Abdurrahman Dilipak
Bela geliyorum der!
Hep diyorum: Biz âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz.
Bundan sonra olacaklar bizi korkutmasın. Ama muhtemel gelişmeleri bilelim ve ona göre hazırlık yapalım. Yoksa ecelimizden önce ya da sonra ölecek değiliz. Rızkımızdan az ya da çok da yemeyeceğiz. Kaderimizden başka bir kaderimiz de yok. Allah (cc) ipine tutunursak, cahillik etmezsek, zalimlerden olmazsak, en zor şartlarda bile kurtuluşa ereceğiz. Bir de geleceği Allahtan başka kimse bilemez. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Onun için korkuya gerek yok.
Ortalıkta kâhinlerden, astrologlardan geçilmiyor. Hele yılbaşı geliyor, Muhiddin-i Arabi, Nostradamus, Baba Vagna’nın 2025 için işaret ettiği şeyler yazılıp çizilecek. Ve tabi The Economist’in kapağını yorumlayacağız. Ben bunlardan bağımsız, genel bir derleme yapmaya çalıştım.
Hele bir Amerikan seçimleri olsun bakalım ne olacak. Florida’da yaşananlar kadar, batının büyük şehirlerinin arka sokaklarında yaşanan dehşet insanların gözünü korkuttu. Pedefolik Satanist Siyonist’lerin dünyayı cehenneme çevirme planları da insanları korkutmaya devam ediyor. Evet, hâlihazır durum bu.
Eskiden karnelerimizde “Hal ve gidiş” diye bir bölüm vardı. Artık yok. Peki, şimdi bizim çocuklarımızın, ailelerimizin, işletmelerimizi, ülkemizin, bölgemizin, İslam ülkelerinin, dünyanın hali ve gidişatı nasıl? Bu güne geldiğimiz de “Hal ve gidişi” soracak olursanız alacağınızı cevap belli; “Ne sen sor, ne de ben söyleyeyim”.
Bir yandan Türkiye yüzyılından söz ediyoruz, öte yandan “Beka” konusunu, dini bağlamından koparıp, ülkemizin geleceği açısından “sorun” diye tanımlıyoruz. Tabi, sonuçta böyle bir akılla çıkılan yolculuğun sonunu tahmin etmek hiç de zor değil.
Kemerleri bağlayın çünkü türbülansa giriyoruz, ani düşüşleri yaşayabiliriz.
Ne demek istediğimi 2024 Kasım başı, Aralık sonu ve 2025 Mart başında daha iyi anlayacaksınız. Sonrası zaten sormaya gerek kalmadan bu süreci yaşayanların tahmin edecekleri bir şey.
Asıl büyük değişim 2026’da olacak. Çift güneşli bir dünyada ısınma neymiş, nasıl oluyormuş göreceğiz. Birileri onun için yeraltında yerleşim alanları oluşturuyor. Yerin 4-5 metre altına 18 derece sabit bir ısı var. Ve tarım ancak yine yeraltında oluşturulacak seralarla mümkün olacak ve tabi sınırlı yansıtmalı bir aydınlatma ile. Bu süreç sadece insanlar için değil, hayvanlar ve bitkiler için de zor bir süreç olacak, eğer beklentiler gerçek olacaksa.
Bilim adamları boyutu, astroloji döngüleri, fizikçiler maddenin yapısı, atom altı parçacıkları, enerjiyi, biyologlar hayatın sırları araştırıyor da, birileri de zamanı ve tarihin evrelerini araştırıyor. Mesela, Hz. Âdem’den Hz. Nuh’a 1. Evre. Hz. Nuh’tan Hz. İbrahim’e 2. Evre. Hz. İbrahim’den Hz. İsa’ya 3. Evre. Hz. Muhammed’den bugüne 4. Evre. Son evre, kısa bir dönem ama Kıyamet evresi. Bu evreler arasında birkaç asra kadar uzayabilen geçiş evleri var.
İnsanlığın ilk evresinden önce de başka evreler vardı. Biz o evrelerden sonra dünyaya geldik. Bu dünyada bizden önce cinler farklı bir boyutta yaşıyorlardı. Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaptıkları için cezalandırıldılar. Hz. Nuh’a kadar olan dönemde, biz yine onlarla birlikte yaşadık.
Hz. Âdem 1000 yıla yakın yaşadı. Bugünkü insan ömrünü 100 yıla nisbetle düşünürsek, Hz. Nuh’tan önce insan ömrü 1000 yıl gibi idi.
Hz. Nuh sonrası insanoğlunun genetik yapısı, diğer canlıların genetik yapısı ile birlikte değişime uğradı. Hz. İbrahim’e kadar insan ömrü tedrici olarak kısalarak devam etti.
Günümüzde evren hızla genişlerken, göreceli olarak insan ömrü kısalmaya devam ediyor, ancak bu daha çok izafi, nisbi olmasının yanında hem algı ve hem de ömrün bereketsizleşmesi şeklinde. Hayat hızını artırırken, bütün teknolojik imkânlara rağmen zaman daralıyor, meşgalemiz artıyor.
Hz. Nuh’a kadar olan dönem hakkında fazla bir bilgimiz yok. Beni İsrail kaynaklarında Hz. İdris’e (as) aid olduğu söylenen “Enok’un kitabı” diye bilinen Umran kazılarında ortaya çıkan bir kitap var. Orada geleceğin tarihi ile ilgili ilginç bilgiler var.
Biz, alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Peygamberler yaşarken birçok mucizeye tanık olduk. Mesela Nuh tufanı Mucizevi bir olaydır. Hz. İbrahimi ateşin yakmaması, bir kuşu öldürüp parçalarının farklı tepelere koyup, çağırınca canlanıp geri gelmesi, Hz. Musa zamanında denizin yarılması, Hz. Peygamber zamanında yaşanan İsra olayı, Fil ordusunun başına gelenler. Hz. Süleyman zamanında Belkıs’ın tahtının getirilmesi, Hz. Musa’nın Hızır aleyhisselam’la yolculuğu, Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesi, Ashab-ı Kehf olayı. Babil’de yaşanan Harut-Marut olayı.. Şimdi yeniden Mucizevi bir döneme giriyoruz. Mehdi-Mesih, Deccal tartışmasını bir kenara bırakalım, Kur’an-ı. Kerimde Dabbe-tül Arz’dan, içinde vahiy tabletleri bulunan emaneti mukaddese sandığının ortaya çıkması ve Yecüc Mecüc olayı insanlığın yeni bir bir Mucizevi çağa adım atmakta olduğuna işaret sayılıyor.
Geçmiş zamanlarda da yaşanan iki kozmik alametin, önümüzdeki günlerde arkası arkasına zuhur edeceği beklentisi söz konusu. Bunların dini metinlerde, batılı kehanetlerde, astrolojilerde ve astronomi ile ilgilenenlerin beklentileri ile örtüşen rivayetler söz konusu. Tarık ve Şira konusu başlı başına önemli bir konu. Onların gelişlerinden gidişlerine kadar çok önemli hadiseler yaşanacak gibi. Kıyamet alametleri ile ilgili hadislerde çok fazla rivayet var ve tabi bunların bir kısmı uydurma da olabilir. Ama bir “ahir zaman gerçeği” var, bu konu hem ayetle ve hem de hadislerle sabit.
Zaten gerek “Enok’un kitabı”nda, gerek “Yuhanna Vahyi”nde ya da Tevrat ve Kabbalistik yorumlarda, omurga büyük bir benzerlik gösteriyor. Kıyamete ilişkin küçük alametlerin pek çoğu gerçekleşti. Büyük alametler bekleniyor. Mesela Kıyamet savaşı, Deccaliyet büyük fitnelerin ortaya çıkması. Gökten ve yerden zuhur edecek belalar, salgınlar kitlesel ölümler, Hulul hadiseleri, terör, irtidat gibi hadiselerin aleniyet kazanıp yaygınlaşması geliyorum diyen belaların ilk işaretidir. Ardından bela olarak rüzgar fırtınaya dönüşür, su sele, şimşek şehirlerin yüksek binalarını vurur, gökten şehirlere meteor yangınları olur. Volkanlar patlar, deniz çoşar, yer çöker, depremlerin biri biter, biri başlar. Kitlesel göçler yaşanır, kıtlık olur, korku ve panikten insanların düzeni bozulur. Soygun, fitne, kıtal, intihar vakaları, ani ölümler, salgın hastalıklar hepsi peş peşe gelir. Tabi Mehdi ve Mesih, Deccaliyet, Yecüc-Mecüc döneminde insanlık büyük bir kırım yaşayacak. Yalancı Mehdi ve Mesihler dönemi büyük bir fitne olarak yeryüzünü kana boyayacak.
Dabbetül arz’ın zuhurundan bir süre sonra, ara bir sükûnet dönemi olur. Ama insanlık büyük bir kırıma uğramıştır. Modern dünyadan eser kalmamıştır. İnsanlar yeniden toprağa dönmüştür ve kendi el emeklerinin karşılığı ile geçinmek zorunda kalmışlardır. Sonra yine sapmalar yaşanacak ve iman edenlerin sayısı giderek azalacak. Onların sayısı kendilerini koruyamayacak kadar azaldığında, bir sabah vakti bir rüzgar esintisi ile uykuya dalar gibi bu dünyadan ayrılacaklar. Uyandıklarında Ashab-ı Kehf gibi, uzunca bir uykudan güne uyanıyormuş gibi uyandıklarında o son muvahhidleri melekler karşılayacaklar.
Geride kalanlar ise, cehenneme dönen yeryüzünde, yaşanan acıların en büyüğünü yaşayacaklar. Ölümü dileyecekler ve ölemeyecekler. Acılar içinde ölüp, uyandırıldıklarında, cehennemi gördüklerinde, dünyaya geri dönü o kaçmaya çalıştıkları dayanılmaz acıları yaşamaya razı olacaklar ama artık onun için de çok geç!
Allaha ve ahiret gününe iman edenler, bu akibeti bilerek seçimlerini yapsınlar. Şunu görelim, Şeytan fazla mesai yapıyor. Önümüzden, arkamızdan, sağımızda, solumuzdan, aşağıdan-yukarıdan saldırıyor. Dikkat edelim Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Şeytan sadece İslam’a ve Müslümanlara değil, Allaha, resullerine, ve ahiret gününe saldırıyor. Allah indinde makamlarını görmek isteyenler, bu dünyadaki makamlarını bir kenara bırakıp, Allah (cc)’ nin kendilerini neyle meşgul ettiğine baksınlar. O biriktirdikleri mallar ve paralar, o makamlar eğer haksızca elde edilmiş ve haksızca harcanarak elde edilmiş olan ne varsa, hepsi onlar için cehennem bileti olacak.
Evet, bu dünyada yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımız, söylediklerimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz ne varsa bütün bunlar ahiretteki makamımızı belirleyecek. Bu dünyada, bu anlamda yapıp yapmadıklarımızla, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyor olacağız, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyor olacağız.
Bugünün VIP ve CIP’leri de Hak ne Adalet bağlamında, Cennette ve cehennemde de VIP ve CIP muamelesi görecek. Korkarım bunların çok büyük bir kısmı, Cehennem ehlinden olacak. Nereden biliyorsun derseniz, Gazze konusundan biliyorum. Haksızlıklar karşısında susan dilsiz Şeytanların bu dünyadaki makamları ne kadar yüce ise, Cehennemdeki makamları da o kadar yüce olacaktır. Bu dünyada onların peşine taktıkları ve kendini alkışlayanları ne kadar çoksa, öbür dünyada da peşinden cehenneme sürükleyenleri ve aleyhinde şahitlik yapacakların sayısı o kadar çok olacaktır. Allah bizi cehennem ateşinden korunanlardan eylesin inşallah ve biz de cennet ehlinin ahlakı ile ahlaklanalım o zaman. Cehennem ehli olanlarla yolumuzu ayıralım. Bela geliyorum derken, Hz. Yunus kavmini hatırlayalım. Son çıkış yolunu kaçınmayalım. Gelin, suçumuzu itiraf edelim ve tevbe edelim. Selam ve dua ile.