur iklimine girin. Şeytanın adımları ardınca gitmeyin; çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Enfal 47) Savaş için çalım satarak ve halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve insanları Allah yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. (Muhammed Suresi 35) Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe düşmeyin. Allah, sizinle beraberdir; O, sizin amellerinizi asla eksiltmez.

Savaşın iyisi barışın kötüsü olmaz”,Barışın kaybedeni, savaşın kazananı olmaz” ne demek? (Bakara 216)’deki şu ayeti ne yapacağız? “Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz”. Cicero’da şöyle demiş: “En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir.” Bunu bazı okullarda öğrencilere ödev olarak veriyorlar. Yani Kurtuluş savaşı da, Çanakkale savaşı da, Gazze direnişi de yanlıştı, öyle mi?. Şehidlik kavramı bu durumda yanlışlanmış oluyor. “Ya Rab bizim ellerimizle cezalandır zalimleri, bizim ellerimizle yardım et mazlumlara” diye dua da edemeyeceğiz, bunlara kalırsa.

(Nisa 71) Ey iman edenler! Düşmana karşı korunma tedbirinizi alın. Duruma göre bölükler halinde sefere çıkın veya gerektiğinde topyekün savaşın. (74) O halde dünya hayatını verip âhireti almak isteyen samimi mü’minler Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya gâlip gelirse, biz ona pek yakında büyük bir mükâfat vereceğiz. (76) İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytânî güçlerin yolunda savaşırlar. Öyleyse, ey mü’minler, haydi şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Bilin ki, şeytanın hîlesi cidden zayıftır. (84) Rasûlüm! Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun. Mü’minleri de savaşa teşvik et. Allah, bu yolla kâfirlerin kuvvetini kıracaktır. Çünkü Allah’ın kudreti sınırsız, cezalandırması da pek şiddetlidir. (Bakara 244) Allah yolunda savaşın ve iyi bilin ki Allah, her şeyi hakkıyla işiten ve bilendir. (Enfal 39) O halde hiçbir fitne kalmayıncaya ve bütün hâkimiyet sadece Allah’ın oluncaya kadar o kâfirlerle savaşın. Şayet küfür ve isyandan vazgeçerlerse, şüphesiz Allah, onların yaptıklarını görmektedir.

Aslında Savaş da, Barış da değerlidir, ta ki, Allah’ın rızasına uygun olsun ve tabi, Barış Savaştan daha iyidir. Meşru bir savaş, Barışı yok eden zalimlere karşı “Meşru Müdafa Hakkı” olarak belirlenir ve bu uğurda can feda eden kişi ŞEHİD olarak anılır ki, bu kavram Allah’ın varlığı ve birliğine Şahidlik ederek Onun rızası uğruda Şehid olmayı ifade eder ki, bu ölümsüzlük makamıdır. “En kötü barış, savaştan iyidir” diyenler, zalimlere boyun eğmeyi öğütleyen gaflet ve dalalet sahipleridir. Onlar Kadir-i mutlak ve tek-bir olan olan Allah’a ve ahiret gününe inanmamışlardır. Onlar bilmeliler ki, hiç bir insan ecelinden önce ya da sonra ölmeyecektir ve onlar rızıklarından az ya da çok yiyecek de değillerdir.

“Savaşın iyisi, barışın kötüsü yoktur” diyenler yanılıyorlar. Benjamin Franklin “Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir” demiş. Evet hepimiz Ademin oğullarıyız. “Ya dinde kardeş ya tende bir eşiz”. Kötü olmasa iyiyi nasıl tanımlardık, Necip Fazıl ne diyordu: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın”. Öte yandan karanlık aslında olmaması gereken bir şey. O İslam kaynaklarında “aydınlığın yokluğu” olarak tanımlanır. Zıdlıklar aleminde TEK HAKİKAT’e ramolmak değil mi zaten asıl mesele. Yoksa kulağa hoş gelen sözlerle oyalanmak değil. Şu doğru tüm insanlık ademoğulu olarak aynı kökten geliyor. Tüm savaşlar aslında Şeytan ve onun peşine takılıp Şeytanlaşanlara karşı olmalı. Ama Şeytan insanoğlunu birbirine kırdırıyor. Bu anlamda evet bütün savaşlar iç savaştır. Şeytan. Bazan insanları birbirine karşı kullanır. O zaman savaşan iki taraf da zalimdir. Meşru bir savaşta, temel hak ve hürriyetlerine yönelik açık ve yakın bir tehdit olmadan, Müminler, ilk saldıran taraf değildir, olmamalıdır.

Allah (cc) ile barışık olanlar, haksızlık, zulüm, kötülük, Şeytan ve onun avanesi ve kendi nefsi ile sürekli savaş halindedirler. Her besmele çekişlerinde ifade ettikleri gibi daima İns’in ve Cin’nin şeytanlarını taşlarlar. Hayat onlar için iman ve Cihad’dan ibarettir. Hz. İbrahim’in Şeytan taşlamaya gittikleri topraklara gidip Şeytan taşlarlar, o yönde söz verirler ama, ne yazık ki, Gazze örneğinde, içimizdeki insin Şeytanları, nefsimize taht kurup oturan Şeytanların yapıp ettikleri konusunda seslerini kıstıkları için Şeytan onların gözlerini, kulaklarını ve alınlarını meshetmiştir de, gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, kalpleri var hissetmezler. Gaflet erbabı ile hem hal oldukları için de onların halleri ile hallenirler, Kader, rızık, ecel konusunda savaş gibi konularda Ayetleri unutup, şeytanın altın tas içinde bala karıştırıp sunduğu zehirli lokmaları dillerine koyduklarında, o diller bize yabancı kelimeleri söylerler. Allah (cc) bizi onlardan ve onların şerlerinden uzak kılsın. Onların dilleri dilimiz, halleri halimiz olmasın. Unutmayalım ki, dilimizden dökülenler, halimizin tezahürüdür.

Kim Allah indindeki makamını görmek isterse, Hak nazarı ile önce kendi nefsine, sonra çevresine ve Allah’ın kendini neyle meşgul ettiğine baksın!..

Ya Rab bize Hakkı Hak, Batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Bizim ellerimizle cezalandır zalimleri ve bizim ellerimizle yardım et mazlumlara. Senin dostlarını bize dost eyle. Bize eşyanın hakikatini göster. Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. (Amin). Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 246 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar