Batıdaki İslam Nefreti
İslamiyet’in büyük bir hızla yayılmasını kendileri için tehdit kabul eden Yahudi ve Hıristiyan dünyası, bunun önüne geçebilmek amacıyla elindeki tüm imkânları Müslümanları “şeytanın temsilcileri” olarak anlatmakta kullandı...
Maphomet, Mahound, Saphornet, Bafum, Pasul, Arur… Birbirinden çirkin anlamlara sahip bu kelimeler, bin yıldan uzun süredir Yahudi ve Batı düşüncesine yön veren metinlerde Hz. Muhammed (sav) hakkında kullanılan onlarca çirkin sıfattan yalnızca birkaçı. Batı edebiyatında yer etmiş dünyaca ünlü destanlarda, şiirlerde, hatıratlarda, şarkılarda ve hikâyelerde Hz. Muhammed (sav) özelinde oldukça karanlık ve “sapkın” (heretik) bir Müslüman portresi çizildi.
İslamiyet’in büyük bir hızla yayılmasını kendileri için tehdit kabul eden Yahudi ve Hıristiyan dünyası, bunun önüne geçebilmek amacıyla elindeki tüm imkânları Müslümanları “şeytanın temsilcileri” olarak anlatmakta kullandı. Zamanla sistematikleşen bu yaklaşım, modern dönem Hıristiyanlarının belleğinde derin ve kalıcı izler bıraktı. Görece yeni sayılan Oryantalizm ve İslamofobi gibi kavramların ortaya çıkmasına da zemin hazırlayan bu izler, İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkilerde halen en güçlü belirleyici konumunda bulunuyor.
Günümüz Batı dünyasında, özellikle Kuran’ı kendi amaçlarına alet eden terör örgütleri üzerinden şöyle bir tavır geliştirilmeye çalışılıyor: “Bizim İslam’a dair önyargılarımız, Müslümanlara karşı kemikleşmiş bir düşmanlığımız yok; fakat onlar terör örgütlerini sahiplenerek kendilerini haksız duruma düşürüyor, bu yüzden de haklarında iyi yargılar geliştiremiyoruz.”
Müslümanların terör örgütlerini sahiplenip sahiplenmediği ayrıca tartışılması gereken başka bir mesele. Ancak düşünce tarihine yön veren temel metinlere baktığımızda, Batı’nın İslam’a önyargısız yaklaştığı iddiasının büyük bir yalan olduğu net biçimde görülüyor.
Yahudilerin gözünden Hz. Muhammed (sav)
Ortaçağ Yahudi geleneğinde Hz. Muhammed (sav)’le ilgili bilgilerin çoğu efsanevi bir nitelik taşır. Bu metinlerin çoğunda, Hz. Muhammed (sav)’in arkadaşları ve hocaları gibi tanıtılan Yahudi hahamlar, güya onu kandırarak Yahudilere kötülük yapmasına engel olmuşlardır. Bu metinlerde dikkat çeken husus, adı geçen hahamların Hz. Muhammed (sav)’i kandırmak ve Yahudilere zarar vermesini engellemek için göstermelik olarak Müslüman olmalarıdır.
nılan” bir figür olarak tasvir ediliyor: “Kutim’in kutsal nesneleri/mabetleri gibi, İsmailoğulları’nın Meşuga’sı da böyledir. Her ne kadar Müslümanlar onun ilah olduğunu iddia etmeseler de bir ilahın önünde eğilir gibi ona hürmet ve tazimde bulunurlar. Bu da putlara tapma çerçevesinde değerlendirilir.”
Esasında, Yahudi inancına göre milattan önce 5. yüzyılda yaşadığı söylenen Malaki son peygamberdir. Bu sebepten dolayı Yahudiler yüzyıllar boyunca herhangi bir peygamberi muhatap kabul edip hakkında yukarıdakine benzer karalama çalışmalarına girişmediler. Fakat İslamiyet’in varlığı işin rengini değiştirdi. Müslümanlar, Yahudi varlığı için bir tehdit sayılınca günümüze dek ulaşan yüzlerce metinle topyekûn bir savaşa girişildi.
Batı edebiyatında Müslümanlar
Hıristiyan dünyasının Hz. Muhammed (sav) algısının temellerini atan metinler ise Yahudilerinkine oranla çok daha yaygın ve güçlüdür. Yaklaşık bin yıl önce kaleme alınan Fransızların meşhur destanı Chanson de Roland bunlardan biri. Destan, Fransız Kralı Charlemagne’ın, Haçlıların ülküsü haline gelmiş olan “İspanya’yı Endülüslü Müslümanların elinden kurtarıp tekrar Hıristiyanlaştırmak” (Reconquista) için yedi yıldan beri İspanya’ya düzenlediği seferleri anlatır. Bu seferler sonucu İspanya’nın büyük bölümünü hâkimiyeti altına alan Charlemagne’a sadece Müslüman kral Marsile’in elinde bulunan Saragosa (bugünkü Zaragoza) şehri direnmektedir. Yıllar süren seferlerden yorulmuş olan Charlemange, Saragosa’ya Roland adındaki komutanını gönderir. Ancak Roland, Müslümanlarla çarpışırken üvey amcasının ihanetine uğrayarak can verir.
Tarihi gerçekliğe aykırı bir anlatımın yapıldığı Roland Destanı, Hıristiyanların Müslümanlara karşı derin bir nefret duymasına yol açmıştır. Gerçekte Fransız ordusu aslında Hıristiyan Basklılarla savaşmıştır, ancak destanda Müslüman Araplarla savaşıldığı yazar. İlaveten, kimliği bilinmeyen yazar, Müslümanları “Hıristiyanlar kadar asil, yiğit ve cesur olmayan şeytanın temsilcileri” şeklinde tasvir eder. Destana göre Müslümanlar, “Mahomet, Tervegant ve Apollon denilen üç tane puta tapan putperest”tirler.
İlahi Komedya’da Hz. Muhammed (sav)
Fransız edebiyatının temel taşlarından biri olan Chanson de Roland’ın ardından zirveye çıkan Müslüman nefretinin en belirgin yansımalarından biri de Dante’nin dünya edebiyatına damga vuran ünlü eseri İlahi Komedya’dır.
Yazarının 1307’de yazmaya başladığı ve 1321’deki ölümünden kısa bir süre önce tamamladığı manzum eser, halen “Hıristiyanlığın en büyük şiiri” sayılıyor. Eserin konusu, Dante’nin Papa VIII. Bonifazio tarafından “günahların bağışlanma yılı” ilan edilen 1300 yılının Paskalya Haftası boyunca bedenen yaptığını söylediği ahiret yolculuğudur. Otuz beş yaşındaki şair, Vergilius’un refakatinde önce tek tek cehennemin dokuz katına iner. Ardından “okyanusun ortasında yüksek bir dağ” olarak tasvir ettiği yedi katlı Araf’a çıkar. Son olarak da sevgilisi Beatrice ile buluştuğu cennete gider oradan saf nurdan müteşekkil Rab katına ulaşarak Tanrı’nın cemalini görür.
Hakkında Miraç hadisesinden esinlendiğine dair çok sayıda makale ve kitap yazılan eserin özellikle Cehennem bölümü, şairin hem genel kültürünü hem de edebi yeteneğini konuşturmasıyla göze çarpar. Suçluların cezalandırılma sahneleri okuyucuyu dehşete düşürecek kadar canlı ve detaylıdır. Ne var ki Dante bu bölümde yer alan bir sahnede devrinin çarpık ve gerçeklerden kopuk İslam tasavvurundan kurtulamamıştır. Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Ali (ra), “bölücülük” yapanların atıldığı cehennemin sekizinci katında yer alırlar. Dante’ye göre Hz. Peygamber aslında bir Hıristiyan rahibidir ve dini kendi menfaatleri uğruna bölmekten çekinmeyerek sapkınlığa düşmüştür.
Dante’nin eserindeki bu sahnenin Gustave Doré, William Blake, Auguste Rodin gibi birçok ünlü Batılı sanatçı tarafından resmi yapılmıştır. Aykırı ressam Salvador Dali de bir tablosunda Dante’nin eserinden etkilenerek Hz. Muhammed (sav)’i cehennemde karnından tahtaya çivilenmiş, ıstırap çeker halde resmetmiştir.
Martin Luther etkisi
16.yüzyılda Katolik Kilisesine ve Papanın otoritesine karşı çıkarak Protestanlığın doğuşuna öncülük eden Martin Luther de İslam ve Türkler hakkında yazan, eserleriyle mevzubahis “karanlık İslam” anlayışına büyük katkı sağlayan tarihsel şahsiyetlerden bir diğeri. Avrupa’da din tarihini değiştiren isim kabul edilen ve bu nedenle Batı düşüncesinde kalıcı izler bırakan Luther, “Türk” ve “Müslüman” kavramlarının aynı anlama gelmesinin de öncüsü kabul edilir. İslamiyet’in “Türklerin dini” olarak anılması ve Müslümanlara yönelik her türlü saldırının Türkler üzerinden gerçekleşmesi Martin Luther’in marifetidir dersek abartmış olmayız. Luther, 1529’da kaleme aldığı “Eine Heerespredigt wider den Türken” başlıklı çalışmasında Türkleri “Tanrı’nın papayı cezalandırmak üzere gönderdiği bela ve şeytana tapıcılar” diye tanıttıktan sonra onlardan kurtulmak için dua eder.
Bir Hıristiyan olarak Luther, İslam’da Hz. İsa’ya yüklenen anlamı kendi inançları açısından yeterli görmediği için Kuran-ı Kerim’in vahiy temelli bir kitap olmadığını öne sürmüştür. Bundan dolayı da İslam’ın gerçek bir din olmadığını söyleyerek Hz. Muhammed (sav)’i “yalancı” ilan etmiştir. Luther’in neredeyse tüm eserlerinde Türkler ve Müslümanlar hakkında ileri derecede aşağılayıcı bir dil kullanmasının temel nedeni, İslam ile kendi Hıristiyanlık anlayışı arasındaki bu teolojik ayrışma olmuştur.
Aydınlanma çağının en önemli filozoflarından Voltaire de Fransız Bilimler Akademisi’ne girebilmek için “Le Fanatisme ou Muhamet le Prophet” isimli bir piyes yazmış, eserinde Hz. Muhammed (sav)’i oldukça küçük düşürücü bir şekilde sunmuştur. Voltaire, İslam aleyhtarı olan bu oyunu Papa XIV. Benedict’e takdim ederek onun övgüsünü kazanmıştır. Bu eserde Hz. Muhammed (sav) bir sahtekâr, içgüdüsüne göre hareket eden bir çıkarcı rolünde sunularak ona hakaret edilmektedir. Dönemin Osmanlı idarecilerinin müdahalesi ile oyunun sahnelenmesi Fransa’da yasaklanmıştır. Voltaire’in İslam ve Hz. Peygamber hakkındaki bu düşünceleri sonradan olumlu yönde değişmiş olsa da yazdığı oyun Batı zihninde çoktan yer etmiştir.
Burada yer verebildiğim çok az örnekten de anlaşılacağı üzere, Hıristiyan dünyasının İslam hakkındaki mesnetsiz, aşağılayıcı ve nefret dolu tavrının günümüz siyasi olaylarıyla doğrudan bir ilgisi bulunmuyor. Suudi Arabistan’ın İslam referanslı bazı sert uygulamaları, yahut yine İslam adına hareket ettiğini iddia eden kimi terör örgütlerinin varlığı, tarihin derinliklerinden gelen bu kadim nefrete uydurulmuş gündelik bahaneler olmaktan öteye geçmiyor. Öyle görünüyor ki Batı, yüzyıllar süren sekülerleşme hareketlerine rağmen Hıristiyan düşüncesinin zihnine yerleştirdiği Müslüman imajından kolay kolay kurtulamayacak.
Gerçek Hayat Dergisi Tevhid Haber