Ahmet Taşgetiren
Ben iyimserim
Hafta sonları Anadolu'da programlarım oluyor. Halka açık konferanslar, özel sohbetler... Pazar günü, günü birlik Kütahya'ya gidip döndüm. Önceki hafta sonu Kızılcahamam'a gitmiştim, bu hafta sonu da Cumartesi günü Adıyaman'da, pazar günü ise Mersin'de olacağım.
Bu gezilerdeki özel sohbetlerde, şehrin okuyan - düşünen insanlarıyla daha çok Türkiye'nin güncel sorunları üzerine sorular - cevaplar oluyor. En çok sorulan soru şu: -Türkiye'nin geleceği için iyimser misiniz? Sorunun içinde bir miktar karamsarlık saklı. Türkiye'nin en büyük siyasi partisi hakkında kapatma davası açılmış, darbe iddiaları almış başını gitmiş...
Türkiye yeniden anti demokratik baskılar dönemine mi savruluyor? -Ben iyimserim, diyorum hep. Tabii, böyle bir söz, içini makul gerekçelerle doldurmuyorsanız, bir teselli arayışından ileri gitmez. Sizi dinleyenler, sözlerinizden de önce gözlerinizden olan biteni anlarlar. İyimserliğimin gerekçelerini anlatıyorum. Topluma gönül gözüyle bakan bir insanın sözünü paylaşıyorum insanlarla: -Cemre toprağa düştü ve toprak ısındı. Artık kar yağsa bile tutmaz. Bu, toplum olarak ulaşılan bir dimağ - yürek kıvamının tescili. Toplum artık eline vur ekmeğini al, niteliğinde bir toplum değil. -Yani toplum, Menderes ve iki bakanı asılırken mantar tabancası bile patlatmayan toplumdan daha farklı bir noktada mı?
Bugün benzeri bir şeye kalkışılsa toplumdan daha farklı bir tepki mi gelir? -Daha farklı bir tepki mi gelir, bunun cevabını bilemem, ama her şeyden önce hiç kimse bugün böyle bir cinayete teşebbüs edemez, bir. Ve iki: -Anti - demokratik bir girişimin geleceğinin olmadığını bilmek için kurmay olmaya bile gerek yok. Utangaç girişimlerin bile nasıl ters-yüz olduğunu herkes gördü. Diyelim askeri müdahale yaptınız, ya sonra? Diyelim iktidar partisini kapattınız, ya sonra? İhtilal yapınca yönetimi kime devredeceksiniz?
CHP'li bir kadroya mı? İktidar partisini kapattınız, yeni yönetimi kim oluşturacak, yeni seçimle kim iktidar olacak? Bütün bunlar kurgulanmış ve bu kurgunun iyi işleyeceğine dair kanaat hasıl olmuş mu? Bu alanlarda bütün gelecek karanlık. Türkiye'yi kör bir geleceğe doğru savurmak... AK Parti'den kurtulalım da gerisi isterse tufan olsun. Bu mudur? Bu çılgınlığı hiç kimse göze alamaz. -Var sayalım ki göze aldı? -Sonu yok onun. Bunu defalarca yazdım. Nereye gidecek? Milleti ne yapacaksınız?
Bir daha sandık gelmeyecek mi? El mi yaman bey mi yaman sözü bize ait bir söz. Bu, toplum üzerine tahakkümün bu topraklarda sürdürülemeyeceğinin ifadesi. Evet,bu böyle. Kaldı ki, toplum farklı bir bilinç düzeyine doğru evriliyor. Gidin Anadolu'ya bir gençlik grubunun sesini dinleyin. Gidin bir kahvehanenin sesini dinleyin. Gidin, bir sade Anadolu evinin sesini dinleyin. Türkiye'nin doğusunu Batısını dinleyin. Ankara'da olup bitenler çok keskin değerlendirmelere konu oluyor. Herkes siyaseti de okuyor, yargıyı da okuyor, askeri de okuyor... Avrupa da gündemde Amerika da...
Ben bir şeye daha dikkat çekiyorum Anadolu'da: -Toplumun terapi gücüne... Evet, toplum gerçekten çok hakimane, arifane bir bilgelikle, Türkiye'yi iyi bir geleceğe doğru götürüyor. Belki Batı toplumlarındaki gibi büyük çatışmalarla hak kazanımı gibi bir yol izlemiyor. Söke söke almıyor. İradesine yönelik iptal girişimleri karşısında cephe savaşı vermiyor. Bu da, sanki "Bizim toplumumuzda özgürlükler alınmaz, verilir" gibi yargı ortaya çıkıyor. Bana göre bu yargı yanıltıcı. Bakın zamanın akışına...
Türkiye nereden nereye gelmiş. Tek parti döneminden bu yana, bütün aksine müdahalelere rağmen yaşanan evrilme büyük bir sosyal vakıayı işaret etmiyor mu? Bir ara Demirel, '80 sonrası bilinç uyanması döneminde "Millet küsmüş devletine ve bu son derece önemli bir hadise" diye işaret etmişti bu vakıaya... Çocuğuna samanlıkta Kur'an öğreten bir toplum söz konusu... O toplum, düne kadar çok uç dünyalarda dolaşan insanları, kazana kazana ilerliyor. Tahakküm iradesi zaafa uğruyor. Jakobenlik geriliyor. Mahalle baskısı falan bunlar boş iddialar. Toplum çocuklarına bir genel iklim sunuyor ve o iklim, bu ülkenin çocuklarını kendi benliklerine döndürüyor.
Bir anlamda bu, Aytmatov'un Gün Uzar Yüzyıl Olur romanındaki Nayman Ana gibi, mankurtlaştırılmış oğluna "Adını hatırla" çağrısıdır ve oğullar, analarını bir - iki sınamada vursalar bile, sonunda içlerinde adlarını hatırlama sancısı bir fidan gibi boy veriyor. Yahya Kemal'de "Ana millete dönmek" diye ifade edilen şey gerçekleşiyor. "Geç olsun da güç olmasın" sözü var ya Anadolu'nun, o söz işte tam bu durum için söylenmiştir.
Güç olmasın, yani kimse kaybedilmesin, yüreklerde kalıcı yara açılmasın, herkes milletin ana kucağında bir yeri olacağını bilsin ve bu topraklarda barışın münbit ikliminde büyük hamleler gerçekleşsin. Milletin bu basiretli yürüyüşünü doğru anlayan herkes, Türkiye'nin güzel geleceğine olumlu katkı sağlamış olacaktır. Ve bu olacaktır. Kimse endişe etmesin.