Mehmet GÖKTAŞ
“Bir türlü öfkelenemedim Ağabey!”
İki kişi kavga ediyorlarmış, kavga epeyce de uzamış. Kavga edenlerden birinin kardeşi çıkagelmiş, bakmış ki kavga edenlerden birisi kendi ağabeyi. Hemen yerden bir taş almış ve ötekine vurmak için kolunu kaldırmış, onlar kavga ederek dönüp duruyorlarmış, sonradan gelen de kolunu kaldırmış vaziyette onlarla birlikte ha bire dönüyormuş ama elindeki taşı bir türlü vuramıyormuş. Sonunda kavga kendiliğinden sona ermiş, öteki adam gidince bizimki kardeşine bakmış bakmış, öfkeyle; “Ulan elinde taş ile dönüp durdun, niye bi tane vuramadın?” deyince o da; “Yav ağabey, bir türlü kızamadım, öfkelenemedim!” demiş.
Kızmak, öfkelenmek aslında iyi bir şey değil ama maalesef ben bazı yazılarımı iyice kızmadan yazamıyorum, bazı konuşmalarımı iyice öfkelenmeden yapamıyorum. Hatta bunun bir zaaf olduğunu bile söyleyebilirsiniz.
Fakat rahmetli anamdan öğrendiğim bazı şeyler var. Hem öğrencilik yıllarında hem tatillerde amelelik yapar yemeğimizi kendimiz pişirirdik.
“Bak oğlum, şu şu yemekler kısık ateşte pişer, ocağın altını çok az açacaksın ve epeyce bekleyeceksin. Şu şu yemekler de kısık bir ateşte pişer ama sonunda ocağın altını sonuna kadar açacaksın.” Derdi. Yine rahmetli anamın bu konuda öğrettiği bazı şeyler daha vardı; “Baktınız ki habersiz misafirleriniz geldi, yapacağın şey yemeğe fazladan biber katacaksın, ekmeği çok yemek zorunda kalırlar ve doyarlar. Yine beklenmedik misafir geldiğinde yapacağın bir başka şey, yemeği ocaktan indirir indirmez sıcak sıcak ortaya getireceksiniz, ekmeği çok yemek zorunda kalacaklar ve doyacaklar.
Kusura bakmayın, böyle lüzumsuz bir laf yığını ile köşemizi doldurduk ama yine öğrenci kardeşlerimiz için faydadan hali değildir, hatta hanım kızlarımız için de gerekli olabilir.
Gündemde ne varsa her gün hepsini şöyle bir gözümün önüne yığıyorum. Sonra tasnif ediyorum, bakıyorum ki ele alacağımız konuların bir kısmı için kesinlikle öfke gerekiyor, kızgınlık gerekiyor, biberinin çok olması gerekiyor, sofraya sıcak sıcak konması gerekiyor. İnanın böyle değilse tatsız tuzsuz salak bir yemek gibi oluyor.
Tamam, bir kısmının da sakince kısık ateşte pişmesi gerekiyor.