Selâhaddin Çakırgil
Bir yaratık bizi ısırdığında, biz de onu ısıramayız amma..
Anayasada yapılacak kısmî düzenleme için 16 Nisan günü yapılacak olan referandumla ilgili olarak emperyalist odaklar ve onlarla irtibatlı-iltisaklı olanlarca topyekûn, koro halinde yükseltilen ve hiçbir ahlâkî sınır bile tanımayan ‘Hayır!’ kampanyası, o merkezler ve güç odaklarınca ülkemiz ve halkımızın ne kadar sevildiğinin (!) bir nişânesi olsa gerek!!..
***
Şu sevgiye bakar mısınız?
Almanya’nın milyonu aştığı söylenen tirajıyla en büyük bulvar gazetesi sayılan Bild, 7 Mart tarihli sayısında, -anayasa değişikliğini vatandaşlarına anlatmak için bir konuşma yapmak üzere Köln şehrine giden- Ekonomi Bakanı Nihad Zeybekçi’ye en ağır ve alçakça hakaretlerle saldırıyor ve onu, Erdoğan’ın ‘en sâdık bekçi köpeği’ (treuesten Kettenhund) olarak niteliyordu.
Merkel’in ‘Kabullenilmesi zor gelse de tahammül edeceğiz..’ diye kutsadığı basın özgürlüğü işte bu.. Daha önce de, bir TV proğramında mübtezel mizah programlarıyla bilinen bir alman sunucu, bir ‘devlet adamı’ için beslediği kin ve nefreti, ‘çocuk tecavüzcüsü’ diyecek kadar alçalıp itirazla karşılaşınca, alman hükûmetince yine ‘kutsal basın özgürlüğü’ lafına sığınılmıştı.
***
İlginçtir,Almanya Başbakanı Angela MerkelTürkiye‘nin hükümet yetkililerinin Almanya’da konuşma yapmaları mümkün diyor, zâhiren.. Ancak, belediyeler de bir takım teknik yetersizlik vs. gerekçelerletoplantı yapılacak salonları kapatmayı sürdürüyor veböylece ‘tavşana, ‘kaç!‘, tazıya ‘tut!' siyaseti izleniyor. Yani, çok sistem içi, sistemli bir paslaşma..
***
Avrupa’daki 1968-Öğrenci Hareketleri‘nin ünlü liderlerinden ve Avrupa Parlamentosu’nun eski üyesi Daniel Cohn-Bendit ise Türkiye hükümet yetkililerinin Almanya’daki kendi vatandaşlarına konuşma yapacağı toplantıların teknik gerekçelerle engellemesini ‘gülünç’ ve bir ‘idarî gerillacılık’ olarak niteliyor ve‚ ‘…Demokratik bir toplumda ‘Sadece benim fikrimde olanlar konuşur’ diye bir şey olamaz..' diyor.
***
Ve bir de ‘Açık Mektup..’
Hem Türkiye, hem de Almanya kimliğine, yani, çifte vatandaşlık statüsüne sahip ve alman Die Welt gazetesinin muhabiri bir gazeteci olan Deniz Yücel isimli bir kişi, bu zamana kadar PKK vs. terör örgütleriyle yaptığı 40’dan fazla röportajda gazetecilik adına o terör örgütlerinin savunuculuğunu yaptığı gerekçesiyle 10 gün kadar önce tutuklandı, Türkiye’de..
Her kim, haksız yere bir baskı veya tutuklanmaya maruz kalırsa elbette karşı çıkılmalıdır. Ancak, birilerinin hakkındaki, hele de silahlı örgütlerle veya terör odaklarıyla ilişki içinde olmak iddiası gerçek ise, konuyu bilmeden o gibilere sahip çıkmak da yanlıştır. Hiçbir mesleğe ve tabiatıyla medya mensuplarına da ayrıcalık tanınamaz.
Böyleyken, Merkel, o kişinin gazetecilik dışında bir şey yapmadığını nereden biliyor?
Ayrıca Merkel, Amerikan gizli belgelerini yayınladığı için WikiLeaks organizasyonunun sorumlusu olup, dört yıldan fazla zamandır, Londra’da Ekvador B. Elçiliği’nde saklanan Julian Assange ve keza CIA belgelerini sızdırdığı için üç yıldır Moskova’da gizlenen Edward Snowden için de benzer eleştirilerde bulunmuş mudur, USA emperyalizmine?
***
Dün, Die Welt gazetesinde Genel Yy. Md. Ulf Poschardt imzasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben almanca ve türkçe olarak kaleme aldığı bir ‘Açık Mektup’ /Offener Brief ' yayınlandı ve o kişinin serbest bırakılması umudu dile getirildi, saygılı ifadelerle..
Mektupta şu hatırlatma da yapılıyordu: ‘Deniz Yücel gazetecidir, eleştiren ve rahat durmayan bir gazeteci..(…) Lütfen, serbest bırakın Deniz’i. (…) Dininizin temel direği Kur‘an’dır. (…) 55. Sûre‘de ‘İnsanlarla ilgili bir yargıda bulunacaksanız eğer.. O zaman âdil karar veriniz.. Allah, inananlardan bunu talep eder ' denilir.‘'
Elbette, Almanya Cumhurbaşkanı’nın yargıdan böyle bir talepte bulunamayacağını bilenlerin Erdoğan’dan talepte bulunmaları, onu açığa düşürmek taktiğini de içinde barındırabilir.
Ama en azından, hakaretler yerine, Kur’an’dan âyetlerle bir hatırlatma yapılması ilginçtir.
stargazete