İbrahim Karagül
Baş belası!
Ekonomik bunalım Avrupa'yı derin bir değişime hazırlıyor. Aşırı sağın ve Sol'un yükselişe geçmesi değişimin ilk dalgaları. Krizin siyasi ve sosyal sonuçları, yakın gelecekte kendini ağır biçimde hissettirecek ve asıl sarsıntı o zaman hissedilecek.
Avrupa Birliği yerine bölge ölçekli ortaklıklar, Atlantik kıyılarını vuracak ırkçı dalgalar, bir tür "Avrupa neoconları"nın ortaya çıkışı, birlik yerine çatışma eksenli politikaların öne çıkması, 2. Dünya Savaşı sonrası yoğun emekle biriktirilen şeylerin hoyratça gözden çıkarılması, ekonomik krizin kaynak ve pazar paylaşım savaşına dönüşmesi gibi Avrupa dışını da etkileyecek ciddi gelişmelere "olabilir" diyerek hazır olmakta fayda var.
Bu yüzden "Arap baharı" dediğimiz isyan dalgalarının Akdeniz kıyılarından başlayarak Avrupa başkentlerini vuracağına hep inandım. Ortadoğu'dan sonra Asya'yı vuracağı iddia edilen değişim dalgasının Asya'dan önce şaşırtıcı biçimde Avrupa'yı etkileyebileceğine de.
Bu yüzden, 21. yüzyılın küresel sistemin çekirdeğini yerinden oynatacağını, varolan ekonomik, siyasi yapılarında köklü değişiklikler yaşanacağını, yeni "merkez"lerin oluşacağını düşünüyorum. Dolayısıyla bu yüzyılın bir tür "isyan çağı"na dönüşebileceğine de...
Fransa ve Yunanistan'daki seçimlerin sonuçlarını bu açıdan iyi değerlendirmek, Avrupa'da yapılacak diğer seçimlerde kamuoyu eğilimlerini bu açıdan değerlendirmek, geleceğe yönelik bir perspektif geliştirmek doğru olacaktır. Bundan sonraki seçimlerde benzer eğilimler ya da tepkiler etkili olacaktır.
Ancak Nicolas Sarkozy'nin kaybetmesinde kişisel bir sevinç duyduğumu itiraf etmeliyim. Sarkozy, hem Fransa hem Avrupa siyaseti için bir talihsizlikti, yol kazasıydı. Özellikle İslam dünyası, Türkiye, Ortadoğu'nun geneli için tehlikeli, rahatsız edici bir isimdi. Seçilmesinde de, Fransa politikalarına etkisinde de belli güçlerin, savaş lobisinin etkisi çok büyüktü.
Sarkozy ve politikalarından hep endişe duydum. Bu hiperaktif, kurnaz, hırçın, aşırı ihtiraslı, güvenilmez, yalan söyler, yalan söyleyen, verdiği sözleri tutmayan, değer yargılarından yoksun, ani ve öngörülemez değişiklikler gösteren geveze adam bir dönem daha seçilseydi, dünyanın başına bela olacaktı. Bence Avrupa da, Ortadoğu da, dünya da "tehlikeli" eğilimleri olan bir liderden kurtulmuş oldu.
Bu köşede kadar çok şey yazıldı onun için. Aşırı sağcı karakteri, devlet başkanından çok örgüt lideri gibi davranması, İsrail aşırı sağı ile sıkı ilişkileri, Avrupa'daki yabancılara nefret duyması, siyasi yaşamının hep dalgalı, sorunlu, entrikalarla dolu olması gibi...
Müthiş intikamcı karakteri ile başında bulunduğu ülkeyi kişisel hırslarına ve bağlı bulunduğu lobinin çıkarlarına göre yönetmesi, dengesiz bir siyasi figür çıkardı ortaya. İslam'dan ve Müslümanlardan nefret etmesi, bütün tezlerini, bu çevrelere yönelik düşmanlıklar üzerine kurgulaması, ayırımcı, dışlayıcı ve kışkırtıcı olması gibi...
İçişleri Bakanı iken, Paris varoşlarının alev alev yandığı sırada, Kuzey Afrika asıllı Fransız vatandaşlarını kastederek; "Pislikleri, hortumla yıkamaya!" ant içmişti. "Pislikler", Kuzey Afrikalılar ve Müslümanlar oluyordu.
ABD aşırı sağı ile İsrail aşırı sağının ortak ürünüydü Sarkozy. Cumhurbaşkanı oldu. Seçilir seçilmez ülkesinin siyasi duruşunu sarsıntılı bir şekilde değiştirdi, bu çevrelerin çıkarlarına hapsetti. İslam düşmanlığının liderliğini onlardan aldı. Siyasi rakiplerini birer birer itibarsızlaştırdı, haklarında yolsuzluk soruşturmaları açtırdı ve yargıladı.
Seçim kampanyasında yine İslam ve yabancı düşmanlığını kullandı. "Tehditler"e yatırım yaptı ve bunu göstermek için Müslümanların evlerini bastırdı, insanları gözaltına aldırdı, sınırdışı etti.
Kuzey Afrika kökenli üç Fransız askerini, bir Yahudi okulu önünde üçü çocuk dört kişiyi öldüren Muhammed Merah, kuşatıldığı evin camından atlarken kurşun yağmuruna tutulup öldürüldü. Merah, Fransız istihbaratına çalıştı, kullanıldı ve yok edildi. Kampanyasını Yahudi karşıtlığını kullanma, İslam düşmanlığı tezini işleme, Avrupa'yı "Müslüman tehdidi"nden kurtarma üzerine kurgulayan Sarkozy için Merah, müthiş bir örnektir. Bir çokları bu operasyonda Sarkozy'nin parmağı olduğuna inanıyor.
Görevde kaldığı süre içinde müthiş bir Türkiye karşıtlığı rüzgarı estirdi. Gerek Ortadoğu'da gerekse Avrupa Birliği çerçevesinde her gelişmede Türkiye'nin önüne dikildi. Türkiye ile hesaplaşma, Türkiye'yi kendi bölgesinde sınırlama, hasım belleme, Fransa çıkar alanlarına yönelik tehdit görme, Türkiye'nin etki alanının genişlemesini durdurma önceliklerindendi.
Gerçekten bir "baş belası"ydı. Türkiye, İslam dünyası, Avrupa hatta dünya, böyle dengesiz bir siyasi figürden kurtulduğu için sevinmeli!
yenişafak