Başörtüsü Platformunda Çocuklara Gözaltı

Başörtüsü Platformunda Çocuklara Gözaltı

Antalya Başörtüsü Platformu'nun gerçekleştirdiği başörtüsü eylemine çocukların katılımını bahane eden polis...

Antalya Başörtüsü Platformu'nun gerçekleştirdiği başörtüsü eylemine çocukların katılımını bahane eden polis, çocuklarıyla beraber 20 veliyi gözaltına aldı.

Konuyla ilgili Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada medyanın tahrikçi yayınlarının gözaltıya neden olduğu vurgulanarak "Çocuklarımızı hak, adalet ve özgürlük mücadelesinin birer filizleri olarak yetiştirmemizi kimse engelleyemez." denildi.

 

Özgür-Der'in yaptığı açıklama ve eylemden görüntüler aşağıdadır.

 

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINI PROTESTOYA HUKUKSUZ GÖZALTI

Zorbaca bir şekilde uygulanan başörtüsü yasağını yok sayan medyanın yasağa karşı yapılan eylemleri çarpıtması sonuç verdi. Antalya Başörtüsü Platformu tarafından ayda bir gerçekleştirilen başörtüsü yasağını protesto eylemlerinde bugün 20 kişi gözaltına alındı. Çocukların eyleme katılmasını bahane eden polis velilerle birlikte çocukları da gözaltına aldı.

Hatırlanacağı üzere Ramazan ayında gerçekleştirilen başörtüsü yasağını protesto eylemlerine çocuklarımızın katılması Doğan Medyası ve Cumhuriyet gazetesi tarafından manşetlere taşınmıştı. Yıllardır zorbaca ve insanlık dışı bir şekilde uygulanan başörtüsü yasağını görmezlikten gelen ve çocuklarımızın duygularını anlayamayacak kadar insanlıktan nasipsiz olanlar ortada bir “suç” varmış gibi muhbirliğe soyunmuşlardı.

Yasakçı zorbaları ve onların medyadaki temsilcilerini çocuklarımızın eylemlere katılımı değil, yasağa karşı gösterilen tepkiler tedirgin etmektedir. Tipik bir düzen oyunu ve medya kurnazlığıyla çocuklarımızı bahane ederek yasağa karşı gösterilen tepkileri “lekelemek” istemektedirler. Ancak çocuklar konusunda bu kadar “hassas” olan medya, ırkçı-şoven kışkırtmalarla sokaklara dökülen ve kin-nefret duygularının ayyuka çıktığı gösterilerde çocukların ön safta yer almasını alkışlamakta ve hatta teşvik edebilmektedir. Bu gibi provokatif eylemlerin yanı sıra güneş ya da yağmur altında saatlerce süren ve tam bir eziyete dönüşen resmi törenlerde de çocukların “kurşun asker” gibi görevlendirilmesini “bayram” havasında sunabilmektedir.

Açık bir şekilde ifade etmemiz gerekir ki, yaşadıkları zulme karşı annelerinin ya da ablalarının yanında yer alarak en temiz duygularıyla başörtüsü yasağına karşı düzenlenen eylemlere katılan çocuklar bizim çocuklarımızdır. Çocuklarımızın nereye katılıp katılmayacağına ise ancak ebeveynleri olan bizler karar verebiliriz. Laik-Kemalist dayatmacı anlayışı, hukuk dışı ve zorba yapısı, nesli ifsad eden tek tipçi eğitim anlayışıyla ne sistemin ve ne de her türlü çirkefliği, ikiyüzlülüğü ve ahlaksızlığı sayfalarına ve ekranlarına taşıyan yasaksever medyanın yönlendirmesine muhtaç değiliz. Çocuklarımız bizim geleceğimizdir. Ve geleceğimizi hak, adalet ve özgürlük mücadelesinin birer filizleri olarak yetiştirmemizi kimse engelleyemez.

Antalya’da başörtüsü eylemine katılan çocukları ve velilerini gözaltına almak insanlık dışı bir uygulamadır. Emniyet güçlerinden sorumlu AK Parti hükümetine bağlı İçişleri Bakanlığı, kartel medyasının tahrikçi yayınlarını rehber alan icraatlarıyla bir kez daha hukuk dışı bir icraata imza atmıştır. Halklar arasında kin, nefret ve düşmanlığı körükleyecek sınır ötesi operasyon tartışmalarında şahin kesilen hükümet, başörtüsü yasağının kaldırılması noktasında ise kendi gölgesinden korkan bir tutum içindedir. Hükümet, o şahin yüzünü başörtüsü yasakçılarının ve düzen medyasının taleplerini uygularken de göstermekten çekinmemektedir. AK Parti’ye %47 oranındaki desteği halk, çocuklarımıza zorbalık göstermek için değil, başörtüsü yasağının ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için vermiştir. Antalya’da gözaltına alınanlar derhal serbest bırakılmalı, hukuksuz bir şekilde bu gözaltı işlemini gerçekleştiren idari amirler hakkında da soruşturma açılmalıdır.

Yasak ve zorbalık sürdükçe çocuklarımız, kadınlarımız ve erkeklerimizle var olmaya devam edeceğiz. Baskılar, gözaltılar, hukuksuzluklar, medya manipülasyonları adalet ve özgürlük taleplerimizi engelleyemez.

ÖZGÜR-DER Genel Merkezi

 

 

Eylemde okunan basın bildirisinin tam metni:

BAŞÖRTÜMÜZ KİMLİĞİMİZDİR

Türkiye'de, sistemin dayatmaları sonucu Müslümanlara yönelik baskılar azalmadan devam etmektedir. Allah’ın isminin yayılmasını engellemek, Müslüman karakterli insanı, çözüp ifsad etmek için, sistemin çeşitli yollara başvurduğuna şahid olmaktayız.

Sütçü İmamların başörtüsünü ve namuslarını korumak için Fransızlara karşı mücadele etmelerini gerektirmiş olan koşullar yeniden Müslüman halkın gözleri önünde hortlatılmak istenmektedir. İşgal kuvvetlerinin mantığı ile aynı kaynaktan beslenen bu çevreler,  Müslüman halkı korkutmayı, sindirmeyi, inançlarını yaşayamaz hale getirmeyi amaçlamışlardır.

Gerçekleştirilmeye çalışılan hedefler, Müslüman halkın inanç ve eğitim özgürlüğüne vurulan darbelerdir. İnsanların iradesi yok sayılarak, halka rağmen ve Müslümanların inançları hedef alınarak yapılan uygulamalar, baskılar sürmektedir.

Bu baskılar hukuku gözeten kararlar değildir. Söz konusu olan; belli siyasi çevrelerin; zulmü araç edinerek, İslami kimliği yok etmeyi hedefleyen planlı, sistemli, hedef gözeten siyasi nitelikli zorbalıklarıdır. Bu zorlamaların arkasında sistemin zalim karakteri yatmaktadır.

Başörtüsü zulmü, sadece bu zulme uğrayanların sorunu değildir. Bu İslami kimliğe vurulmaya çalışılan bir darbedir. Bu zulme bütün Müslümanlar hep birlikte karşı koyarak direnmelidir.

Zalimler, Müslümanların inançlarına ve değerlerine karşı saldırının farklı bir boyutu olarak karşımıza çıkan başörtüsü problemini, bir bez parçasının reddi olarak algılamıyorlar. Biz de öyle algılamamalıyız. Bu saldırılar sistematik olarak İslami değerlere yapılan saldırı ve zulmün bir parçasıdır. Sorunun özü siyasidir ve Müslümanlar da soruna siyasi bir zeminden bakmak zorundadırlar.

Müslüman’ı kendine düşman edinen, Şeytanın izini Allah’ın izine tercih eden,  İslam ile, salih amelli insanlar ile savaş mantığı, çeşitli alanlarda artarak kesintisiz olarak sürerken, Elbette,  bize dayatılan uygulamalara gücümüz yettiğince karşı çıkacağız ve onurlu tepkiler vereceğiz. İslami anlayışımız bunu gerektirmektedir. Rabbin dosdogru yolunda sabırla yürümemize karşılık Allah’tan umut edeceğimiz sonuç, zalimlerin teklif edeceklerinden çok daha hayırlıdır.

Başörtüsü konusunda bilinmesi gereken husus şudur ki, başörtüsü demokratik bir hak, yani demokrasi yoluyla elde edilen, elde edilebilecek bir hak değildir. Dolayısıyla devletlerin müdahale alanına girmez. Başka bir ifadeyle yasama meclislerinin alanına da girmez. Devletler bu konuda herhangi bir karar veremezler. Mahkemeler de karar veremezler. Bu dini bir vecibedir. Bu tür konularda devlet tavrını; o dine mensup olan insanlar kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa, onların kendi beyanlarını ve akidelerini temel alarak belirlemesi gerekir.

Cünkü bu bir inanç meselesidir. Başını örtenler dini inançlarının gereği olarak örtünüyorlar. Bu dini vecibenin referansı, kaynağı dindir. Bütün dünya bunun bir vecibe olmadığını iddia etse dahi, iman edenler onu, kendi zatında, kendi hakikatinde, kendi özünde dini bir vecibe olarak görmeye devam edeceklerdir. Vecibe olma vasfını, o dine iman edenler var olduğu müddetçe kıyamete kadar sürse dahi devam ettirecektir. Devletler, meclisler, mahkemeler başörtüsünün dini bir vecibe olup olmadığına kendileri karar veremezler. Bunu ferdin kendisi tayin eder ve bütün dünya bir araya gelse fertten o hakkı alma hakkına sahip değildir.

Şu halde devletin görevi; aynı diğer vecibelerde olduğu gibi, Müslüman kadınların eda etmeleri gerektiğine inandıkları bu vecibeyi, özgürce, baskıya ve aşağılamaya maruz kalmadan yerine getirilebilmeleri için gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır. Değilse; biz, başörtü takıp takmayacağımıza kendimiz karar veririz. Unutulmasın ki tarih boyunca dini hayat üzerinde baskılar olmuştur. Başörtülü Müslüman kadınlar, 1400 yıldır yüzlerce devletin tebası olarak var oldular. Nice devletler geldi, nice yöneticiler gitti. Ama onlar hep vardılar. Var olmaya da devam edecekler. Bu günkü yönetimler de bundan farklı değillerdir.

üslümanlar ; "Kuran'ı kapat, kadını aç" diyerek, bizlere yol göstermeye kalkışan zorba laikçi zihniyete karşı, her türlü zillet ve kompleksten kurtulmalıdırlar. Unutulmamalı ki karanlığın gücü, aydınlığın zayıflığından kaynaklanır.

Atılması gereken ilk adım Müslüman kadının Kur'an’dan yükselen ve hayatın incinmiş, kirlenmiş, boğulmuş gövdesini silkeleyen sesini duymak ve duyurmaktır. O ses her türlü zillete, bağnazlığa, yozlaşmaya, zulüm ve ifsada karşı, öncelikle, "uyanmaya", "direnmeye", ve "özgürleşmeye" çağırmaktadır bizi.

Uyanmak, hayatı ve hayatın anlamını Kur'an bilgisi temelinde kavramak ve tevhidi sorumluluğu bu eksende idrak etmektir. Direnmek, Kur'an bilgisini her türlü zulüm ve şirk karşısında amelleştirerek Rasülullah'ın sünnetini ihya etmek ve onu en güzel biçimde günümüze taşımaktır. Özgürleşmek, nefsimizi ve insanlığı her türlü ifsattan arındırmak, salihlerden ve şahitlerden olabilmek mücadelesidir. İşte bizler bu mücadelenin neferleri olarak burada bulunmaktayız.

Başörtümüze el uzatmaktan vazgeçmeyecek misiniz? demiyoruz. Biliyoruz ki, Hakkın yerine batılı tercih edipte o yolda yürüyenler zulümde sınır tanımazlar. Bu gerçeği her gün bizlere yeniden kendileri öğretiyorlar. Asıl amaçları olan varlığımızı tamamen hayatın dışına atmak, sindirmek ve hatta yok etmek ümidini gerçekleştirebilmek için ellerinden geleni yapacaklar. Evet bunu biliyoruz.

Bu toprakların insanlarına, kutsal kitaplarını gizli gizli ahırlarda okumak zorunda bırakanlar da onlar değiller miydi? Ninelerimizin, dedelerimizin gözlerini hala yaşartan nice zulümlere rağmen bu gün o ahırlarda okunan Kur'an en çok satan kitap. Bu gerçeği içlerine sindirememelerini anlıyoruz.

Başlardan çekilip alınan, yerine şapka konmaya çalışılan başörtülerinin, bugün bir doktorun, avukatın, mühendisin başında onurla taşınmasını kabullenememelerini de.

Ürkek ve sinmiş zannettikleri Müslüman genç kızların, haklarını savunurken aldıkları kararlı tavırlardan ve o Kızların ince seslerinin, yüzlerine ateş azabını hatırlatarak çarpmasından rahatsız olmalarını da anlıyoruz.

Ölü yıkayıcısı olsun diye yetiştirilen gençlerin, kendi zulüm sistemlerini sorgulamaya başlamasından rahatsız olmalarını da anlıyoruz.

Annesinin başörtüsü için akan çocuk gözyaşlarını tehdit kabul etmelerini de.

Aralarında yaptıkları toplantılarında, yeşeren tohumları çürütmeye, ezmeye, yok etmeye dair planlar yapmalarını, yaşadıkları paniği de anlıyoruz.

Hor görmeye, tahkir etmeye alıştıkları yalın ayaklıların, imanlı müstaz'afların yeniden doğrulmaya başlamasından korkmalarını da.

Ama bir şeyi anlayamıyoruz. Bir devlet, tebasını karşısına alarak güçlü kalabileceğini nasıl düşünebilir? Her bir zulmün, bilenmiş bir bilinç yeşerteceğini nasıl göz ardı edebilir?

İşte burada bir ayeti hatırlatıyoruz. "Onlar düzen kurdular, Allah da onlara düzen kurdu". Yüce Allah'ın zalimlerin planlarını tersyüz edecek takdirlerini, bu yüzyıla yazmak bizlere düşecek inşallah. Bu mücadele insanlık tarihi boyunca devam etti ve hep devam edecek. Ve başörtümüz bu mücadelenin vazgeçilmezi olarak hep var olacak.

Başörtülerimizi ne perukla ne de bir başka zekice(!) buluşla değiştirmeyeceğiz. Biz, hiç bir zaman başörtümüzü bir giyim tarzı olarak kabul etmedik. Demokratik hak dilenciliği de yapmadık. İzzetsiz, kimliksiz, lütuf beklentili tavırlara hep karşı olduk. Gücümüzün yettiğince, elimizin erdiğince, ama mutlaka izzetimiz ve ilkelerimizle kalalım istedik. Başörtümüze uzanan elin aslında varlığımıza uzandığını hep idrak ettik.

Biz, başörtülerimizi sadece başlarımıza değil, yüreklerimize bağladık. Her birimizin başına bir asker dikseler, başörtümüzü çekip alsalar bile yüreklerimizde ona daha sıkı bağlanacağız. Bu değerimizi yitirmeyeceğiz. Başörtümüze uzanan elleri kıracağız. Belki bugün, belki bin yıl sonra. Ama mutlaka... Batıl HAKkın karsısında galip gelememiştir, bundan sonra da galip gelemeyecek.

Başörtümüzü genlerimizle taşıyacağız gelecek nesillere. Kalemlerimizle, şiirlerimizle, yüreklerimizle. Belki siz bize okullarda yer vermeyecek, evlerimize geri göndereceksiniz. Bizim nakışla, dantelle uğraşmamızı bekleyeceksiniz. Uğraşacağız. Zulümlerinizi öyle bir nakşedeceğiz ki, öyle ilmek ilmek işleyeceğiz ki, nesillerce lanet okunacak size. Ve bu nakış zannettiğiniz gibi iplikle olmayacak. Sözle, bilgiyle, şiirle, ezgiyle belki de. Kalemlerimizi kuşanacağız, yüreklerimizi kuşanacağız, kılıçlarınızı kınına geri döndürmek için.

İlmi, çileyi kuşanacağız. Sizin asla aralayamayacağınız gönüllere gireceğiz. Çünkü biz, kölelerden özgürlük kahramanları yaratan bir dinin, hakkı yaşamaya çalışan bir medeniyetin çocuklarıyız.

Ve biz her şeyden önce Rabbimize dayanacağız.

O'nunla savaşılamayacağını biz biliyoruz.

Ya siz biliyor musunuz?!

ANTALYA BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU olarak 01.12.2007 Kışlahan önünde havuz başında başörtüsüne özgürlük eylemliliğimizin 3.sünü gerçekleştireceğiz.

ÖZGÜR-DER ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ DİYANET SEN, EĞİTİM-BİR SEN,ES-DER (ANTALYA ŞUBESİ), RADYO MERCAN, ENSAR VAKFI SERİK ŞUBESİ, MAKDER(MANAVGAT), ANÇED(ALANYA), SEBİLAY(ALANYA), ANSED

haksöz