Hasan Karakaya
Bitirilmek istenen bir insan, hiç kurtarılır mı?
Kaldığımız yerden devam edelim... Taraf muhabiri Mehmet Baransu’nun eline tutuşturulan ve “bir bavul dolusu” olduğu iddia edilen “belge”lere bakarak; “AK Parti, Fethullah Gülen Cemaati’ni bitirme plânı yaptı” demek, “fitne ateşini körüklemek”ten başka bir anlam taşımaz...
Bunun da ötesinde;
“Eski defterleri” karıştırıp; “dershanelerin dönüştürülmesi” olayını “Cemaati bitirme girişimi” olarak sunmak ve bunu “2004’teki bir MGK kararı” ile desteklemeye çalışmak ne derece “doğru”dur ve ne derece “dürüstlük”tür, onu, kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
2000 YILINDAKİ DÂVÂ!
Madem “eski defterleri” karıştıracağız, o halde, biz de “eski defterlere” bir bakalım... Yalnız, bizim elimizde; “elimize tutuşturulan, içi belge dolu bir bavul” yok... Dahası, biz “doğruluğu tartışılır belgeler”le değil, herkesin bildiği “somut bilgiler”le konuşacağız...
Buyrun, girelim “Arşiv”e...
Tarih, 6 Mayıs 2006.
Aralarında Vakit’in de bulunduğu o günkü gazeteler şu başlıklarla çıktılar:
“Fethullah Gülen’e beraat.”
Peki, neydi olay?..
Olay şuydu:
Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 2000 yılında, Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında, “laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesine göre, 10 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılması talebiyle dâvâ açmıştı.
Dönemin DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından hazırlanan 79 sayfalık iddianame, 12 bölümden oluşuyordu.
Bu dâvâ açıldı ve duruşmalar başladı... 2000 yılında açılan dâvânın son duruşması 10 Mart 2003’te yapıldı...
“Dâvânın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi”ne karar veren Ankara 2 No’lu DGM dedi ki;
“Fethullah Gülen’in, 5 yıl içinde aynı cins veya şahsi hürriyeti bağlayıcı başka bir suç işlemesi durumunda dâvâ yenilenir.”
Ne demekti bu?..
Demekti ki;
“Demokles’in kılıcı, sürekli Fethullah Hocaefendi’nin üzerinde sallanacak!”
Yani, en ufak bir “suç”(!)ta dâvâ yeniden başlayacak ve bu defa, verilecek cezaya “artı 10 yıl” eklenecek!..
Lütfen dikkat;
Dönem, “Ecevit’in Başbakan olduğu dönem”dir...
Hani, Hocaefendi’nin; “Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkânı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım” dediği Ecevit var ya, işe onun “Başbakan” olduğu dönem!..
Hocaefendi, o dönemde yargılanmış ama “hükmün açıklanması” ertelenmiştir!..
Biraz önce dediğim gibi;
“Bu erteleme kararı ile, Demokles’in kılıcının Hocaefendi’nin tepesinde sürekli sallanmasına karar verilmiştir!”
YASA DEĞİŞİNCE!
Her neyse... Geçelim...
Hocaefendi’nin avukatları tarafından yapılan “itiraz”lar üzerine, dâvâ Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı...
5 Mayıs 2006’ya gelindiğinde yine duruşma vardı ve Fethullah Hocaefendi’yi, avukatları Abdülkadir Aksoy ve Orhan Erdemli temsil ediyorlardı...
Mahkeme Başkanı da Mehmet Orhan Karadeniz’di...
Hocaefendi’nin avukatları, daha önce olduğu gibi, yine “beraat” talebinde bulundular.
Savcı Salim Demirci ise;
“Hayır” dedi, “Daha önceki mütalaam doğrultusunda, beraat talebi reddedilsin!”
Gözler Mahkeme Başkanı’ndaydı... Acaba Orhan Karadeniz ne diyecekti?..
Mahkeme Başkanı dedi ki;
“3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişiklikleri de dikkate alarak, Fethullah Gülen’in beraatine karar verilmiştir.”
Neydi TMK’daki o değişiklik,
2003’e kadar, “cebir ve şiddet” unsurları olmasa da, bir örgütlenmeye “terör örgütü” demek mümkündü...
Ancak, AK Parti İktidarı, 2003 yılında, Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesine “cebir ve şiddet” unsurlarını ekledi.
İşte, AK Parti’nin yaptığı bu değişiklik, “Fethullah Gülen Hocaefendi’nin beraat etmesi”nde büyük rol oynadı...
O “değişiklik” yapılmamış olsaydı, “Demokles’in kılıcı, hâlâ Hocaefendi’nin tepesinde sallanıyor” olacaktı...
Bunu niye yazdım?..
Hayır, “başa kakmak” için değil, sadece “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı” diyenlere “kapak olsun” istedim...
Soru, gayet basit;
“Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yaparak, Fethullah Hocaefendi’nin beraatini sağlayan bir Hükümet, 2004’te niye ‘Cemaati bitirmek’ istesin?..”
Eğer “Cemaati bitirmek” gibi bir “hedef”leri, “plân”ları ve “amaçları” olsaydı, Terörle Mücadele Kanunu’nda o değişikliği yapmazlar, Hocaefendi’yi “kurtarmazlar”dı!..
BU, NASIL BİTİRME?
2003’te “Hocaefendi”yi kurtaran” bir Hükümet’in, 2004’te “Cemaatle ilgili MGK kararına imza” atmış olmasını “bitirme plânı” olarak sunanlar, ya “paranoyak”tır, ya da “aklını peynir ekmekle yemiş”lerdir...
Var mı başka izahı?..
Dahası, Zihni Çakır’ın sorduğu gibi;
l “AK Parti’nin Cemaati Bitirme Planı olduğu için mi, bu iktidar; emniyet istihbarat, yüksek yargı, Sayıştay denetim mekanizmasındaki bürokratlar, mülki idare gibi kritik noktalarda Cemaat kültürü ile devşirilmiş isimleri çok önemli görevlere atadı?.. Başbakanlık Koruma Müdürlüğü bile Cemaate yakın isimlere teslim edilmedi mi?..”
l “AK Parti’nin Cemaati Bitirme Planı olduğu için mi, Cemaatin devletteki etkinliği neredeyse devletin anahtarını teslim alma noktasına geldi?..”
l “Çok daha önemlisi; AK Parti’nin Cemaati Bitirme Planı olduğu için mi, dönemin komuta kademesinin talimatıyla AK Parti’ye kapatma dâvâsı açıldı?”
DAVUL DA ÇALSA!
Bir ayrıntı daha...
MGK’nın sivilleştirilmesi için ilk adım 2001’de atılmıştı. AK Parti’nin iktidar olmasından önce, 3 Ekim 2001’de yapılan Anayasa değişikliği ile MGK’daki sivil üye sayısı artırılmış, başbakan yardımcıları ve Adalet Bakanı da kurul üyesi yapılmıştı.
Daha da önemlisi, “MGK’da alınacak kararların Bakanlar Kurulu’nca öncelikle dikkate alınacağı” şeklindeki ifade, “Bakanlar Kurulu’nca değerlendirilir” şeklinde değiştirilmiş, aynı değişiklikle MGK kararlarının “tavsiye” niteliği taşıdığı da vurgulanmıştı...
AK Parti’nin iktidarda bulunduğu 7 Ağustos 2003 tarihinde ise, “MGK Genel Sekreterliği Kanunu”nda çok önemli değişiklikler yapılmıştı...
Söyleyin hele;
Türkiye’yi “demokratikleştirmek ve özgürleştirmek” için çaba gösteren bir Hükümet’in; “Cemaati bitirmek” için plân yapacağına inanır mısınız?..
Taraf gazetesi ve Mehmet Baransu, değil “bavul” açmak, ortaya çıkıp “davul” da çalsalar, artık kimseyi inandıramazlar...
Ama, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün dediği gibi; “4 ay daha fitneye devam edecekler”dir!..
Çünkü, “seçim” var!..
“Fitne’ye devam etsinler de;
Körüklenen bu “fitne ateşi” sonunda kimin elini yakar, nasıl yakar, bunun iyi hesap edilmesi gerekir.
“Mesele dershane değil” dediğimde bana kızan, öfkelenen, telefon üzerine telefon açan “kardeş”ler, “Taraf üzerinden operasyon” yaparak, “kardeşlik hukuku”nu çiğneyenlere niye ses çıkarmaz acaba?..
Ne yani;
9 yıl önce meydana gelen bir olayı ve “yok hükmünde” olan bir kararı yeni mi duydu Taraf?..
Madem “kavga bitsin” istiyorsunuz, bu “kışkırtma” niye?..
Bana; “Kılıcınla Müslümanları doğramaya başladın, farkında mısın?” diyen “kardeş”ler; “uzlaşma” ve “anlaşma”ya yanaşmayıp, ortalığı “fitne denizi”ne çeviren arkadaşlara niye ses çıkarmıyor acaba?..
Başka sorum yok!..
O zamanlar “broşür” dağıttılar mı?
Hükümet’in “dershaneleri dönüştürme” girişimi üzerine harekete geçen “Cemaat mensupları”, ellerinden gelen her “direniş”i gösteriyorlar... Dün de; birçok “çocuk” ve “genç” cami önlerinde “Dershane gerçeği” adlı broşürler dağıtmışlar...
Merak ediyorum, Cemaat, “İmam Hatipler ve Kur’an kursları kapatılıp, başörtüsü yasaklanırken”, cami avlularına gidip “İHL, Kur’an kursları ve başörtüsü gerçeği” diye bir “broşür” dağıttılar mı?..
Merak ediyorum; “Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatılırken”, cami avlularında “RP ve FP gerçeği” adlı broşür dağıttılar mı?..
Merak ediyorum; “Şiir okudu diye Erdoğan’a ceza verilirken” ve daha sonra “AK Parti’ye kapatma dâvâsı” açıldığında, “AK Parti ve Erdoğan gerçeği” adlı bir broşür dağıttılar mı?..
Merak ediyorum; sırf “Filistin’e gıda yardımı” götüren Mavi Marmara gemisi “İsrailli korsanlar” tarafından basılıp, “9 Türk katledildiğinde” cami avlularında “İsrail gerçeği” adlı bir broşür dağıttılar mı?..
“Soru”ların sonu gelmez... Cemaatin “brüşor” dağıtması için, illâ da “menfaatlerine dokunulması” mı gerekiyor?..
yeniakit