Bir Kere de Aynaya Bak

REFAHYOL hükümeti “post modern darbe” ile devrilirken darbecileri hararetle alkışlıyordun. 

Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılmasını, başta Necmeddin Erbakan olmak üzere birçok siyasetçinin siyasetten men edilmesini, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir şiir yüzünden başkanlıktan azledilip hapse tıkılmasını da hararetle alkışladın. 

Başörtülü üniversite öğrencilerinin eğitim hakkının gasp edilmesini, bu zulmü barışçıl eylemlerle protesto etmekten başka suçu (!) olmayan birçok kişinin tutuklanmasını da… 

Başörtülü diye Merve Kavakçı’nın TBMM’den kovulmasını da… 

Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi’nin kapatılmasını ve yine birçok siyasetçinin siyasetten men edilmesini de… 

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemeye yönelik “367” tezgâhını ve genelkurmay muhtırasını da…  

Üniversitelerdeki başörtüsü yasağını sona erdirmeye matuf kanunun Anayasa Mahkemesi’nce iptalini de… 

AK Parti’ye açılan kapatma davasını da… 

AK Parti ile beraber “Fethullahçılar”a da diş biliyor ve onlarla işbirliği içinde olmasından ötürü AK Parti’ye biraz daha diş biliyordun; ama AK Parti’ye cephe aldıklarında onları da hararetle alkışladın ve yolsuzlukla mücadele kılıfı altında devlete ve sivil topluma komplo kurdukları aşikâr olduğu halde -muarız veya potansiyel muarız olarak gördükleri binlerce siyasetçi, akademisyen, iş adamı, gazeteci, yazar ve sivil toplum örgütü mensubunu terörist diye damgalayıp tutuklamaya hazırlandıklarına dair belgeler de ortaya çıktığı halde- 17-25 Aralık sürecinde FETÖ’nün tetikçiliğini yaptın. 

15 Temmuz darbe girişimini alkışlamaktan da geri durmadın. 

Zaten yol boyunca ‘Ordu göreve!’ deyip durmuştun. 

***

Sen geçmişte benim camiama -demokrasi, temel hak ve hürriyetler, hukuk devleti prensibi amansızca çiğnenerek- haksızlık edilmesini destekledin diye, ben bugün senin camiana veya camiandan birilerine haksızlık edilmesini destekleyecek değilim. 

Tweet’lerine bakıyorum, KARAR’ın internet sitesinde yazılarımın altına yazdığın yorumlara bakıyorum, hak-hukuk-adalet söylemlerinin bastıramadığı ‘Bir gün alayınızın canına okuyacağız’ tavrına bakıyorum ve geçmişteki şartlara dönülse yine eskisi gibi davranacağını zannediyorum; fakat bu zannım dahî haksızlık karşısında senin yanında durmaktan alıkoymaz beni. 

‘Bizimki’ diye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin yanlışlarını savunmam, ‘öteki’ diye senin camiana veya camiandan kimselere yanlış yapılmasını hoş görmem.   

Kayıtsız şartsız böyle bu. 

Dikkate almanı dilediğim, almasan da ‘Canın sağ olsun’ diyeceğim bir istirhamım var sadece; demokrasi havarisi imişsin -hem de öteden beri öyle imişsin- gibi pozlara girmeyi ve Türkiye eskiden demokrasi / insan hakları / hukuk devleti şampiyonuymuş da AK Parti gelince o işler bozulmuş gibi davranmayı bırak lütfen. 

O işler zaten bozuktu, hem de fena halde bozuktu; AK Parti gelince düzelmeye başladı; düzeldikçe sen hop oturup hop kalktın, tekrar bozulsun diye uğraştın veya uğraşanları destekledin; AK Parti onca antidemokratik meydan okumaya rağmen o işleri düzeltme azmini uzun müddet korudu (“Ergenekon”da kantarın topuzunu kaçırması veya kaçıranlara göz yumması hariç) ama 17-25 Aralık ve 15 Temmuz derken Erdoğan sonunda çareyi güzergâh değiştirmekte gördü ve o işler yine bozuldu; gözün aydın!  

Zeytinyağı gibi üste çıkarak “Gelinen noktada senin de payın var. Özeleştirini ver!” deyip duruyorsun ya; gelinen noktadaki senin payından ve senin özeleştirinden ne haber? 

*** 

HAMİŞ: 

Erdoğan’ın -dolayısıyla AK Parti’nin- geçirdiği değişim ve bu değişimle ilgili sorunlar tabii ki sadece yukarıda mezkûr gelişmelerin tesirlerinden yahut neticelerinden ibaret değil. Peki, onlardan mütevellit olan sorunları makul mü karşılayalım? Hayır. TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun sorularına verdiği cevaplarda (Ocak 2017), darbecilerle / teröristlerle kararlı bir mücadelenin gereğini vurgulamakla beraber, bu mücadele adına -veya bu mücadele vesilesiyle- özgürlükçü anlayıştan sapmanın yanlışlığını da önemle belirten Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi: “Dünyada otoriter ve popülist eğilimlere yöneliş bizi yanıltmamalıdır. Aslında tam da böylesi bir dönemde kendi hür iradesine malik, onurlu ve başı dik insanların yaşadığı bir ülke inşa etmek başlı başına bir farklılık ve çekim alanı oluşturur.” 

Bu yazı toplam 889 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar