Merve Kavakçı
Bir defa daha
Bir defa daha hatırlayalım. Bu hafta sonu yapacağımız referandum oylaması, 2007 senesinde yapmış olduğumuz seçimin sadece bir yan ürünü. Buradan kastedilen şu: Bu referandum formaliteden ibaret bir şey sadece. Bunu önemsiz olduğu anlamının çıkarılması için söylemiyorum. Bilakis, kararın çoktan verilmiş olduğunun altını çizmek için ifade ediyorum. Bu şu demek: Halkımız söyleyeceğini 2007’de söylemiş zaten. Millet önden gitmiş, evrak senet geride kalmış. Şimdi onları güncelleyeceğiz o kadar. Yani iş olmuş bitmiş. Halkımız karar vermiş, reisi cumhuru kendimiz seçeceğiz demiş. Bunu 2007’de yapmış. Bizim seçip de gönderdiklerimiz bu işle direkt olarak ilgilenmeyecek, onu da biz seçeceğiz demiş. Demiş mi demiş! Yıl 2007. Sonra 2014 olmuş, Cumhurbaşkanı Erdoğan tam da bu şekilde seçilmiş. Halkın seçtiği ilk başkan olmuş. Halkın omuzlarına yüklemiş olduğu temsil görevini de 3 senedir yürütmüş mü, yürütmüş. Hem de sistemdeki tıkanıklığa rağmen özveri ile yürütmüş. Şimdi milletin demokratik açılımını, anayasaya taşımamız gerekiyor. Olay bundan ibaret. Yani dokümanlarımızı güncel hale getirmek ve halkın ihtiyaçlarına cevap verir hale sokmamız gerekiyor.
Burada en önemli değişimlerden biri, bürokratik tıkanıklığın ortadan kaldırılması olacak. Devlet makinesinin işleyişi hızlanacak. Düşünebiliyor musunuz, 2002-2017 arasında insandan yana devlet anlayışını, okul, hastane, postane, aşhane, her türlü hanenin içine sokmayı başaran hizmetkar devlet anlayışını, bir de bürokratik etkinlikle birleştirince ne olur! Türkiye’nin gücü artar! Nasıl mı!? Hemen izah edelim: ulus-devletlerin güçlerini artırmaları için gerekli güç üretimi somut ve soyut güç elementleri ile mümkündür. Somut güç elementleri, adı üstünde elle tutulur gözle görülür toprak, insan nüfusu, tabii kaynaklar vesaireden oluşur. Soyut yani gözle görülmeyen ve fakat hissedilen güç kaynakları ise en az somutlar kadar önemlidir güç edinme ve artırma için. İşte bu soyut güç kaynaklarından biri bürokratik etkinliktir. Bir diğeri iyi liderliktir. Ülkenizi ileri taşıyan lider güç vizyoner olmalıdır. Ama ayrıca, bu vizyonları hayata geçirecek kabiliyette bir siyaset makinesi mevcut olmalıdır. Düşününüz, bir ülkedesiniz ve her şey mükemmel, tabii kaynaklar, insanlar, coğrafi konumunuz, tabiatınız vesaire. Sadece tek bir şey yok, o da bürokratik etkinlik. Bir başka deyişle bürokratik hantallık var. Ne olur bu durumda? Aslında bizim yakından bildiğimiz bir şey olur. Geçmişten çok iyi tanıdığımız bir durum hasıl olur. O da “bugün git yarın gel” sisteminin devreye girmesidir. İlk defa oy kullanacak çocuklarımız, milenyum çocuklarının önemli bir kısmı bunun ne anlama geldiğini bilmez. Ama bizler biliriz. İki günde iş bitse ne ala! Ama öyle kolay değildir, ağır bürokratik makinenin dişlilerinin arasından kurtulabilmek. “Bugün git, yarın gel”, ertesi gün başka bir yerenin “bugün git yarın gel”i haline dönüşür de ondan. Bir noktada başlayan hikayeniz, aylar sonra bambaşka bir noktada biter ama bu arada devlet kurumları arasında tenis topu misali bir oraya bir buraya savrulmaktan sizin de canınız çıkar. Alacağınız ne ise, lanet eder hale gelirsiniz, bürokrasi canavarının pençeleri arasında. Budur işte bitecek olan. Bürokrasi öyle bir şeydir ki devlet içinde devlet haline gelmiş büyüdükçe azgınlaşmış, azgınlaştıkça arsızlaşmıştır. Başbakan Binali Yıldırım’ın halkımızla paylaştığı kendisine na’ber diye kafa tutan genel müdür anektodu tam da bunu anlatıyor işte.
Bunun içindir ki referandum yapıyoruz. 2007’de aldığımız kararın arkasında durarak evrakımızı güncellemek adına bunu yapıyoruz. Bize düşen başladığımız prosedürü tamamlamaktır. Mütemmim cüzlerden söz ediyoruz. Millet ileri gitti, kağıt belge kaldı geride. Evet. Şimdi onları da ileri, öne, kendi safımıza çekme zamanı.
yeniakit