Abdullah Büyük
Bilgi iktidardır
Bir ülkede büyük devlet ve siyaset adamlarının bulunmaması, kaht-ı rical (yani adam kıtlığı) olarak sözlüklere geçmiştir. Değerli devlet ve siyaset adamlarının yokluğu, bugün hissedilir derecede herkes tarafından kabul edilen acı bir gerçektir. Cumhuriyet döneminde ve 1950 yılından günümüze kadar geçmiş zaman içinde üç devlet adamı, halkımızın sevgi ve saygısına mazhar olmuştur. Bunlar, Adnan Menderes, Turgut Özal ve R.Tayyib Erdoğan. 28 Şubat bir taraftan tarihe kara bir leke olarak geçerken, diğer taraftan mazlum bir devlet adamına da büyük haksızlık yapmıştır ki onun ismi ise Sayın Necmeddin Erbakan"dır.
İslâm âleminin ve özellikle de ülkenin geçmişinde olan eğitim ve yönetim anlayışları, 1. Cihan Savaşı bitiminde fikir yığınları haline gelmişti. Eski dünyanın birikimleri, yeni dünyayı yönlendirmede başarılı olamadı. Temel sebep (İslâm âlemi için), Hz. Peygamberimizin, siyasi, hukuki, sosyal, eğitim ve yönetim tarzlarının maksadı, amacı itibari ile istenilen yorumu olamayışı idi.
Gerek İslâm âleminde ve gerekse din ile devleti birbirinden ayırarak iş başı yapmış ve başaramamış bu ülkede, yönetimde söz sahibi olanların büyük bir çoğunluğu yapmadıklarını söylemişler ve söylediklerini ise tam olarak yapmamışlardır.
Gelmiş geçmiş devlet adamlarının çoğunun gözden kaçırdıkları bir gerçek vardır. İnsanoğlunun bu dünyadaki daimi başarısı için zorunlu olan birtakım doğal ilkeler vardır. Bu ilkeler bir elin parmakları kadardır. Peki, nedir bu ilkeler?
1. İtimat,
2. Hakkaniyet,
3. Namus
4. Doğruluk-dürüstlük.
Bu ilkeleri ete-kemiğe büründürmeyen fert veya organizasyonlar ve özellikle devleti yönetenler, uzun vadeli bir başarı elde edemezler. Bu dört temel ilkenin yaması ise ilim ile bilgi ile mümkündür. Bundan dolayı mesajımızın konu başlığını: Bilgi iktidardır, diye koyduk.
Elimizi vicdanımıza koyalım ve Celal Bayar, Cemal Gürsel, Kenan Evren, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer gibi isimleri bir hatırlayalım. Bugün hangi insan bu isimleri rahmetle, saygı ile anmaktadır? Bu ve paralelinde olan devleti yönetmiş bulunanların hepsi basın ve yayında negatif olarak anlatılmakta ve toplumun önünde suçlu olarak durmaktadırlar.
Batılı bir bilim adamı, "Kendi kendinizi yönetirken kafanızı, başkalarını yönetirken kalbinizi kullanın" der. Kafaları bilgiden mahrum, gerçeklere kalpleri kapalı olan insanlar, bir ülkeyi ve ülke halkını nasıl yönetebilirler? Bir başbakanın yüzüne küçük bir kitapçık atılıyor ve bir anda ülke halkı milyarlarca zarara uğratılıyor.
Montesquieu der ki: "Cumhuriyetler, lüks; krallıklar ise fakirlik yüzünden yıkılır." Uzun söze gerek yoktur. Yönetim-idarecilik bilgi ister, ilim ister, tecrübe ister. Bağırarak, çağırarak, amigoculuk yaparak, kuvvete dayanarak, yağcılık yaparak yönetim yapılamaz. Bir asırdır, inançlı insanları siyasetten, devlet yönetiminden uzak tutmaya çalışan mutlu azanlık ve yağdanlıkları, bugün olmadık iftiralarla, komplolarla, entrikalarla hizmet insanlarını devre dışı yapmak istiyorlar. Sadece zanlarını ve savlarını esas kabul eden bu zihniyet, öyle inanıyoruz ki devlet yönetiminden ayıklanacak ve halkımız toplumsal barış başta olmak üzere, izzet ve şerefle ve onurlu bir şekilde yaşayacaklardır. "Laiklik elden gidiyor" can simidine yapışanların dönemi bitti. Cumhuriyet mitingleri bu ülkede gizli olan nice dalaverelerin, halktan gizlenen iğrenç hadiselerin ortaya çıkmasına vesile oldu. Şimdi ise Mevlana dili ile: Olduğu gibi görülen ve görüldüğü gibi olan devlet adamlarına, idarecilerine, siyasetçilere ihtiyaç vardır. Ve bu ihtiyaç da yavaş yavaş giderilmeye başlamıştır.
vakit