Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Beri gel barışalım, yad isen bilişelim

Ne fıkhi bir konu, ne de ictihadi bir mesele. Sevmek ve sevilmek Müslüman oluşumuzun bir gereği. "Elestü" sorusuna, hep birlikte "bela" demişiz. Dünyaya gelmeden önce ruhumuzla sarmaş dola olmuşuz. Böyle olmasaydı bugün aynı sofraları, aynı ibadetleri ve aynı bayramları paylaşabilir miydik?
Bizim kardeşliğimiz, tüm peygamberlere, sıddıklara, şehitlere ve salih kullara dayanır. Birlikte Allah"a ve Resulü"ne itaat etmiyor muyuz? Bir aydır sahurlarımız, seherlerimiz, iftarlarımız, teravihlerimiz aynı değil mi? Peygamberimize hakaret olan karikatüre birlikte tepki göstermedik mi? Rabbimize yakışmayan Darwin teorisini birlikte reddetmedik mi? Rabbimiz Nisa Sûresi"nde (69. Ayet) mü"min kullarını ele alıp şöyle buyurmamış mıydı? "Kim Allah"a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar, Allah"ın, kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddikler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır." Rabbimizin rızası için ve arkadaşlarımızın gül hatırı için mesafeli yaşamak bizlere yakışır mı?
Bizim kardeşliğimize mesafe koyacak üç sebep vardır. Bu sebeplerin dışında kalan eften-püften konuları Rabbimize nasıl izah edebiliriz? Mü"minlerin birbirlerine karşı mesafeli olmalarının ahret faturasını hiç düşündük mü? Allah için elimizi vicdanlarımıza koyalım ve nefsimize şu soruları soralım:
- Küs bulunduğum insan, benim namusuma, ırzıma göz dikti mi?
- Kendisini gördüğüm zaman yüz çevirdiğim insan, benim rızkıma engel oldu mu?
- Ve dargın olduğum insanın, benim dinime, ahlakıma karşı bir zararı dokundu mu?
Eğer bu üç soruyu vicdanlarımıza soruyor, "hayır" cevabını alıyorsak, o zaman büyük mahkemede hangi gerekçelerle kendimizi savunacağız?
Bizim kardeşliğimiz, imana, İslâm"a dayanır. Rehberimiz öyle demiyor mu? "İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirlerinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız." Şimdi bu mübarek sözün üzerinde biraz duralım ve düşünelim. Cennete girmek için yaptığımız dua ve isteklerin haddi hesabı yok. Ne var ki bu kadar isteklerimizi çökertecek bir söz ile karşı karşıyayız: Birbirlerinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız...
Bizim kardeşliğimizde öyle bir dua var ki, bu duayı gönülden yapan bir insan, adeta iç dünyasını virüslerden temizlemiş, ayıklamış olur. Peki, nedir bu dua? Haşr Sûresi"nin 10. ayeti "...Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma." Tüm mesele nedir biliyor musunuz? Bütün mesele, nefislerimizi frenleyememek ve sürekli onun dediklerine kulak vermek.
Bizim kardeşliğimiz, Allah"ın katından gönderdiği İslâm dini bağlantılı hizmetlerde ortak hareket etmeye dayanır. Dünya müstekbir güçleri, Müslümanlar için bir araya gelebiliyor, ortak kararlar alıyor ve birbirlerine toz dahi kondurmuyorlar. Eğer biz Müslümanlar da birbirlerimizle aynı bağı, desteği, irtibatı kuramazsak ne olur biliyor musunuz? Olacak olan bellidir. Yeryüzünde büyük bir fitne, önü alınamayacak terör olayları... İnanmıyor muyuz bunlara? O zaman hep birlikte kulak verelim İlahi uyarıya: "İnkâr edenler birbirlerinin yardımcıları, koruyucuları, müttefikleri ve dostlarıdırlar. Eğer siz de kendi aranızda böyle organize olmuş güçlü ve etkin bir toplum oluşturmak için üzerinize düşeni yapmayacak olursanız, yeryüzünde baskı ve zulme dayalı rejimler boy gösterecek; kan ve gözyaşı asla dinmeyecek, bütün dünyayı korkunç bir fitne ve imansızlık akımı dalga dalga saracak ve böylece büyük bir kargaşa, anarşi, yozlaşma ve fesat baş gösterecektir." (Furkan Sûresi/73. ayet, kısa tefsiri ile birlikte sunulmuştur)
Uzun söze gerek yok. İşte önümüzde büyük bir imkan, büyük bir nimet ve fırsat. Alternatifi olmayan Ramazan Bayramımız. Nefsî hesapları bir kenara bırakarak, din düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmek istemiyorsak, sahurlarımızın, seher ve iftarlarımızın, teravih ve zekâtlarımızın, fıtra ve dualarımızın birikimini bağrında tutan Ramazan ayının gül hatırı için dargınlığa son verelim...

 

vakit/Abdullah Büyük

Bu yazı toplam 5576 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar