Biz İnterneti Sosyalleştiriyoruz...
Yoksa siz hâlâ Facebook kullanmayanlardan mısınız? Youtubedan hiç video izlemedim de diyemezsiniz herhalde. En azından internetten haber okumuşluğunuz vardır. O zaman inkar etmeyin, artık siz de bir sosyal medya insanısınız...
Geçen yılın en acı olaylarından biri 23 Ekim'deki Van depremiydi. 650 kişinin öldüğü, binlerce insanın yaralandığı depremle ilgili son dakika haberleri televizyonlardan önce sosyal medya üzerinden yayıldı. Google, Haiti depremi ve Japonya'daki tsunami felaketinde kullanıma sunduğu 'kişi bulma servisi'ni Van için tekrar etkinleştirdi. Siteye 3 bin 500 kişinin kaydı bırakıldı. Sosyal medyanın hayatın içine ne denli nüfuz ettiğine dünyadan da örnekler var. Mısır, Tunus ve Libya'da iktidarların yıkılmasıyla sonuçlanan 'Arap Baharı' ayaklanmalarında muhaliflerin bilgi kaynağı, Youtube, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya mecralarıydı. ABD'deki ekonomik krizi protesto eden Wall Street aktivistlerinin yardımına koşan da yine başkası değildi. Aslında 2011 yılına damgasını vuran her olayda 'sosyal medya' devredeydi. Vaziyet böyleyken, iletişim dünyasının fenomen hâline gelen bu yeni alanına mercek tutmak istedik.
Sosyal medya deyince akla ilk gelen paylaşım sitesi Facebook. 750 milyon kullanıcısıyla pastadan en büyük dilimi alıyor. 200 milyon abonesiyle Twitter peşinden geliyor (bu sayıların her geçen gün arttığını unutmamak gerek). Sosyal medya sınıfına giren başka birçok site olsa da biz en büyük iki mecra üzerinden insanoğluna ve hayatına etkisi üzerinde duracağız.
Sosyal medyayı önce bir iletişim profesörünün kaleminden anlamaya çalışalım. Ege Üniversitesi'nden Z. Beril Akıncı Vural'a göre kullanıcı tabanlı olmasının yanında kitleleri ve insanları bir araya getiren, arada etkileşimin var olduğu tüm web içeriklerini içine alabilen bir kavram sosyal medya. Diyalog kurma yolları açık her türlü haber sitesi, blog, video ve sosyal paylaşım adresleri, sözlükler yukarıdaki tanıma uyan örnekler arasında sayılabilir. Vural, sosyal medyanın tehlike sinyalleri veren bir noktasından bahsediyor. Ona göre, sanal gerçeklik içinde yaşayan kişiler, zamanla gerçek ihtiyaçlarını da buradan karşılamaya çalışıyor. Aynı şekilde bu ortamda yeni bir dünya kurarak özel hayatını sergiliyor. Ama kimi zaman sanal ve gerçek dünya arasındaki sınır belirsizleşiyor. Öyle ki bu dünyada arkadaş bulunuyor, onlarla sosyal ve siyasi düşünce alışverişi oluyor; hatta evlenme gibi ciddi kararlar alınıyor. Çünkü sosyal medya âleminde neredeyse her reel davranışın bir karşılığı var. Misal; arkadaşınla dertleşmek için bir kahve içmeye gitmiyor, Facebook'ta 'çetleşiyorsun'.
Sosyoloji mezunu reklamcı Ömür Dikmen'in ifadesiyle, sosyal medya en kaba tabiriyle, çevremizin dijital ortamdaki tezahürü. Ona göre, sosyal ağlarda yapılan paylaşımların amacı, oluşturulmaya çalışılan imajın çevredekilerce dikkat çekmesine, takdir edilmesine duyulan ihtiyaç. Sosyal medyada yayımlanan içeriklerin sebep olduğu düşünceler, kanaatler, sosyal hayat içerisinde etkileşim ve duygusal alışveriş sürecini oluşturuyor. Dikmen, bu tez üzerinden yola çıkarak sosyal medyanın toplumsal sınıflar üzerinde 'yalnız değilsin, haklısın' duygusu, anlaşılma, destek görme, kenetlenme güdüsüne değiniyor. Kuzey Afrika'daki kitlesel hareketleri örnek gösteriyor.
Sosyoloji profesörü Nilüfer Narlı, sosyal medyanın toplumsal yansımaları üzerine önemli tespitler yapıyor. Ona göre, bu sanal sosyallik, 30-40 yıl önceki komşuluk, arkadaşlık ilişkilerini farklı bir formatta kurmayı sağlıyor. Eskiden eve, mahalleye girerken insanlar birbiriyle konuşur, yüzyüze ilişkilerini devam ettirirdi. Fakat büyük kentlerde, yüksek binalarda yaşamaya başladıktan sonra çevreyle irtibat kesildi. Önceleri telefon ve e-mail kullanıldı. Sonra Facebook'la yaygınlaşan sosyal medya çılgınlığı geldi. Facebook'ta arkadaşlar birbirinin fotoğraflarını, videolarını görebiliyor. Tıpkı bir komşunun hâlini hatrını sorar gibi, selam verip sohbet edebiliyor. Üstelik sosyal medyada kullanılan dil eskisi gibi resmî değil, günlük konuşma tarzında.
Netfork Sosyal Medya Ajansı Genel Müdürü Emre Aydoğdu da, sosyal medyanın bu samimi dilinin reklam dünyasında bir devrim niteliği taşıdığını düşünüyor. Bu, tüketici nezdinde mesajın etki gücünü artıran niteliklerden biri. Ayrıca sosyal medyada haberleşmeler anlık. Evet, beş duyuya hitap etmiyor; ama fiziki birliklikteliklerin giderek azaldığı bir toplumda video veya fotoğraf görüntüsü ile insanlar yazışıyor, konuşuyor.
Sosyolojide çok arkadaşı, çevresi olmak 'sosyal kapital' diye tanımlanıyor. Bir zamanlar birini tanımlarken 'arkadaş çevresi geniştir' gibi ifadeler kullanılırdı. Bu, 'ihtiyaç duyarsanız sorununuzu çözebilir, iş bitirebilir' anlamına gelirdi. İnsanlar artık sosyal kapitalinin büyüklüğünü Facebook'taki arkadaşlarının sayısıyla ispatlıyor. Geçmişte insanlar sokakta buluşur kim ne yapmış, ne giymiş diye merak ederdi. Nilüfer Narlı, sosyal medyadaki iletişimi eskide kalan bu etkinliğe benzetiyor.
Yazar Joel de Rosnay'ın iddiasına göre, 21. yüzyıl artık medyanın kitlesi değil, kitlelerin medyası olacak. Tabii bu yaklaşımı mübalağalı bulan düşünürler yok değil. ABD'de yaşayan Rus entelektüel Evgeny Morozov, 'Net Yanılsaması: İnternet Özgürlüğünün Karanlık Yüzü' adlı kitabında internet özgürlüğünün insan haklarına olumlu etkiler yaptığına dair delil olmadığını savunuyor. Bununla bağlantılı olarak da baskıcı rejimlerde yaşayan insanların sosyal medya yoluyla özgürleşebileceğini 'içi boş fantazi' olarak yorumluyor. 2008 Moldova, 2009 İran protestolarını yakından takip eden Morozov'a göre, bu ülkelerde devlet sosyal medyanın imkânlarını kullanarak kimin kiminle nasıl bir ilişki içinde neler planladığını tespit edip önlem alıyor. Örneğin polis, Flickr ve Youtube videolarını kullanarak protestocuları bulup tutukluyor. Kaldı ki, İran örneğinde olduğu gibi protestolara muhatap olan devlet güçlü ise sosyal medya hiçbir işe yaramayabiliyor. İnternetin otoriter rejimlerde sadece pozitif etkisi olacağı yönündeki inancı 'dijital oryantalizm' şeklinde niteliyor Morozov.
"Sosyal medyada muhalefet olur mu?" sorusuna kuşkuyla bakanların dahi aslında şüphe duyamayacakları bir gelişmeden söz ediliyor. O da devletler için, internet genelinde sosyal medya özelinde, bu mecranın 'kamu güvenliği' açısından giderek tehlike arz etmeye başlaması. Kanun düzenlemelerinin kaçınılmaz göründüğü ortak kabul; ama mesele o kadar da iç karartıcı değil. Uzun yıllar Polis Akademisi'nde dersler veren Doç. Dr. Önder Aytaç, sosyal medyanın kamu düzenini koruyan olumlu yönlerinden bahsediyor. Emniyet'in istihbarat birimlerinde sosyal medya konusunda uzman kişilerin, toplanan bilgilerin yüzde 20'sine yakınını buradan sağladığını anlatıyor. Öte yandan 'iyiyle kötünün savaşı yaşanıyor' şeklinde değerlendirdiği günümüz dünyasında kötülüklerin saklı kalmasının güçleştiğini düşünüyor. Aytaç'a göre, bu meselede sosyal medyanın işlevi tartışılmaz. Örneğin Beyoğlu'nun arka sokaklarında toplum düzenini bozacak bir olay yaşandı. Buna tanık olan kişi cep telefonu kamerasıyla olan biteni çekip milyonların ve muhatapların paylaşımına sunabiliyor.
Niyetimiz sadece sosyal medyanın iyi ve kötü yönlerini ortaya koymak değil. Son yılların en popüler sistemini biraz olsun anlamak istiyoruz. Ama konuştuğumuz uzmanlara negatif etkilerini sormadan da edemedik. Uzun yıllar Amerika'da yaşayan Twitter röportajlarıyla tanıdığımız gazeteci Hıdır Geviş'e göre, sosyal medyanın problemli bir yanı var; son derece 'manipülatif' oluşu. Ama 'hız'la beslenen bir mecra, manipülasyon ve bilginin gerçeğini de bünyesinde barındırıyor. 'Bağımlılık' sosyal medyada tartışmalı başka bir konu. Geviş, Twitter'ı sıkı takip ettiği için biraz rahatsız.
Sosyolog Narlı'nın "Dünyadaki bütün iletişim araçları iyi insanların olduğu kadar kötü insanların da elinde." cümlesi meseleyi basitçe anlatıyor aslında. Özellikle çocukların, sosyal medyada görüştükleri insanlar ailelerince kontrol edilmeli. Çocuk pornosu, cinsel istismara yol açan içerikler sosyal medya aracılığıyla yaygınlaşabiliyor. Yasak koymak çözüm değil tabii. Aile, çocuğun hesabını takip etmeli.
Türkiye'den çıkmış küresel vizyonlu paylaşım sitesi Sipesifik'in kurucusu Ertuğrul Fındık, sosyal medyanın 'mantıksal hackerlık' yapmaya çok uygun bir sistem olduğunu söylüyor. Mesela, siyasetçilerin politika hayatını bitirecek derecede gücü elinde barındırdığına inanıyor.
Sosyal medya, asosyal insan!
Türkiye'nin sosyal medyayla ilişkisinde anahtar kelime 'merak'. Kendini tanıtmak, başkalarını tanımak. Arkadaş listeleri, tanınmayı bekleyen isimlerle dolu ama ne ironiktir ki, sosyal ağlar üzerinden dönüp dolaşıp yine yakın çevreyle irtibat kuruluyor. Danah Boyd ve Nicole Ellison isimli iki akademisyen yayımladıkları bir makalede bu yorumu destekliyor. Facebook ve LinkedIn gibi sosyal ağlar üzerinde kurulan arkadaşlık bağlarının çoğu kullanıcıların gerçek yahut sosyal hayatta tanıştıkları ve bağlantıda oldukları kişiler. Yani sosyal medyanın, onu çok sevenlerin iddia ettiği gibi sosyalleşmeye katkı sağladığı pek söylenenmez. Ama aksini iddia etmek için henüz bir delil yok. Ertuğrul Fındık, sosyal medyanın asosyalleştirdiğine ya da sosyalleştirdiğine inanmak istemiyor. Ona göre, genelleme yapılamaz. Kendini sıkı bir sosyal medya kullanıcısı olarak tanımlasa da sosyal hayatın bir cumartesi günü Atpazarı'nda arkadaşlarıyla çay içmek, otobüse binmek, sokak gezmek gibi fiziki eylemlerden bağımsız olamayacağını düşünüyor.
Nilüfer Narlı da dengesi kurulabildiği sürece sosyal medyanın asosyalleştirdiğine inanmıyor. Sosyal medya üzerinde kişi hobilerini, fikirlerini paylaşabileceği insanlarla karşılaşıyor. Aksine sosyal medya kent hayatına sıkışıp kalan, işlerin yoğunluğundan, trafikten ötürü sosyalleşemeyenler için yeni bir alan. Bunun yanında haber almak daha hızlı. Sosyal medya sayesinde herkes küresel bir insana dönüşüyor.
İnsanın küreselleşmesi de herkesi hoşnut eden bir gelişme değil elbette. Sosyal medyada ismine sıkça rastladığımız AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar, bu sistem bütününü yemeğin tuzuna benzetiyor. Kıvamındaysa tat verir, çok serpilirse tadını kaçırır. Ve sosyal medya beş duyuya hitap etmediği için fiziki sosyallikle boy ölçüşemez.
Kirli siyasetçi korkuyor
Ünüvar, sosyal medyada seçmenle birebir iletişim kurabildiği için çok mutlu. Bu alanın etki mekanizmasına inanıyor ve daha çok siyasiyi sosyal medyaya davet ediyor. Ünüvar'ın sosyal medyada dikkat ettiği bir boyut var. Hiçbir şeyin kaybolmadığı internet havuzunda insan, bir şey paylaşmadan önce düşünmeli. Çünkü bireysel veya toplumsal tarihinize hiç silinmeyecek bir kayıt düşüyorsunuz. Önder Aytaç ise kirli siyasetçinin sosyal medyadan kaçtığını ifade ediyor. Ona göre, eğer politikacı hakkında şaibe varsa, biri onun bir yanlışını görmüşse sosyal medyada açığa çıkarabiliyor. Ve tekrar aynı sosyal ağa girme ihtimali ortadan kalkıyor. Bu sebeple kişisel zaaflarından dolayı girmek istemeyen çok siyasetçi var.
New York Times, kâğıdın romantikliğinden ödün vermeden sosyal medyanın fırsatlarını yakalamış bir kuruluş. Gazeteci Alper Görmüş 2010 yılında bir makalesinde o seneyi konvansiyonel medyanın öldüğü sene olarak ilan etse de, kimilerine göre bu tartışmalı meselede 'teknolojik gelişmelere adaptasyon' başka bir çözüm. Önder Aytaç da Görmüş'le aynı fikirde. Ona göre önceden bir konu haber olabilmesi için ana akım medyada değerlendirilmeliydi. Şimdi sosyal medyada insanlar, kendilerine göre gerçek gördükleri her şeyi paylaşıyor. Aytaç, Batman'da dört genç kadının ölümüyle sonuçlanan terör saldırısından sonra Twitter'dan kendisine ulaşan olayın tanıklarının ağzından makaleler yazmış. Hem de ilk kez dillendirilen bilgiler ışığında. Öldürülenlerin çocukluk arkadaşları fotoğraflı kanıtlarla ona ulaşmış, civardaki apartman sakinleri elektronik posta atmış.
Hıdır Geviş, sosyal medyayı, geleneksel medyanın kompleksli yapısını kıran bir sistem olarak görüyor. Ona göre, gazeteciler kendine hayran, dışarıya kapalı. Başka fikirlerden etkileniyor ama belli etmiyor. Sosyal medyada kaynaklara ulaşır, bilgiyi toplar ve derleyip haberleştirebilirsiniz. Sosyal medyada kaynakların kendisi artık gazeteci. Okuyucunun tercümana ihtiyacı yok. Geviş, Twitter üzerinden oyuncu, parti lideri, siyaset adamı titrine sahip 50'den fazla kişiyle röportaj yaptı. "Sosyal medya sayesinde kendi editörlüğünüzü, küratörlüğünüz ve yayın yönetmenliğinizi yapıyorsunuz. Takip ettiğiniz insanlar muhabirleriniz gibi. Bir nevi kendi gazetenizi okuyorsunuz." diyor.
Önder Aytaç, 'dinozor' olarak tanımladığı teknolojik gelişmelerden bağımsız habercilikle uğraşanların kaybetmeye mahkûm olduğunu iddia ediyor. Ertuğrul Fındık, "Eskiden büyük gazeteci olmanın yolu büyük bir gazetede yazmaktı. Şimdi Twitter'da yazması yeterli!" diyor ve Twitter'da 60 binden fazla takipçisi olan Beyinsiz Adam fenomenini örnek gösteriyor. "Sıla'nın kafa nereye ben oraya felsefesini benimsedim, yerimden kıpırdayamıyorum." "Okulların açıldığı gün trafik oluyorsa okulları o gün tatil edersin biter, bunu da mı düşünemiyorlar?" gibi esprili yorumlarıyla tanınan Hakim Türkmen (Beyinsiz Adam) 30 yaşında ve siyaset bilimi mezunu. Senaristlik yapıyor, tek kişilik şovlar sergiliyor. 5-6 ay önce bir arkadaşının tavsiyesiyle hesap açmış. Türkmen, "Normalde adamakıllı bir yazı yazmadan önce kalemi kâğıdı, çayı kahveyi hazırlayıp sessiz bir ortam ararken, Twitter'da yazmak için iki parmak yeterli." diyor. İronik ve absürt yorumlarının bu kadar ses getireceğini hiç tahmin etmemiş. "Gerçekten beyinsizmişsin!" en çok aldığı tepkilerin başında. Onu takip edenler aynı zamanda çok da merak ediyor. Ama basit bir Google taraması yeterli kim olduğunu anlamak için. Türkmen "Batman gibi öyle köşe bucak saklanmıyoruz, delikanlı adamız biz." diyor. Sadece eğlenmek için yazdığı Beyinsiz Adam'dan sonra işten yana kısmeti de açılmış. Şu an devam eden bir komedi dizisinin senaryosuna destek veriyor. Bir gazetede, Beyinsiz Adam tiplemesiyle güncel mevzular üzerinde yazılar yazmaya başlayacak.
Sosyal ağ kullanıcıları ailesine düşkün
Anderson Analytics tarafından yapılan bir araştırma sosyal ağ kullanıcılarının ilgi alanlarını, alışveriş tercihlerini, tüketim alışkanlıklarını değerlendirerek kişilikleriyle ilgili çözümlemeler sunuyor. Ortalama bir ağ kullanıcısı siteye haftada en az beş gün giriyor, siteyi günde en az dört defa kontrol ediyor ve siteye girdiğinde bir saatten az durmuyor. Kullanıcıların yüzde 9'u sosyal ağları bütün gün açık bulunduruyor ve her an yenilikleri takip ediyor. 5.000 kişinin katıldığı ankete göre her sosyal ağın kullanıcı özellikleri farklı:
Facebookçular Üyelerin diğer sitelerin üyelerine kıyasla yüzde 40'tan fazlasının evli, yüzde 80'den fazlasının beyaz tenli olması muhtemel. Ortalamada en yüksek gelir seviyesine 61.000 dolarlık gelir ile Facebook kullanıcıları sahip. Yüzde 59'u son altı ay içinde site alışkanlıklarını artırdı ve gün içinde daha fazla vakit harcıyor. Son zamanlardaki yaşlanma tartışmalarına da bu çalışma bir son nokta koyuyor. Yaşlılar tarafından daha çok tercih ediliyor ve siteye üye olanların yüzde 75'i aktif kullanımda kalıyor.
Twittercılar Twitter kullanıcıları üstün kullanıcı kimliğine ve girişimci ruha sahip. Yani tüm konulara herhangi bir ağın üyelerinden daha fazla ilgi gösteriyor. Online alışverişi en çok onlar gerçekleştiriyor. Twitter'daki mesaj trafiğinin yarısı, kullanıcıların sadece yüzde 0,05'lik kısmı tarafından oluşturuluyor. Çalıştıkları kurumu, kendi işlerini, ürettiklerini çevrelerine tanıtmak adına insanlar Twitter'a başvuruyor. Yazdıkları blogları, üzerinde çalıştığı konuları Twitter'a yazan kullanıcılar hoşnut kalmadıkları durumları eleştirmeyi ihmal etmiyor. Belirtilmesi gerekenlerden biri de Twitter üyelerinin yüzde 31'inin günlük kahvelerini online alması. Twittercılar çalışanlar arasında en çok yarı zamanlı çalışan kişiler. Ortalama gelirleri ise 58.000 dolar ve Twitter üzerinde ortalama 28 kişi tarafından izleniyorlar. Tam olarak siteye bağımlı hâle gelmiş değiller ve üyelerinin yüzde 43'ünün belirttiğine göre günlük hayatta Twitter olmasa büyük eksiklik hissetmezler.
MySpaceciler En genç kullanıcı profili MySpace ile karşımıza çıkıyor. Eğlence düşkünü ve sıkıldıkları bir durumda hemen kaçan MySpace kullanıcıları son zamanlarda sitelerine gittikçe daha az giriyor. Hâlen 67 milyon üyesi bulunan MySpace kötü bir zaman geçiriyor. Kalan üyeleri hâlen eğlendiğini belirtse de kayıtlı üyelerin cevapları korkutucu. Siteye üye olma sebepleri arasında 'eğlence' diyenlerin oranı hayli büyük ve eğlendirici içeriğe sahip olmayan bir konuyu tamamen göz ardı etmeye meyilliler. MySpace kullanıcılarının çoğu fiziksel aktivitelere az katılıyor ve spor yapmıyor. En düşük gelirli profile sahipler; ortalama 44.000 dolar. Bunun yanında azınlıklarca daha fazla tercih ediliyor. Kullanıcıların yüzde 23'ü öğrenci, yüzde 60'ı bekâr ve yalnız.
Linkedlnciler LinkedIncilerin her şeyinin iş olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Kullanıcılarının çoğunun erkek olduğu tek sosyal ağ olarak da ön plana çıkıyor. Buna karşın en yüksek gelir ortalaması da bu sitede: 89.000 dolar. Kullanıcıların siteye katılmaktaki ilk amaçları iş ile ilgili. İş arkadaşları ya da bağlantılarını bir arada koordine etmek amacıyla siteye katılan kullanıcılar, sitenin imkânlarını en çok yeni eleman alımları için kullanıyor. Kullanıcılar daha çok haber okumak, çalışma imkânları ile ilgili bilgi almak için orada. Spor ve politikaya ilgililer. Diğer ağ üyelerinin aksine boş zamanlarını daha çok vücut salonu, spa, yoga, golf, tenis gibi faaliyetlerde geçiriyor. Ayrıca oyun cihazları dışında diğer tüm ağ kullanıcılarının ortalamasının toplamından daha çok dijital ve elektronik cihaza sahipler.
aksiyon