Selâhaddin Çakırgil
‘Bay Kemal’, kuzu postuna bürünmüyor mu?
‘Paşa, Bey, Efendi’ vs. gibi sıfat ve lâkapların kullanılması da tuhaf bir ‘devrim’le yasaklanınca, -henüz soyadı kanunu da yok-, nice yüksek makamlarda bulunanların isimleri önüne, resmî yazışmalarda bile, ‘Bay’ yazılırdı. En kemalist bir partinin lideri olan Kılıçdaroğlu, ‘Her CHP’li birBay Kemal’dir’ dediğine göre, ona sevdiği şekilde hitap etmek gerekiyor; o hitap şeklini ‘fakir’ hiç sevmese de.
İşbu ‘Bay Kemal’, İstanbul- Kadıköy’de başörtülü genç bir kıza saldıran ve başından örtüsünü hışımla çekip almaya kalkışan ve ‘hanım’ demeye dilimin varmadığı bir pespâyenin o saldırganlığını da suçlamış; Beşiktaş’ta benzer bir diğer saldırganlığı da.
‘Bu türden saldırıları yapanların, toplumu germe, ayrıştırma, kutuplaştırma gibi bir görev üstlenen provokatörler (tahrikçi)olduğu kanısındayım. Toplumun her kesiminin de bu tür olaylara en sert tepkiyi vermesi gerekir’ ifadelerini kullanmış.
Evet de, ‘Bay Kemal’ eğer öyleyse, senin partinin tarihi, taa baştan beri işte öyle bir provokatörlükle, tahrikçilikle toplumu kutuplaştırmakla vazifelendirilmişti. Ama bu ‘Bay Kemal’in nihayet, bu noktaya gelmiş olması memnuniyetle karşılanır elbette. Çünkü Müslüman hanımların inançları gereği olan tesettürleri, başörtüleri için, Anayasa Mahkemesi, Danıştay vs. yargı kurumlarına itiraz edip oralardan ‘Bu örtünme şeklinin Cumhuriyet’e karşı bir kalkışma eylemi’ diye karar çıkarttıran, bugün ‘Bay Kemal’in lideri olduğu partiydi. Onun bugünkü beyanlarının, bir kuzu postuna bürünmek taktiği olmaması temenni olunur.
Zira, 8-9 ay öncelerde, mahallî seçimler atmosferinde, Kur’an okumasına bakarak, -başta ‘Trabuzon uşağudur daa’ diyenler olmak üzere nice kesimlerin, ‘Aaa, bu farklı birisi’ diye oy verdikleri bir ‘imamzâde’nin son 29 Ekim balosunda, hanımının şeffaf kıyafetleri karşısında, sosyete kesimlerinin, ‘Yıllardır hasret kalmıştık bu güzel kıyafete; işte tam bir Cumhûriyet kadını’ diyerek toplumun büyük kesimlerine olan hınçlarını nasıl dile getirdikleri unutulmamalıdır.
***
Biz unutmuyoruz ya, gafletle unutacak olsak bile, onlar unutturmamak istiyorlar kendilerini. Nitekim, ‘Bay Kemal’in deyimiyle Meclis’teki bir başka ‘Bay Kemal’, bir tartışma sırasında görüşlerini açıklayan AK Parti Grup Başkan vekillerinden Özlem Zengin hanım için, ‘Bu hanımefendiye birileri haddini bildirsin’ diyordu.
Bu, -zarafetsizlikten de öte-, edep sınırlarını bile aşan ifade, öyle sıradan bir laf değildi; bunun bir evveliyatı vardı. Çünkü, o Meclis’te 20 sene öncelerde, 1999 seçimleri sonunda Meclis’e başörtülü olarak giren Merve Kavakçı hanım karşısında, ‘Burası devlete meydan okuma yeri değildir, birileri bu kadına haddini bildirsin’ diye tepinen bir eski Başbakan’ın sözleri Meclis duvarlarında bir daha yankılanıyordu. Ama Özlem Zengin hanımın yiğitçe karşılığı üzerine, bu ‘Bay Kemal’ liderinin son sözlerini hatırlayıp özür diledi. Ama kendi sözüyle müteveffâ liderleri arasında bir ilgi olmadığını ileri sürdü; herkesi de balık hâfızalı sanarak.
***
Büyük-küçük herkesi, kim olursa olsun, bir kişinin ismi, resmi, büst ve heykelleri ve mezarı karşısında secde ettirtmek şeklindeki son ‘Kasım Sapkınlıkları’yla iyice gerildiği; o sapkınlıkları yaptıran okul müdürlerini derhal azlettirtmesinden ve o saldırgan pespâyeleri de derhal buldurup yakalattırmasından anlaşılan ve bu kez de, inancının gereği olan bir tesettür için mücadeleler vermiş bir Özlem Zengin hanıma Meclis’te böyle bir saldırganlık sergilenmesiyle sabır kâsesi çatlama noktasına gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan dün ‘Bunların edepsizlikleri karşısında artık susmak yok. Bunlar öyle kuru özür dilemelerle geçiştirilecek şey değil’ diyerek gereken en sert tepkiyi verdi, Müslüman milletin yüreğine su serpti.
Ağzına, yüreğine, hassasiyetine sağlık....