Abdurrahman Dilipak
Briç oynar mısınız?
Ankara"dan arayan bir arkadaş, bazı yargı mensupları, avukatlar ve eşlerinin kumar oynadıkları salonlardan söz etti.. Aslında kumar deyince olmuyor, briç partileri düzenliyorlarmış.. Briç partisi deyince işin rengi değişiyor.. Bazı paşalar ve eşleri de katılıyorlarmış bu partilere..
Briçten hiç anlamam. Wikipedia"ya baktım: "Briç, 52 kartlık standart iskambil destesiyle oynanan bir iskambil oyunudur. Turnuva brici versiyonu, şansın etkisini en aza indirmesi ve zihni yetenekleri bilemesi nedeniyle diğer iskambil oyunlarından ziyade, çoğunlukla satranca benzetilir. Zekanın etkisi olduğu iki iskambil oyunundan biridir. (diğeri blöf)".
Başka bilgiler de var.. Eskiden bazı çevrelerde "Briç" yerine "Hidiv" denilmesinden yola çıkılarak Türk kökenli bir oyun olduğu iddia edilse de aslında İngiliz"lerin Whist isimli oyunundan evrimleşerek bugünkü haline gelmiştir. Oyunun Türk kökenli olmasına dair bir başka iddia da "briç" kelimesinin Türkçe "bir-üç" ifadesinden bozulma olduğu varsayımına dayanır. "Bir-üç" ifadesinin kökeni olarak ise oyun sırasında üç elin kapalı, bir elin açık olması şeklinde bir yorum getirilmektedir. Ancak önceki iddia gibi bu iddia da asılsızdır. Bir başka iddia ise, 1910"lu yıllarda İngiliz subayların, bugünkü Galata Köprüsü altındaki kahvehanelerde oynadıkları bu oyuna "Bridge" adını koymalarıdır. Bu iddianın da yersiz olma ihtimali büyüktür. Bugün en yaygın oynanan biçimi olan "Kontrat Briç" versiyonunun kuralları 1920"lerde Amerikalı işadamı Harold Vanderbilt tarafından oluşturulmuştur. 1920 ve 1930"lu yıllarda Ely Culbertson ve 1940 ve 1950"li yıllarda da Charles Goren yazdıkları kitaplar ve katıldıkları radyo ve televizyon programları aracılığıyla bu oyunu popülerleştirmişlerdir. Türkiye"ye Fransa yoluyla girmiştir. Bu nedenle Türkiye"de briçle ilgili deyimlerin Fransızca"sının kullanılması gelenektir.
Bizim Ergenekoncuların briç partilerine ilgilerinin arkasında bu ulusalcı yorumların etkisi var mı bilmem. Belki de masada kağıtları kararken başka şeyler konuşuyor, başka "köprüler" kuruyorlardır.. Ergenekoncuların partilerinde oyunun taraflarından biri değil, genellikle masada olmayan birileri kaybediyordur herhalde..
Bu oyunlardan hiç anlamadığım için bu mekanın isimlerine yabancıyım.. Emekli paşalar, gazeteciler, yargıçlar, politikacılar, eşleri bu oyuna bayılıyorlarmış..
Ankaralı bir arkadaş, "Bu oyunları nerede oynadıkları belli. Kapısında bekle, bak tanıdık insanlar göreceksin" diyor.. Aynı davanın hakimi ve avukatı.. Ya da eşleri. Bazı gazeteciler..
Yani henüz Briç çetesine sıra gelmedi anlaşılan..
Daha uyuşturucu partileri, sauna partileri..
Bu arada "haber"den haberiniz var sanırım.. İsviçre bankalarındaki 60 milyar dolar yakın takibe alındı.. Bizim birçok iş adamı, bürokrat, politikacı, gazetecinin hesabı İsviçre"de.
Zaten "kara para" bahanesi ile bir kısmının hesabı bloke edilmişti. Şimdi Almanya bu hesapların dökümünü istiyor.. Almanya"daki birçok kişi ve kuruluşun canı fena yanacak gibi..
Çünkü bizimkiler, Türkiye adresi ile İsviçre"de hesap açmıyorlardı. Almanya"da ya da off-shorelerde ofis açıp oranın üzerinden hesap açıyorlardı.. Şimdi bu hesaplar ABD, İngiltere ve Almanya"dan sonra Türkiye"nin de takibine girdi..
Daha önce Amerikan bankalarındaki paralara doğrudan el konularak, ya da borsa oyunu ile boşaltılmıştı.. İsviçre"deki hesapların bir kısmı, Özal zamanında hayali ihracat operasyonu ile bir şekilde Türkiye"ye getirilmişti. Daha doğrusu bir kara para aklama operasyonu idi o iş..
Bakalım İsviçre"deki milyarlarca dolardan Ankara"nın payına düşen ne olacak?..
IMF kapısında beklemektense, hortumlanan paramıza sahip çıkmak daha akıllıca bir yol..
Almanya, hesap sahiplerinin dişlerini sökecek. Tabii bu işte kim erken davranır ve İsviçrelilerle anlaşırsa, onlar kârlı çıkacak..
İçerideki kara para, bir şekilde yurt dışına çıkartılıyor, ama artık tek kapı İsviçre değil.. Bir ara Dubai yükseldi.. Ama şimdi para babaları gidecek yer bulamayınca ve borsalarda da büyük kayıplar yaşanınca araziye yöneldiler. Yatırım yapacak yer arıyorlar. En cazip ülke de Türkiye.
Aslında kalabalık bir şehirde yalıtılmış bir şekilde yaşıyoruz. Kimi meyhaneden çıkmıyor, kimi meyhaneye gitmiyor. Yani ben mesela, nerede, ne zaman, nasıl Alev Coşkun"la karşılaşıp da Cumhuriyeti konuşacağım ki. Belki bir televizyon programında karşı karşıya gelecek ve birbirimize laf yetiştirmeye çalışacağız.. Hani belki o bana Güven Erkaya"nın eşinin benim yazımdan nasıl etkilendiğini anlatacak, ben de ne demek istediğimi. Şevket Çizmeci"nin bu davaya nasıl müdahil olduğunu filan.. Belki Kayhan Duran"ın bu kararı nasıl verdiğini öğreneceğim. Ama bu saatten sonra briç öğrenmeye hiç niyetim yok..
Mesela Atilla Coşkun ile 28 Şubat öncesi, iyi bir diyaloğumuz vardı..
Ama bu mümkün değil.. Farklı dünyalarda yaşıyoruz.. Onlar cami avlusuna gitmiyor, biz de meyhaneye.. Ama bir sanat, kültür ortamı olamaz mı? O bile yok..
Bu Salı Ergenekon davasından, pardon Erkaya davası ile ilgili olarak yine evimin satışı var da birden aklıma geldi..
Hani, Bilal Kartal"ı, Ülkü Aydın"ı filan bir yerde görsem, soracağım o kararları nasıl verdiler diye..
Bu arada İlhan Selçuk yine hastalanmış. Koç/Amerikan Hastanesi"ne kaldırılmış..
Küçük bir not daha.. Florya tesislerinin yanına TOKİ"nin toplu konut yapmasına karşı çıkanlara duyurulur. Koç, Perşembe Pazarı"ndan sonra o bölgeden de ev ve arsa alımları yapıyormuş..
Bu arada yurt dışında parası olanların bazıları da paralarını getirip Şile tarafından, Muğla taraflarından 2B arsası almaya çalışıyorlarmış. Kimi de, kara para ve derin ilişkiler içindeki kimilerini korkutup, "sıra sana geldi" diye, tesislerini ucuz satmaya zorluyorlarmış.. Duyurulur..
Çağdaş kadınların biz eskiden konken partisinde buluştuklarını sanıyorduk, nereden çıktı şimdi bu briç partileri?.
Bizimkilere gelince, kağıda bulaşmayın, zar atmayın, satranca devam.
Almayın mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!
Selam ve dua ile..
Vakit