Hasan Karakaya
Bir gündem karması... Türkiye"de iyi şeyler de oluyor
Hani, "beklemediğimiz bir tavır" sergilendiğinde veya "ummadığımız bir söz" söylendiğinde fena halde şaşırır ve; "N"ooldu, adamın başına saksı mı düştü?" deriz ya; bütün "olumsuzluk"lara, bütün "gerilim"lere ve bütün "provokasyon girişimleri"ne rağmen, Türkiye"de "şaşırtıcı" gelişmeler de yaşanıyor... "Dinç Bilgin"in itirafları"ndan tutun da, İlhan Selçuk"un "İllâ da demokrasi" demesine, Edirne"deki olaylara karışan gençlerin, "aileleri" tarafından evlerine götürülmesine, "Edirne halkı"nın da "oyuna getirildiklerinin" farkına varmasına ve son olarak da; Başbakan Tayyip Erdoğan"ın Genelkurmay Karargâhı"na gidip, Org. İlker Başbuğ ile "2 saat 40 dakika" görüşmesine kadar, birçok "şaşırtıcı" ve dahi "güzel" gelişmeye tanıklık ediyoruz... Bu gelişmeler karşısında; "Bir millet uyanıyor" mu demeliyiz, yoksa "oyun"lar bozulup, "normalleşme"ye geçiyoruz diye umutlanmalı mıyız?.. Takdir sizin...
BAŞBAKAN ERDOĞAN"DAN BAŞBUĞ"A JEST!
Ne dersiniz, "gelişmelerin analizi"ni yapmaya, "son olay"dan başlayalım mı?.. Evet, "Erdoğan-Başbuğ görüşmesi"nden... Daha doğrusu, "Erdoğan-Başbuğ-Bakanlar" görüşmesinden!.. Çünkü böyle bir görüşme, özellikle son yıllarda bir "ilk" olarak tarihe geçecek.
Olayı biliyorsunuz... Başbakan Tayyip Erdoğan, 7 Ocak Perşembe günü, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ile "haftalık olağan görüşme"sini, olağan dışı şekilde yaptı... Başbuğ"un "Başbakanlık"a gelmesi beklenirken, Erdoğan; İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin"i de yanına alarak "Genelkurmay Karargâhı"na gitti.
"2 saat 40 dakika süren görüşme" için Karargâh"tan yapılan açıklama, "tek cümlelik"ti;
"Gündemdeki konular görüşüldü."
Bu tek cümlede, "birçok detay" vardı... Belli ki, "kozmik odadaki aramalar" da gündeme gelmişti.
Ancak; bu toplantıyı "önemli kılan" taraf, "konuşulan konular"dan ziyade, "toplantının bizatihi kendisi"dir!.. Yani, "adresi"dir, "zamanlaması"dır!..
Çünkü, bu toplantı;
"Hükümet-Asker gerilimi"nin sürekli körüklendiği, "kurumlararası çatışma" söylentilerinin ayağa düştüğü, "TSK"ya karşı asimetrik psikolojik harekât yürütüldüğü" yakınmalarının yüksek sesle dile getirildiği, "Hükümet, orduyu yıpratıyor" spekülâsyonlarının taraftar bulduğu bir ortamda gerçekleşti!..
Dediğim gibi, "görüşme konuları"ndan ziyade, görüşmenin "Karargâh"ta yapılmasının "sembolik bir anlamı" var...
Erdoğan, bu "jest" ile, hemen herkese bir "mesaj" vermiş oldu... Yani, demek istedi ki; "Aramızda gerilim filan yok... Birbirimizi yıpratıyor da değiliz!"
Bazıları, bu ziyareti bir "taviz" olarak değerlendirse de, Erdoğan"ın tavrı bir "büyüklük"tür, "şom ağızlı"ların ağzına çekilmiş bir "fermuar"dır!..
İnşallah, "değeri" bilinir!..
EDİRNE"DE ELİ SOPALI PROVOKATÖRLER!
Son günlerde, bir "iyi gelişme" de; "anne-baba"ların Edirne"ye gidip, çocuklarını "eylemci grup" içinden çekip, eve götürmeye başlaması oldu... Aileler, bu tavırlarıyla, "provokasyonlara prim vermediklerini" göstermiş oldular...
Ama, bundan çok daha önemlisi;
"Edirne halkı"nın uyanmış ve "provokasyon"u görmüş olmasıdır!..
Halk, "daha önce yüzlerini hiç görmedikleri" 300 kişilik bir grubun, bir ellerinde "sopa", diğer ellerinde "cep telefonu" bulunduğunu belirterek, demişler ki;
"Sürekli bir yerler ile konuşuyorlardı. Bir anda ortaya çıktılar ve tüm olaylar boyunca hep ön sıralarda yer aldılar... Olayları, eli sopalı provokatörler büyüttü!"
Sadece bu tesbit bile; "Bir millet uyanıyor" demeye herhalde yeterlidir!..
İnşallah bu "uyanıklık" devam eder!
DİNÇ BİLGİN"LE DÜN-BUGÜN!
Sabah ve atv"nin eski patronu Dinç Bilgin"i tanıyorsunuz... Son günlerde gündeme gelen "açıklama"larından da, herhalde haberiniz vardır... Dinç Bilgin, zamanında "ne oldum" diye böbürlenen, ama, hiç "ne olacağım" diye düşünmeyen "egemen"lerden biriydi...
"Saltanat çarkı"na çok çomak soktuğum için olmalı ki; "bana en fazla dâvâ açan"lardan biriydi!..
"Dâvâ"ların hepsini kaybetti!..
Tabiî, "saltanat"ını da!..
"Başını duvara vura vura" aklı başına gelmiş olmalı ki, Star"dan Fadime Özkan"a verdiği "röportaj"da şunları söylemiş:
¥ "Eski Türkiye"de hepimizin payı var. Beyin yıkanmışlığımız, yalanlarımız vardı. Ben de binlerce yanlış yaptım. Bir muhasebe yaptım. Yaptım da o sorumluluktan kurtuldum mu? Hayır. Günah çıkartıyor değilim, böyle hissediyorum. Bilerek olmasa da, kötülük yapmamış olmanız imkansız... Tank sürücüsü gibisiniz. En azından sincapları, karıncaları ezerseniz.
Eleştiriye alışmamış, eleştiriyi vatana ihanetle bir tutan kurumlar var ama, zamanla alışacaklar, eleştirildikçe güçlendiklerini görecekler. Kendi insanını değil dışarıdaki düşmanını korkutacaklar. Bu da eleştiriyle, özeleştiriyle, zamanın ruhunu iyi koklamakla oluyor."
¥ "Eski egemenler, şimdi evlerinde oturup sinirleniyorlar... Karıları konuşuyor, onlar köpürüyorlar. Kolay bir şey değil... Bunu söylüyorum, çünkü o eski egemenlerden birisi de bendim.
Kolay kabul etmeyecekler ama eski dünya geri gelmeyecek. Bunu zamanında 4-5 gazetesi, 40 dergisi, bir televizyonu olan, bir zamanların Dinç Efendisi söylüyor. 28 Şubat dönemini yaşadım. Ne yaptığımı, ne olduğunu biliyorum."
¥ "Türkiye"de rejimin üçayağı; askeri ağırlıklı bürokrasi, yargı ve basın olmuştu. Şimdi basın ayağı çekilince, troyka iki ayaklı kaldı, zorlanmaya başladı. O dönemde herkes başkasının işini yapmaya başlamıştı, gazeteler hükümetleri kurup indiriyor, askerler nasıl gazete çıkarılacağını tarif ediyor -gerçi hâlâ ediyorlar ama-, yargı kendisini yasamanın yerine koyuyor. O dönemde pek çok yanlış yaptık...
Hepimizin dolabında iskeletler var!"
Hani, diyorum ki;
Dinç Bilgin, bugün "başını duvarlara vuracağına", keşke o günlerde "başını iki elinin arasına alsa da düşünseydi!"
Ama yine de; kendisiyle "hesaplaşma"sı ve gelişmeleri "takdir"le karşılaması, "güzel" bir şey!..
İLHAN SELÇUK"A NE OLDU BÖYLE?
Sizi bilmem ama, son günlerde beni en çok "şaşırtan" ve yazının girişindeki "kafasına saksı mı düştü" sorusunu sormama yol açan olay, "İlhan Selçuk"taki değişme" oldu!..
Malûm, İlhan Selçuk, bir "ETÖ sanığı!"
"Yaşlı" ve "hasta" olması dolayısıyla, serbest bırakılmıştı... Şu anda "hastane"de yatıyor!..
Cumhuriyet gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya, hastanede yatmakta olan İlhan Selçuk"u zaman zaman ziyaret ediyor, onunla sohbet ediyor ve söylediklerini sütununda yayımlıyor.
Çetinkaya, 4 Ocak"ta, Selçuk"la yaptığı son görüşmeyi anlattı. Bazı meslektaşlarımız, Selçuk"un, bu söyleşideki "Türkiye"ye şeriat-meriat gelmez. Yılbaşında televizyonları izleyince gördüm. Şeriatçılar artık sermaye ve medya sahibi oldu" sözlerini önemsediler ve öne çıkardılar. Bu sözler de önemli ve doğru tabii... Fakat Taraf"tan Alper Görmüş, İlhan Selçuk"un asıl şu sözlerini önemsemiş:
"Artık askerî darbeler dönemi kapanmıştır. Kimse darbecilik üzerinden siyaset yapmasın. Sandıkla gelen sandıkla gidecektir."
Şu sözler de ona ait:
"Türkiye"de barışın Türkçülükle, Kürtçülükle yani şovenizmle gerçekleşmeyeceğinin bir kez daha altını çiziyorum.
Demokrasi... Demokrasi... Demokrasi...
Çağdaş ve uygar bir toplum, olaylara sınıfsal açıdan bakmak, sorunun çözümünün reçetesidir. Bu da laik demokratik cumhuriyete sahip çıkmakla gerçekleşir."
Yalnız "Kürtçülük"e değil, "Türkçülük"e de eleştiri; üç tekrarlı demokrasi vurgusu; çok sevdiği "laik cumhuriyet" yerine "laik demokratik cumhuriyet" demeyi tercih etmesi...
Daha ne olsun?
İlhan Selçuk"a bir şeyler oluyor sanki... Güzel bir şeyler..."
Evet, "güzel şeyler" oluyor!..
Öyle ya;
"Şeriat tehlikesi" yoksa, şimdiye kadar bu "tehlike"(!)nin rantını yiyen, "plân"lar hazırlayan ve bu tehlikeyi(!) topluma "öcü" gösterip, "saltanat"larını sürdüren "egemen"ler, bundan sonra; acaba nasıl bir "korku" icat edecek, kitleleri, kandırıp da, nasıl mobilize edecekler?..
Demek ki, bu "sermaye" de tükendi!..
En başta dedim ya;
Yığınla "sorun"a, yığınla "provokasyon girişimi"ne ve yığınla "çatışma histerisi"ne rağmen, Türkiye"de "güzel şeyler" de oluyor!..
Bakmayın siz, "dev dalga"lara!..
"Denizler durulmaz, dalgalanmadan!"
===============
"Bilgilendirme"ye son!
Başbakan Tayyip Erdoğan"ın "Karargâh ziyareti"nin ardından Genelkurmay da "olumlu" bir adım attı ve önceki gün yaptığı açıklamada; "Cuma günleri" yapılan "bilgilendirme toplantıları"nın sona erdiğini, bu toplantıların "ihtiyaç duyulan günlerde" yapılacağını bildirdi...
Bu açıklama; hem "iki başlı otorite görüntüsü"ne son vermesi, hem de "akredite ayrımcılığı"nı ortadan kaldırması açısından önemlidir...
Zaten o toplantılarda "bilgilendirme" değil, "bilgilendirmeme" politikası uygulanıyordu... Dahası, "askerî konular"dan çok, "siyasî ve toplumsal" konularda açıklamalar yapılıyordu.
Dolayısıyla, "toplantılara son verildiği"nin açıklanması, son derece önemlidir... Hem zaten; askerlerin, "hemen her konuda" görüş beyan etmesi de; hem yadırganıyor, hem de "demokratik bir ülke ordusu"na yakışmıyordu!..
Umarım, bu "olumlu hava" hep devam eder!..
Bu karar, "Ergenekoncular"ın pek hoşuna gitmeyecek ama, ne yapalım?..
Biraz da onlar köpürsünler!..