Selâhaddin Çakırgil
Ben bu tartışmanın neresindeyim?
‘Ben’zamiri bu satırların sahibi açısından, yerinde kullanılması en zor kelimelerdendir. Genelde, yanlışları hep başkaları yapar; ama, alkışlanacak işleri ‘ben’.. Samimî olarak, ‘Ben hata ettim, ben yanlıştayım’ demek genelde çok zordur. Bu yüzden, bu satırların sahibi, direkt ‘ben’ demekten olabildiğince kaçınmaya çalışır. Ama bu yazıda ister istemez fazlaca ‘ben’ demek zorunda kalacağım, mâzur görüle…
***
Son günlerde bir tartışmadır gidiyor, İslamcılık ve İslamcılar üzerine… Ve bu cereyanın ve bu cereyana mensup olduğu düşünülenlerin AK Parti’nin felsefesinden ve yönetim kadrolarından temizlenmesi gerektiğine ve hattâ temizleneceğine dair.. Bunu söyleyenlerin birçoğu da, genel olarak kendilerini Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresi olduklarını hissettirecek şekilde, yani sırtlarını güç merkezine dayayarak konuşuyorlar. Tayyip Bey, AK Parti’nin başına yeniden geçiyor ya, bu hengamede, eyyamcıların doluştuğu kadrolarda bir silkeleme yapılacağı beklenirken, selden kütük kapma fırsatçılığını sergileyenler de işte böyle bir tartışmayı başlattılar.
Bir taraf, Tayyip taraftarı gözükmeye çalışıyor ve haliyle sırtlarını siyasî iktidara dayamaya çalışıyor; diğer taraf ise sırtlarını hayatlarını ve karakterlerini şekillendiren bir inanç sistemine dayamak dikkatini sergilemeye çalışıyorlar. Bu ikinci grup, kısa vâdede zayıf gibi gözükse bile, ‘sel geçer kum kalır’ misali, kitleleri harekete geçiren temel dinamik güç, günlük menfaat veya siyasî iktidara göre değil, bu inanç sistemine göre şekillenir, Müslüman halk arasında… İşte bu tartışma ve kavganın asıl sebebi, bu dünya görüşünün gücüne duyulan hınçtan kaynaklanmaktadır. Ve birileri, ömrü boyunca hangi çizgide ve dünya görüşüne bağlı olduğu bilinen Tayyip Bey’i bu gibi atraksiyonlarla kuşatabileceklerini sanıyorlar; bu zamana kadar yanılanlar gibi..
***
Bazıları, benim bu konuda sessiz kaldığımı söyleyip; ‘Siz İslamcı değil misiniz ki, sessiz duruyorsunuz’ diyorlar.
Hemen belirteyim, kendimi hiçbir zaman ‘şucu- bucu’ diye tarif etmedim. Kendimi sadece ve sadece ‘müslüman’ olarak niteliyorum. İnşaallah o noktadan uzağa düşmem. Safım, inancımın tarafında olanların yanıdır. Eğer, İslamcı diye saldırılanların inançları, dünya görüşlerinin vurulması hedefleniyorsa, belirteyim ki, ‘Beni de hesaba katın, ben de oradayım!’
Nice Müslümanlarla da farklı görüşlere sahip olup onları eleştirebilirim ama nihaî tercihte ‘Lailaheillallah Muhammed’un Resulullah’ diyenlerle aynı saftayım. Merkezde olan, inancımın temel ölçüleridir.
***
Eğer, İslamcılıktan murad, inandığı değerlere göre bir dünya kurulmasını istemek ise, şuûr ve basiret sahibi hangi Müslüman, ‘Ben Müslümanım ama inandığım değerlerin, ölçülerin bir toplum ve dünya düzeni olmasını istemem. Ona karşıyım!’ diyebilir? Birileri, biz de ‘müslümanız..’ diyorlarsa ve sonra da Müslümanları taşlıyorlarsa, onlara, önce içinde bulundukları kafa karışıklığından kurtulmaları tavsiye olunur.
Bu genel çerçeve içinde, bu tartışmaların dışında kaldığımı sananlara, -dikkatlerinden kaçmıştır- 24 Nisan tarihli yazımdan, ‘Tayyip Bey’den beklenen...’ ara cümlesiyle yazdığım notu hatırlatırım.
***
Bu saldırılar, Tayyip Bey’e yakınlık havası verilerek yapıldığından, o gibilere ihtarı bizzat Tayyip Bey’in yapmasını bekliyordum ki, onun, bu konuda dün Rusya’ya giderken söyledikleri, sanırım, birilerinin dizginlenmesi için kâfidir. Şöyle diyor Tayyip Bey: ‘(…)İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak yanlış. Biz tekkeye mürid aramıyoruz ki… (…) Ama bazıları işi tamamen şirâzesinden çıkardı. İşi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Onların da böyle bir hakları yok, benim de yok.’
Ama işi şirazesinden çıkaranlara yönelik sözler, TRT Haber’de dün 12.35’teki yayında sansürlendi; niçin?
stargazete