Başsavcı'nın Laiklik Tanımı
"Laiklik karşıtı odak" iddiasıyla AKP'ye kapatma davası açan Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'ya göre laikliğin tanımı...
Nazlı Ilıcak / Sabah
Laikliğin bekçileri
Anayasa Mahkemesi, 1970'lerden beri, içtihat yoluyla, yargı alanını genişletiyor. Yetki tecavüzünü önlemek için gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri de, istenen sonucu sağlayamıyor.
1961 Anayasası, 12 Mart müdahalesinden sonra değiştirilirken, Yüksek Yargı organının, anayasa değişikliğinin sadece şekil şartlarına uygunluğunu denetleyebileceği hükmü getirilmişti. Ama buna rağmen, Anayasa Mahkemesi, cumhuriyetin niteliklerinin içini boşaltmak söz konusu olduğunda, anayasa değişikliklerini esastan inceleyebileceği kararını verdi. 1982 Anayasası'yla bu kural daha da pekiştirildi: Şeklen inceleme, "değişiklik teklifi ve oylamanın yeterli çoğunlukla yapılıp yapılmadığı ve ivedilikle görüşme yasağına uyulup uyulmadığı" konularıyla sınırlandırıldı. (Madde 148)
Nafile! 1970'lerden beri, Anayasa Mahkemesi, kurucu iradenin çizdiği çerçeve içinde kalmıyor; içtihat yoluyla ve kendine göre yorumlarla, sürekli anayasayı çiğniyor. Aynı 1930'larda Amerikan Federal Mahkemesi'nin yaptığını yapıyor. O tarihte, Amerikan Federal Mahkemesi baş hâkimi Hughes, "Biz Anayasa'nın altındayız; ancak, anayasa hâkimlerin dediğidir" biçiminde bir yorum getirmemiş miydi? ABD Başkanı Roosevelt, hâkimlerin emeklilik yaşını 70'e indireceğini açıkladı. Çok sayıda federal mahkeme üyesi bundan etkilenecekti; kendilerine çekidüzen verdiler ve böylece, Amerikan ekonomisini düze çıkaran New Deal politikaları uygulanabildi.
Bugün Türkiye'de yapılacak şey, kapsamlı bir anayasa değişikliğiyle, kendilerini laikliğin bekçisi ilân eden bazı kurumların yapısını değiştirmektir.
Büyük çoğunluk, laik cumhuriyetten yana. Ama, kimi, meselâ, başörtülü kızın üniversitede okumasını laiklik karşıtı bir eylem gibi görüyor. Kimi, tam tersine, din ve vicdan hürriyetinin gereği olarak mütalâa ediyor.
Militan laiklik
Oysa, bize göre laiklik, toplumun veyahut bireyin değil, devletin bir niteliğidir. Farklı inançlara eşit mesafede duran bir barış şemsiyesidir.
Anayasa Prof. Mustafa Erdoğan, Türkiye'de uygulanan laikliği eleştirirken, başsavcıdan farklı bir anlayış sergiliyor: "Türkiye'ye, dindarları görünmeyen bir model empoze edilmektedir. Laiklik, özünde birey özgürlüklerini koruyan bir ilkedir. Laiklik, dini kurallara dayanan zorunlu düzenlemeler yapılmasına engeldir. Buna mukabil, dinden etkilenmiş bile olsa, vatandaşların tercih imkanlarını arttıran hükümler (resmi nikâhın yanı sıra dini nikâhın kıyılabilmesi, Ramazan ayında mesai saatlerinin iftara göre ayarlanması, faizsiz bankacılık, üniversitelerde başörtülü talebelerin okuyabilmesi) bırakınız laiklik ilkesine ters düşmeyi, aksine bu prensibin gereğidir."
Bizden, bir nevi toplum mühendisliği gibi kullanılan militan laiklik anlayışını benimsememiz bekleniyor.
Mürteciler
Derviş Vahdeti'nin, Abdülhamit döneminde yaşadığı ve Volkan gazetesindeki yazılarıyla 31 Mart ayaklanmasına yol açtığı gerçeğini dahi, Başsavcı Yalçınkaya, din adamlarını "mürteci" gibi gösterme telâşına düştüğü içingözden kaçırmış. Milli mücadelede görev yapan, halkı düşmana karşı ayaklandırıp örgütleyen yüzlerce din adamını niye unutmuş dersiniz? İddianamenin "tutarlılığı" açısından mı?