Hasan Karakaya
Ben diktatör olsaydım, sen bu soruyu sorabilir miydin?
Evet; kısa ve net bir cevap;
“Ben diktatör olsaydım, sen bu soruyu bana sorabilir miydin?”
Doğru söze ne denir?..
Gerçekten de;
Erdoğan “despot” veya “diktatör” olsaydı, “Finlandiyalı gazeteci” o soruyu sorabilir miydi?..
Efendim, olay şu:
Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, önceki gün Ankara’daydı,Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüştü... İkili, daha sonra Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ortak basın toplantısı düzenledi...
SALDIRININ HEDEFİ TÜRKİYE
Erdoğan’ın gündeminde, elbette “Ankara’daki patlama” vardı ve bu saldırı ile ilgili olarak dedi ki;
l “Türkiye’nin birliğine, beraberliğine, huzuruna, istikrarına, hedeflerine yönelik bu terör saldırısını bir kez daha şiddetle kınıyorum. Şu gerçeğin tüm dünya ve tüm vatandaşlarımız tarafından bilinmesini istiyorum: Bu saldırı Türkiye’ye yapılmıştır. Saldırının hedefi, orada bulunan vatandaşlarımızla birlikte ülkemizin ve milletimizin tamamıdır.”
l “Biz terörü, kendini nasıl tanımladığına, hangi ismi kullandığına, söylemine, yöntemine göre tasnif etmiyoruz, sadece bu sıfatla adlandırıyoruz. Meseleye bu şekilde yaklaşmayan, terör karşısında, terör örgütleri karşısında çifte standart kullanan herkes, teröre destek vermektedir.”
l “Hayatlarını kaybedenlerin kanları dahi kurumamışken olay yerine gidip seçim gününü işaret edenlerin kendilerince romantik Kasım güzellemeleri yapanları, yaşanan acıları siyasete alet edenleri ibretle izledik. Henüz cenazeler toprağa verilmeden eylem çağrısında bulunanların, hayatı durdurma kampanyası başlatanların iki yüzlülüklerine hep birlikte şahit olduk. Elbette birlik, beraberlik, kardeşlik, dayanışma içinde olmamız gereken bir günde kendilerine uzatılan eli anlamsızca, sorumsuzca havada bırakanları da unutmuyoruz. Bu tutumların, bu tavırların hepsinin de teröre, terör örgütlerine hizmet ettiğinin bilinmesini istiyorum.”
l “Biz ölümler arasında ayrım yapmadığımız gibi, katiller arasında da, terör örgütleri arasında da ayrım yapmıyoruz. Tüm terör örgütleri bizim nezdimizde aynı derecede cani, aynı derecede ahlaksız, aynı derecede kötüdür.”
SİZ DİKTATÖR MÜSÜNÜZ?
Erdoğan’ın konuşması bittikten sonra, her zaman olduğu gibi “soru-cevap”lara geçildi... İşte o zaman, Finlandiyalı bir gazeteci, Türkçe olarak sordu;
“Ben güzel ülkenizde gezmek fırsatı buldum. Ne yazık ki, bazı vatandaşlar sizden korkuyor, onlar sizin ülkenizi diktatörlükle yönettiğinizi iddia ediyorlar. Aynı zamanda daha vahim, bazı insanlar Ankara’daki terör olayının içinde devletin olduğunu iddia ediyor. Bu iddialarla ilgili ne düşünüyorsunuz?”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu soruya verdiği cevap, son derece kısa ve netti;
“Şunu bir defa samimiyetle görmek lâzım; diktatörün olduğu bir ülkede, herhalde böyle bir soru soramazsınız, bu bir... İkincisi; diktatörün olduğu bir ülkede o ülkenin başbakanına veya o ülkenin cumhurbaşkanına ailesi dahil olmak üzere sınırsız hakaretin olduğunu göremezsiniz. Türkiye, demokratik parlamenter sistem içerisinde özgürlüklerin sınırsız yaşandığı bir ülkedir.”
Öyle ya;
Bir diktatör veya despota, “diktatör veya despot” demenin bir bedeli vardır!.. Ya “zindanlardan zindan” beğeneceksin, ya “aç arslan”ların önüne atılmayı göze alacaksın ya da “darağacında sallandırılmayı” kabul edeceksin!..
Öyle ya;
Adı üstünde diktatör!..
Yani, tek karar verici!..
Astığı astık, kestiği kestik!..
Erdoğan, bunlardan hiçbiri olmadığına göre, demek oluyor ki, “diktatör”veya “despot” değildir!..
100 YILLIK KİN!
Fakat, Erdoğan gibi, “halk tarafından sevilen” bir lideri “gözden düşürebilmek” için her şeyi söylerler!..
Dün; sırf “Filistin’den Yahudilere toprak vermediği” için CennetmekânSultan Abdülhamid Han’a “Kızıl Sultan” diyenler; bugün de, Erdoğan için,“diktatör” demişse, “kaynağı” bellidir:
Kaynak, “Siyonist Yahudiler”dir!..
Ya da; “Emperyalist Batı” ve Türkiye’deki işbirlikçileri!..
Malûm, 6 Şubat 2015 tarihli Akşam gazetesi, “100 yıllık kin” başlıklı manşetiyle, “Siyonist medyanın algı operasyonu”nu detaylarıyla ortaya koymuştu...
“Siyonist medya”nın bayraktarı, elbette, ABD gazetesi New York Times’tı!..
1851’de gazeteci ve politikacı Henry Jarvis Raymond ve bankacı Geroge Jones tarafından New York’ta kurulan New York Times, dünyanın en köklü gazetelerinden birisi. Gazetenin 1896 yılından bu yana sahibi, Musevi kökenli Sulzberger Ailesi... 18 farklı dilde yayına da sahip olan ‘The New York Times Company’nin tarihi 1.5 milyona yaklaşan tirajına rağmen,“skandal”larla dolu.
Dediğim gibi;
“Bir asırdan fazladır ABD’li Yahudi bir aile tarafından yönetilen New York Times, sadece son yıllarda değil, 100 yıldan bu yana “milletiyle kucaklaşan liderler”le uğraşıyor, onları “hedef tahtası”na oturtuyor, onları karalıyor ve onları aşağılıyor!..
New York Times’ın Türkiye ile ilgili karalama kampanyası ise, Sultan Abdülhamid Han dönemine kadar uzanıyor.
İşte o “kin kusan” manşetler:
HÜKÜMETLE BİLE DAVALIK
l Gazetenin tarihindeki en büyük skandal, ABD’li bir kamu görevlisi olanL.B. Sullivan ile ilgili 29 Mart 1960’da iftiralarla dolu bir haberyayınlaması... Bu iftiralar dolayısıyla para cezası ödemeye mahkum edilen gazete 1971’de ‘Pentagon Belgeleri’ yazı dizisi dolayısıyla ABD hükümeti tarafından dâvâ edildi.
l The New York Times, seçimler öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik“hadsiz eleştiri”lere başlayarak “Türkiye’nin baş basın eleştirmeni” başlıklı bir yazı yayımladı. Gazete “Türkiye’nin liderine göre, New York’tan yapılan eleştiri yayımlanmaya uygun değil” diyerek kışkırtıcı bir rol üstlendi.
l Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra; “Erdoğan’ın gücünü artırmasının Türkiye’yi belirsizliğe sürükleyeceğini” yazdı.
l 2014 Eylül’de akılalmaz bir iddia ortaya atan gazetenin Yayın YönetmeniDean Bauet; Türk yetkililerin muhabirlere yönelik tehditler savurduğunu iddia etti. Ancak ispata davet edilen Bauet sessizliğe büründü.
YEMİNLİ ERDOĞAN DÜŞMANI
l Aralık 2014’te de yine Erdoğan’ı hedef tahtasına koyan gazete,Türkiye’de medyaya yönelik operasyonlar yapıldığını ve bunun “paranoya siyasetinin bir parçası olduğunu” iddia etti. Paralel İhanet Çetesi’ne karşı gerçekleştirilen operasyonların ardından “Erdoğan, paralel evrende yaşayan despot bir lider imajı çiziyor” hakaretinde bulunmuştu.
l 23 Mayıs 2015’te “Türkiye üzerinde kara bulutlar” adlı bir yazı yayımlayan New York Times şunları yazmıştı:
“Erdoğan doğruyu söyleyenlere karşı hasmane bir tavır takınıyor gibi. ABD ve NATO müttefikleri onu bu yıkıcı yoldan geri döndürmeye çalışmalı.”
SULTAN ABDÜLHAMİD’E İFTİRA
Erdoğan hakkında bunları yazan New York Times, Sultan Abdülhamid Han için, “çok ağır bir iftira” atmış ve onu “imparatorluğu satmakla” itham etmişti.
İşte o “iftira”lardan bazıları:
l 19 Aralık 1886: ‘Sultan Abdülhamit komplocuların ve ajanların gölgesinde halkının saygısını kaybetti.’
l 15 Mart 1892: ‘Sultan Abdülhamit’e karşı planlanan suikast girişimi büyük heyecan yarattı.’
l 3 Kasım 1895: ‘İmparatorluğu’ndaki son 20 yıla bakıldığında, Sultan Abdülhamit’in Hıristiyan halkından daha büyük bir düşman görmediği açık...’
l 20 Kasım 1895: ‘Abdülhamit’in emriyle Harput’a giren Kürt süvarileri Hıristiyanları katletti.’
l 24 Ocak 1896: ‘Abdülhamit, İmparatorluğu Rus Çarına sattı.’
Ayrıca; gazete, sözde Ermeni Soykırımı konusunda Abdülhamit’i karalayan yüzlerce haber yaptı.
MENDERES HABERLERİ
Merhum Adnan Menderes’e karşı “darbeci”leri kışkırtan New York Times’in haberlerinden bazıları:
l 19 Nisan 1953: ‘Türkiye’nin ekonomisi zora girdi. Bu Başbakan Adnan Menderes tarafından yalanlansa da mevcut ekonominin kötü sonuçları para piyasalarında görülmeye başlandı.’
l 15 Aralık 1953: ‘Türk siyasi partisi tacize uğradı. Meclis, Menderes’e muhalif olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin mallarına el konulmasını onayladı.’
l 25 Nisan 1960: ‘Bu ay İnönü’nün mitinglerini ordu yardımıyla durdurması karşısında durumu protesto eden askerler tutuklandı. Atatürk’ün devriminden bu yana ilk kez ordu içinde siyasi muhalefet olduğu göz önünde tutulmalı. Liberalleşme sayesinde Menderes seçimleri kazandı.’
NYT’NİN GÖZÜNDE ÖZAL
Tüm kamuoyunun “sevecen tonton” olarak gördüğü merhum Turgut Özal,bakın NYT tarafından nasıl yıpratılmış;
l 12 Haziran 1985: ‘Türkiye’de bir polis devleti yaratabilme korkusu yarattığını söylediler.’
l 15 Mayıs 1988: ‘Türkler Özal’ın referandumunu reddetti’ başlıklı haberde istifa kampanyası başlatmıştı.’
l 9 Mart 1991: ‘Türkiye’de yeni bir hanedanlık mı?.. Eğer öyleyse yönetilemez bir hanedanlık… Özal ve eşi Osmanlıların modern bir versiyonu...’
l 1993 yılında Özal’ın ölüm haberini ise ‘Turgut Özal, 66, Ankara’da vefat etti; Türkiye’nin kavgacı Cumhurbaşkanı’ şeklinde vermişti... Haberde Özal için “Gözlüklü, huysuz, hiddetli, iç işlerinde kişisel kan davalarını güden biri” gibi hakaretlerde bulunmuştu.
SÖVDÜKLERİ MAKBULDÜR!
Bilmiyorum daha fazla söze hacet var mı?.. Sırf, “Filistin toprağını Yahudilere peşkeş çekmediği” için Sultan 2. Abdülhamid Han için “Kızıl Sultan” diyenler, 100 yıl sonra bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için“Diktatör” diyorsa, işte orada durup, düşünmek gerekir!..
Çünkü onlar;
“Millî” olanı, “yerli” olanı, “bu toprağın çocuğu” olanı asla sevmez, asla övmez, tam aksine söver ve döver!..
O halde, bizim adamımız;
Onların “övdükleri” değil, “sövdükleri ve dövdükleri”dir!..
Daha “ölçü” mü arıyorsunuz?..
********************************************************************************************************
Heyy HDP!.. Heyy Kandil!.. Heyy DİSK!.. Oturdunuz mu kıçınızın üstüne?
Rahmetli Turgut Özal, bazıları için derdi ki;
“Kıçlarının üzerine nasıl da oturttum!”
Biz de aynı şeyi “Kandil’in savaş baronları”na, HDP Eş Genel BaşkanıSelahattin Demirtaş ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’na söyleyelim: “Nasıl da oturdunuz kıçınızın üstüne!”
Herhalde hatırlarsınız... Ankara’daki patlama üzerine, “Kandil’in savaş baronları” demişti ki; “Katliamın sorumlusu kesinlikle AKP Hükümeti’dir!.. Saldırının faili, Saray’ın Gladyosu’dur!”
Selahattin Demirtaş da “AK Parti Hükümeti”ni suçlayarak şöyle konuşmuştu:
“Katilsiniz!.. Eliniz kanlıdır!..
Her yerinize kan sıçramıştır!”
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu da, “polis”e öfke kusmuş ve demişti ki; “Bu, çok açık ki; doğrudan polis tarafından yapılan bir saldırıdır!”
Eee, şimdi ne diyecekler?..
Öyle ya; 97 kişinin öldüğü saldırıda, “canlı bomba”ların Suriye’de eğitildiği, bu katliamın da “PKK-DAEŞ ortak yapımı” olduğu çıktı ortaya!..
Dolayısıyla, rahmetli Turgut Özal’ın deyimiyle;
Demirtaş da, Kandil’in savaş baronları da, DİSK Genel Sekreteri de, kıçının üzerine oturmuş oldu!
Başkalarına “katil” diyenlerin; “sırtlarını yasladıkları gerçek katilleri gizlediği” nasıl da deşifre oldu?
Ne dersin, Selahattin Cilalıtaş?!?
yeniakit