Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Bir Mevlid Kandili muhasebesi

Alimler “veresetül enbiya – peygamberlerin varisleri” idi.

İmamlar Mescid’de namazda Peygamber’in makamına çıkmaktaydılar.

Tarikat şeyhleri “silsiletüzzeheb – Altın silsile”nin ilk halkasında “O’nunla buluşmuş olmakta”ydı. Yani nihai planda “O’ndan el almış olmakta”ydı.

Öğretmenler, bir anlamda O’nun insanlığı eğitme misyonunun takipçileriydi.

Anne – babalar, evlad sahibi olmakla bir “Allah emaneti”ni avuçlarında bulmuş olmaktaydı.

….

Denir ki heykeltıraş, taşın içindeki insanı bilir. Murcu ile taşı yontarken gözlerine, kaşlarına, burnuna, ağzına, eline, ayağına geldiğinde ona göre ince işçilik yapar. Sonunda “Eser” ortaya çıkar.

Peygamberlerin görevlendirildiği toplumlar, hani nerede ise ham taş haline gelmiş toplumlardır. İnce işçilik yaparlar, toplumu yontarlar ve Hilkatin – Yaratılışın onda bulmak istediği “insan kıvamı”na getirirler.

Kur’an o “insan kıvamı”“Ahsen-i takvim – en güzel kıvam” olarak niteliyor. Kur’an bu ifadeyle aslında insanın özünde de “En güzel kıvam”ın saklı olduğuna işaret etmiş oluyor. Hayat akışı içinde insan çamura batıyor.

İnsan çamura batıyor elhasıl ve devreye insana yenden önderlki yapacak olan “Allah elçileri” giriyor.

Kur’an’da “Peygamber’in misyonu”nu ifade eden müteaddit ayetler var. Bakara 151, Al-i İmran 164,Cuma 2, ayetleri gibi…

Bu ayetlerde Peygamberlerin insanlara “Allah’ın ayetlerini okuduklarını, insanları temizleyip arındırdıklarını, insanlara Kitabı ve Hikmeti öğrettikleri” belirtiliyor.

Bu çerçeve, Yaratıcı’nın insanda, yani etten ve kemikten ibaret gibi görünen bu varlıkta, görmek istediği “En güzel kıvam”a ulaşmanın olmazsa olmaz çerçevesidir.

Demek ki insan Peygamber rehberliğinde Allah’ın ayetlerini öğrenecek, Kitab’ın içinde dışında var olabilecek Hikmet diye bir gündemi olacak ve kişiliğini arındırma sürecine girecek.

23 yıllık bir önderliği oldu Hazreti Muhammed (sa.v.)’in kendi toplumu içinde. Bu 23 yıl içinde kalbi kıvamlarıyla, davranışlarıyla “Yeni insanlar“ inşa etti.

Ömer bin Hattap’taki değişimi hatırlamak yeter bu “Yeni insan – Yeni toplum” profilini görmek için.

Helvadan put yapıp tapınan, acıkınca da putunu yiyen bir ilkel inanç yapısı vardı

İnsanın öyle bir ilkelliğe nasıl düştüğünü hatırladıkça kendine gülecektir Ömer sonraları.

Bir de ağladığı şey olduğu rivayet edilir: Kız çocuğundan utanma cürmü onun toplumunda da vardır ve kendi kız çocuğunu diri diri toprağa gömme cinayetini o da işlemiştir. Çocuğunun gözlerine bakışını unutamaz ve onu hatırladıkça da göz yaşlarını tutamaz.

Onun için Hazreti Muhammed’in kız çocuklarını babaların elinden kurtarmasını hatırlamak yeter o toplumun nasıl arındırıldığını anlatmak için.

Habeş’li Bilal’i, yani dünün kölesini Ezan ile çağlar boyu yaşatan O’dur.

Kan dökücü, fesat çıkarıcı bir varlıktan “Yufka yürekli Müslüman” inşa eden O’dur.

Denecek ki, “Peki bize ne oldu?” Yani Müslüman bir toplum isek bize ne oldu?

Hazret-i Peygamber’in vefatından hemen sonra yaşanan ürpertici olaylara bakınca sorulacak ki “O insanlara ne oldu?” Ne oldu onlara ki böylesine kısa zamanda savruluşlar yaşandı?

“Fitne” deniyor buna. “Büyük imtihan” anlamına… “Fitne”nin (çoğulu fiten) kıyamet öncesi yaşanacağı yorumu yapılmış genelde.

Ama insanın sınavı her insanla ayrı ayrı yaşanıyor. İnsanın kıyameti de her bireyde var. İnsanın kıyameti her an kopabilir çünkü.

İnsan her an sınavda. Büyük imtihanda. “Allah’ın olmasını istediği en güzel kıvamda mı olacak, aşağıların aşağısına, hatta hayvandan daha aşağı hallere mi düşecek?”

Kimi zaman baktığımızda kendimizde ve insanlığın tümünde “Cahiliye” diye nitelenen Mehmet Akif’in “Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi” dediği dönemlere gittiğimizi mi görüyoruz?

….

Mevlid-i Nebi, Hazreti Peygamber’in doğumunun yad edildiği ve kutlandığı, daha doğrusu O’nunla muhtemelen hasar görmüş ilişkimizin tazelendiği, onarıldığı bir gün. “O’nun elinden tutsaydık nasıl bir insan olurduk?”a kafa yormamız beklenen bir gün.

Yazının başında ifade ettiğim, Peygamber ile bir şekilde irtibat hali bulunduğuna inanılan insanların, topluma bakıp yeniden bir “Görev tanımı” yapmaları gereken bir gün.

Yani şöyle bir şey: “İslam toplumu” diye nitelenen toplumda böylesine bir savrulma, yer yer artık çocukların korunamadığı çürüme varsa, bu toplum Hazret-i Muhammed (s.a.v)’in inşa ettiği toplumdan ciddi farklarla ayrışıyorsa, o zaman o toplum önderlerinin Peygamber’le irtibatlarında, sosyal sorumluluklarını ifada ciddi sorun var demektir.

Sezai Karakoç “Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz” diye seslendi. “İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler. Bunu bana öğretmediniz” diye seslendi.

“Veladet Kandiliniz kutlu olsun” demek kolay. Ama kendi kendimizle hesaplaşmak zor. “Bugün İslam toplumlarına baksaydı Allah Rasulü?” hesaplaşmasını yapmak zor.

Bu yazı toplam 209 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar