Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Başörtülüler tutuklanamaz mı?

Tayfur Erdal Ceren’i biliyorsunuz. Manisa eski Emniyet Müdürü.. Adamı tanıyorum. 11 Kasım 2015’de görevden alınmıştı. Suçu Paralelci bir ablanın kelepçelenerek tutuklanması idi. Bülent Arınç talimat verdi dediler. Bilmiyorum, ama o gün bu olaydan sonra Ceren’e görevden el çektirildi ve hâlâ da bir başka yere ataması yapılmadı. Ankara’da bekletiliyor.

Bakın “bir kişiye yapılan bir haksızlık, bütün bir topluluğa yöneltilmiş bir tehdittir”. Bakarsınız suçlu, pişman olmuş, özür diliyor, zararı tazmin ediyor, affedebilirsiniz, ama önce suç, suçlu ve cezası belli olmalı.

Hani Ceren’in bir başka suçu varsa cezalandırılsın.. Suç varsa ceza da olmalı. Yapanın yanına kâr kalmamalı..

Suç işleyen kim olursa olsun, hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur olamaz. Suç varsa ceza da olmalıdır. 

Gazeteci suç işlemişse, gazeteci sıfatı suçluyu suçun cezasına karşı koruma kalkanı olamaz.

İmam da suç işleyebilir, gazeteci de, yazar da, politikacı da suç işleyebilir, bürokrat da, hakim de suç işleyebilir, asker, polis, savcı, profesör, sanatçı, STK temsilcisi, herkes..

“İçeride şu kadar gazeteci var” diye yaygara kopartmanın bir anlamı yok. O gazeteci ne için içeride ona bakmak gerek. Bazıları için gazeteci kimliği bir koruma kalkanı.. Bir “kandırmaca”.

Engelli bir katil engelli de olsa suçludur.. “Engellileri kelepçeleyip tutukluyorlar” diyemezsiniz. Engelli olduğu için değil, katil olduğu için tutuklanıyor..

Teröristi evinde saklayacak, silahını gizleyecek, yardım ve yataklık edeceksin, terör örgütünün propagandasını yapacaksın, sonra da “ben gazeteciyim” diyeceksin. Böyle bir savunma olamaz..

Geçen gün Almanya’da paralelci bir kadın, Türkiye’de iktidarın terör estirdiğini “Öğretmenlerin, kadınların, annelerin, asker, polis, hakim, imam, STK temsilcisi, gazeteci, yazar, akademisyen herkesin tutuklandığını” söylüyordu.. Onların mesleklerini söylüyordu ama, suçlarından bahsetmiyordu.. Darbecilerle işbirliği yaptıklarından hiç söz etmiyordu..

Cumhuriyet gazetesinin Vakıf senedi ve yöneticilerin seçimi ile ilgili hukuksuzluktan kimse söz etmiyor nedense. Cumhuriyet Vakfının suç işleme, keyfi davranma imtiyazı mı var yoksa..

Can PKK’lı terörist kıza seranatlar yapacak, MİT TIR’ları ile ilgili davada herkes yargılanacak ama Can’a dokunulmayacak, birileri bunu mu istiyor. Sonunda Almanya vatandaşı oldu. Fransa’dan da bir ödül aldı. Bir de “Legion D’Honor” paçabağı ödülü versinler.. Ya da “Laik Cesuryürek” diye bir ödülleri var mı?

Bakalım İngiltere, Marksist bir terör örgütü olan PKK-PYD’nin karargahında bayrağı dalgalanan, askerinin omuzuna PYD arması takan ABD Can’ahangi ödülü verecek. Vatikan’dan da bir ödül bekliyoruz. Mesela “Demir Haç” ödülü, nasıl olur. İsrail’den, NATO’dan da. Can hâlâ bir “Şofar” haketmedi mi yani.. Nobel’e de aday gösterebilirler.. Yakışır! Artık “Hocaefendi” de ona bir “Hoşgörü ödülü” verir artık herhalde.. PKK’lı, Kandil’deki “Kırmızı Fularlı Kız” da keşke Alman Cumhurbaşkanıtarafından Can’la birlikte kabul edilseydi.. Fehriye Erdal da onur konuğuolarak bu törene davet edilseydi. Yakışırdı yani! 

Bazılarının görünen işleri, aslında işin kandırmacası. İkinci işleri.. Asıl işleri çok farklı.. Eklemlenmiş, sızdırılmış karakterlerin asıl işleri çok farklı olabilir.. Bu şekilde sureti haktan gözükerek gizlenmiş olacaktır.. 28 Şubat’ta gördük, şeyh diye pazarladıkları kişi Captagon tüccarı çıktı.. Şimdi tutukluların istatistiklerini çıkartırken içeride bir “Şeyh”i mi var diyeceğiz.. Ya da o adam “Şeyhleri tutukluyorlar” diye yaygara yapsa ne diyecektiniz, Can’ın, Cumhuriyet gazetesi vakıf yöneticileri, CHP’liler, HDP’lilerin yaptıklarının bundan ne farkı var.. Adam uyuşturucudan yatıyor. Mahkûm ya da tutukluların cinsiyeti, eğitim durumu, çocuk sayısı neyse onu ayrıca not edersiniz, ama tutukluların çoğunun 3 çocuğu varsa, “çocuklululartutuklanıyor” demek gibi bir şey bu. Yasin Börü’nün katil zanlısı, “beni Kürt olduğum için yargılıyorsunuz” diye bağırıyor. Birilerinin Can ya da Cumhuriyet gazetesi savunusu da böyle. 

Evet! “2007 yılından itibaren Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve Askeri Casusluk gibi TSK’ya yönelik soruşturmalarda birçok isimsiz ihbar mektupları savcılık ve emniyete gönderilmişti. Bu soruşturmalar isimsiz ve imzasız ihbar mektuplarının ardından başlamış ve davalar kapsamında yargılanan sanıklar ihbar mektuplarının kaynağının araştırılmasını istemişti. Ancak ihbar mektuplarının kaynağı hiçbir zaman bulunamamıştı.” Bu habere konu suçun faillerinin mesleklerine, ideolojilerine, doğum yerlerine, ya da kıyafetlerine bakıp ona göre mi suçlu ya da suçsuz olduklarına karar vereceğiz. Ya da onlara nasıl davranacağımıza bu kriterlere göre mi karar vereceğiz..

Yani arkasında bir politikacı olan birinin haksız fiiline karşı işlem yapan birine ceza verir ve suçluyu himaye ederseniz, bu hem adalet duygusunu yaralar hem de toplumun vicdanını..

Bu tartışmalar artık en üst seviyede yapılıyor. Herkesin durduğu yer belli oldu ve herkes eteğindeki taşı döktü.. Yeni yıla girerken herkesin de artık kararını vermiş olması ve harekete geçmiş olması gerekir.

Ötekilerin ne yapacağı kendilerini ilgilendirir. Asıl soru, biz ne yapacağız? Zira “gideceği yeri bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz”. Bu süreçte bütün olumsuzluklara rağmen, sonuçta gideceği yeri bilen tek ülke yine biziz..

Gelecek günlerle ilgili imtihanımızın ne olacağını hep birlikte göreceğiz. La galibe illallah. Selâm ve dua ile..

yeniakit

Bu yazı toplam 939 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar