Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Başbakan"a açık mektup: EVET DOĞRU!

Başbakan"a açık mektup: EVET DOĞRU!

 

 

Erdoğan'ın dershaneleri kapatma fikrine katılıyorum.. "Milli eğitim sisteminin çöküşünün gerçeğidir bu." Okul yetmiyor, bir de dershane. Ezbere dayalı bu eğitim modelinde çocuklar yarış atı gibi koşturuluyor..

Sonuç bir felaket.. Kitaptan nefret eden bir gençlik.. Sistematik gerizekalılar ordusu ya da biyonik robotlar. Eğitim, sorgulanmayan bilgilerle bir tabuya dönüşüyor.. Kendi paramızla kendi çocuklarımızın beynini, özgür düşünme becerisini katlediyoruz ve buna da "Milli Eğitim" diyoruz!
Ama dikkat.. Arkanızda bir enkaz bırakmadan.
Sağlık Reformu yapıyorum derken tıp merkezlerinin başına gelen dershanelerin başına gelmemeli..
Arkada, sayıları 1974'te 174 olan bugün 4000 civarında olduğu tahmin edilen dershanelerde 5000 den fazla idareci, 10 bin civarında personeli ile 735 bin öğrenci kapasitesine sahip, yılda milyar dolarla ifade edilen bir sektörden söz ediyoruz.. 2004-2005 öğretim yılında yaklaşık 735 bin öğrencinin dershanelere yaklaşık 3 katrilyonu aşkın bir meblağı aktarması bekleniyordu.
Bu sektörün kontrolünde 20 bine yakın öğretmen olmalı.. Bine yakın bina..
Bu sektörde bir de hazırlık kitapları için, ders kitapları dışında 50 ile 100 trilyon lira arasında bir harcama yapıyor.
Peki ne yapmalı?
Üniversiteye giriş sınavı kaldırılmalı.. Her üniversite için öncelikli derslerle ilgili sertifika sayısı ve toplam puan şartı getirilmeli.
Liselerde seçmeli ders sayısı artırılmalı ve kim nereye gitmek istiyorsa o dersleri seçerek ve yeteri krediyi toplayarak o fakülteye girmeli..
Spor akademisine girmek isteyen spor ve sağlık bilgisinden, tarih fakültesine gitmek isteyen tarihle ilgili dersler almalı. Tarih fakültesine girmek isteyen spor dersine girmese ne olur, ya da müzik dersi almasa..
Eğitim günü dörde inmeli. 5. Gün sanat+dil (Ana dili, dinî dili, seçme dil) ve spor için öğrenci, MEB tarafından denetlenecek ve yeterlilik belgesi almış, dil, sanat ve spor okullarına, kurs, kulüp ve merkezlere gidebilmeli.. İsterse ayrıca tiyatro, ister minyatür, ebru, hat ya da karikatür, resim dersi alabilsin öğrenci. Devlet bu öğrencilerin eğitim parasını ödesin..
Spor da öyle isteyen ata biner, isteyen futbol, basketbol, masa tenisi öğrenir..
Bu alanlarda bu dershanelere iş düşebilir.
Din dersi de öyle.. İsteyen hangi dini öğrenmek istiyorsa 5. gün o kursa gider. Mesela sabahtan, öğleden sonra, ikindi vakti. Dört zaman diliminde sanat, spor ve din, dil dersi alır..
Derneklere, vakıflara, sendikalara da iş çıkar bu vesile ile..
Devlet dersinin içeriğini, pedagojik formasyonunu, fiziki şartlarını, sağlık şartlarını, kalite ve verimliliğini denetler. Hatta toplu sınavlar da yapabilir.. Kalitesi düşük kurumların sertifikalarını iptal edebilir..
Mesela Cumartesi-Pazar günleri, sinema, tiyatro, müze, sergi, fuar ziyareti yapanların giderleri devletçe karşılanabilir.. Ayda bir tavsiye edilen kitaplardan birini öğrenci alabilir ve o ay okuduğu kitapla ilgili bir özet çıkartıp öğretmeninden geçer not alırsa, yeni bir kitap edinme teşvik kuponu alabilir..
Halk eğitimler, belediye eğitim programları, üniversitelerin belli sertifikasyon programları bu sisteme entegre edilebilir.
Bu dershanelere teşvik uygulayıp, organize sanayi bölgelerinde yarı zamanlı meslek okullarına dönüştürülmesi gündeme gelebilir. Hatta 2 yıllık ön lisans programları da hazırlanabilir. Burada okuyan öğrenciler, yarı zamanlarında işyerlerinde çalışarak hem okul giderleri, hem sigorta maliyetlerini karşılayabilir, hem de sektöre ucuz işgücü sağlayarak rekabet edebilme imkânları oluşturulabilir..
Bu okulların bazıları şirket, bazıları vakıf, bazıları eğitim kooperatifi şeklinde hizmet verebilirler.. Yani işsiz kalacak binlerce öğretmenden bir kısmı kooperatifleşerek vergiden arındırılmış bir şekilde ve sendika ve diğer sanayi siteleri kooperatifleri ile de işbirliği yaparak istihdam ve hizmet oluşturabilir..
Her sanayi sitesinde o sitedeki sektörle ilgili bir sanat okulu..
Okulla işyeri iç içe.. Şu çıraklık ve kalfalık sisteminin çökmesinin ekonomiye getirdiği ağır maliyet de böylece biraz kaldırılmış olur.. Gençler hem iş sahibi, hem eğitim görüyor. Ön lisansı da tamamlayıp, arzu ediyorsa sektörün içinden çıkıp akademik lisans programına devam edebilir..
Bu dershanelere de, öğretmenlere de iş imkânı doğar..
Ben bir ara bakanlıkta ziyaret edip Milli Eğitim Bakanı'na konuyu sözlü olarak aktardım.. Ama orada kaldı. Şimdi Başbakan Erdoğan, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü'nün Hilton Oteli'ndeki organizasyonunda, eğitime katkı sağlayan hayırseverlerle bir araya geldiği yemekte fen lisesinden ve Anadolu lisesinden mezun olanların bile hazırlık kursuna gittiğini, bunun bir "garabet" olduğunu ifade ederek, "Niçin acaba öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Anlıyorum da, bu sistem nasıl oluşturulmuş, bunu kaldırmaya kalktığınız zaman acaba hangi bariyerlerle karşı karşıya kalacaksınız?.." şeklindeki sözlerinden sonra bu konudaki düşüncelerimi kendilerine aktarmak istedim. Arzu edilirse, bu konudaki düşüncelerimi daha ayrıntılı şekilde anlatabilirim. Dünyadaki uygulamalardan örnekler verebilirim..
Ha! Bu vesile ile unutmadan. Ben aslında eğitime de okula da karşı biriyim.. Eğitimli toplumlardan özgür düşünce ve ilim sahiplerinin yetişemeyeceğini düşünüyorum.. Okul benim için toplum mühendislerinin toplum, devlet ya da kimse o birilerinin ihtiyacına göre insanların eğilip bükülüp "adam" edilmeye çalışıldığı insan haraları gibi görüyorum.
Ben ne öğrendiysem okuldan kaçtığım zamanlarda öğrendim..
Eğitimi değil, öğrenmeyi ciddiye alıyorum.. Okumayı ciddiye alıyorum.. Benim hayalimdeki öğrenim çok daha farklı.. Yukarıdaki önerim, sadece bugünü kurtarmaya yönelik. Sektöre zarar vermeden mevcut duruma göre daha iyisi nasıl mümkün olabilir sorusuna bir cevap arayışından ibaret..
Selam ve dua ile..

 

vakit

Bu yazı toplam 1958 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar