Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘Bir ölür, bin diriliriz; şehîdler çerağlarımızdır!’

 

 

 

Mîr Qaasım Ali, Bangladeş Cemaat-i İslamî  lideri idi.. Bangladeş rejimi, düzmece suçlama ve yargılamalarla bütün ciddî muhaliflerine de yaptığı üzere, 3 Eylûl günü o da idâm edildi.

Cemaat-i İslamî’nin lideri olan Gulam Azzam da iki sene önce, idâmını beklerken zindanda vefat etmişti. Daha sonra, diğer liderlerden Abdulkadir Molla ve Mutî-ur’Rahman Nizamî de birkaç ay aralıkla idâm olunmuşlardı. Şimdi de, Mîr Qaasım..

Gerçi, müslümanlar,  bu değerli önderlerin hizmetlerinden mahrum kaldıkları için üzgündür, ama bir şehîd daha kazandılar ve bu şehîd’ler, inançları uğrunda idâmı göze alacak bir şecaatte olduklarını sergileyerek, mesajlarını hayatlarında verdiklerinden daha güçlü şekilde, idâm edilişleriyle vermeyi sürdürüyorlar.

***

Nedir bu idâmların sebebi? Ne yaptı bu müslüman liderler?

1947 Ağustosu’nda, Hindistan ingilizlerin elinden bağımsızlığına kavuşurken ve çok farklı etnik unsurlardan ve dil farklılıklarından oluşmakla birlikte İslam inancı etrafında yüzyıllardır perçinlenmiş müslüman halklar, Hind alt-kıtasının kuzeydoğu ve kuzeybatısında, Bengal Körfezi’nde ve Pencab Vadisi’nde, birbirinden 2 bin uzaklıkta, Doğu ve Batı Pakistan adıyla, büyük yoksulluklar içinde, kağıt üzerinde tek, ama coğrafi olarak iki ayrı parçadan oluşan yepyeni bir devlet oluşturdular. Bu sistemin çok adâletli çalıştırılabildiği de söylenemez elbette..

Ama, 1970 Nisanı’nda Doğu Pakistan’da meydana gelen ve 750 bin insanın hayatına mal olan büyük sel felaketinin getirdiği olumsuzluklardan da diğer problemlere eklenince.. Bengalli, katı laik bir kişi olan Şeyh Mûcib-ur’Rahman liderliğindeki korkunç bir iç-savaşla Doğu Pakistan tarihe karıştı ve Bangladeş / Bengal ülkesi’ diye yeni bir devlet daha kuruldu, Hindistan’ın da tahrik ve yardımlarıyla.. Şeyh Mucib‘Bangabandu / Bengallilerin babası’  unvanını almıştı, birilerine öykünerek..

***

O hengamede, Bengalli basîretli müslümanlar, birliğin korunması yolunda çırpındılar. (Başka entrikalarda da parçalanmaya karşı çıkacak olan başka müslümanların da aynı şekilde cezalandırılmak istenecekleri ve müslümanların yine de kesin kararlı olmaları gerektiği unutulmamalı..)

***

Şeyh Mûcib ve ailesi 1974’deki bir kanlı darbede öldürüldüğü sırada hayatta kalan tek çocuğu durumundaki kızı Şeyh Hasine Vâcid’in bugün başbakan olarak, bir intikam duygusuyla ve kendisine karşı en büyük muhalefet odağı olan Cemaat-i İslamî yi yoketmek üzere;  o ayrılığa karşı çıkan müslüman liderleri, 40 küsur yıl sonra, ‘bağımsızlığımıza karşı düşman (Pakistan) ile işbirliği yaptıkları’ gerekçesiyle dârağacına göndermesi, ilginçtir.

Ama, bu müslüman liderlerin de, fir’avunluğa başeğmeden, af dilemeden, dârağacına vakarla gidişleri, karanlık dehlizlerden geçen İslam Milleti’nin yolunun çerağları oluyor.

‘Temmuz’ dergisi üzerine..

‘15 Temmuz-Darbe Hıyaneti’nin, millet tarafından bütün dünyayı da şaşırtan bir direnişle kırıldığı günlerde, yayın hayatına atılan bir aylık dergi için, ‘Temmuz’, münasib bir isimdi.

2. sayısının sunuşundan birkaç cümle, ‘Temmuz’u özetliyor:

‘Edebiyat, sanat salt güncele saplanmak, bir belgeselci yahut tarihçi zihniyetiyle hareket etmek zorunda değil, elbette.. (...) Altında katledilen insanı hiç görmeyip sadece onun bağlandığı, asıldığı ağacın güzelliklerini övmek de sonuçta bir aymazlık hali.. (...) ‘Tutunamıyanlar’ın değil, ‘tutulamıyanlar’ın çoğalması için ânın vâciblerini de göz önünde bulundurmak zorundayız.’ 

***

Yani, ‘Dünya yıkılsa, bizi ilgilendirmez’  havasında olan dergiler türünden değil..

Hülya Şekerci, Mukadder Değirmenci, Bahadır Kurbanoğlu, Murad Koç, Ârif Ay, Âdem Özköse, Ali Emre  ve diğer birçok ismin düzyazı veya şiirleriyle, dolu dolu bir dergi..

Emeği geçenlere tebrikler..

stargazete

Bu yazı toplam 903 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar