Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Bu mantıkla mı devlet yönetmeye talip, bu ‘muhalefet lideri’

Bazı politikacıların illâ da bizim istediğimiz gibi düşünmesini isteyemeyiz. Ama onlar da, karşılarındaki herkesi kör sanmasınlar. 

Ana Muhalefet Lideri sıfatıyla elbette sözleri önemli sayılması gereken kişinin ve adamlarının Suriye konusunda sürekli, gözlerimizin içine baka baka, sadece yanlış değil, çok tehlikeli şeyler söylemesi karşısında ‘Hadi canım sen dee!’ demek yetmiyor. 

Ona ve adamlarına sorarsanız, Suriye Buhranı’nı çıkaran, Türkiye’dir. Yıllardır aynı lafları tekrarlıyorlar; hattâ, PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG için, ‘Türkiye’ye niye saldırsın ki!’ diyebilecek kadar da saflık görüntüsü vererek. Amerikan emperyalizminin NATO’da müttefik olduğu Türkiye’ye parasıyla bile vermediği silahları, o terör örgütüne onbinlerce TIR dolusu halinde verdiğini bile görmek istemiyor; ‘Türkiye’nin Suriye’de terör örgütlerine silah verdiği’ iddiasını tekrarlıyor. 

‘Terörist ve özgürlük savaşçısı?!.’ 

Bu sıfatları açık ki, emperial güç odakları belirliyor. 

Halbuki, ideolojik veya siyasî hedeflerini gerçekleştirmek için, sivil halk kitlelerini korkutarak, sindirerek, çaresiz duruma düşürerek, ‘Verelim de şerrlerinden kurtulalım’ demek noktasına getiren her hareket, hangi iddiayı taşırsa taşısın, terör hareketidir; nokta! 

***

İstiklâl sahibi/ bağımsız devletler başkalarının insaf ve merhametiyle ayakta durmazlar. O şekilde duranlar varsa, onlar piyon veyakukla devletlerdir. Ki, hele de bölgemizde bunlardan pek çok. Osmanlı’nın çökertilmesinden sonra ortaya çıkarılan sun’î ülkelerin başındaki rejimlerin hangisi böyle değildir? 

Siz müstakil, bağımsız devlet değilseniz; efendileriniz sizi işlerine geldiğinde, canavarların önüne bile atabilirler. Kendi irade ve mücadele gücüyle ortaya çıkmayanların âkıbeti, uşaklıktır. 

***

Türkiye, ‘Suriye Buhranı’na, askerî açıdan en geç ve en temkinli olarak katılan devlet olmuştur ve hattâ denilebilir ki, geç bile kalmıştır. Sadece emperial güç odakları değil, bazı bölge ülkeleri de bu coğrafyanın üzerine üşüşürken, bu yangın yeriyle 910 km. ortak sınırı ve 400 yıllık bir birlikte yaşanmışlık tarihi olan bir Türkiye’nin eli böğründe seyirci kalması düşünülemezdi. 

***

Bakınız, 3 gün evvel, İran lideri Seyyid Ali Khameneî, iki yanına İran’ın esrarengiz generallerinden Qaasım Süleymanî ve Lübnan’daki Hizbullah örgütünün liderini alıp fotoğraf çektirirken yaptığı konuşmada, ‘Evinde oturup, düşmanın saldırmasını beklemenin zavallılığı’nı anlatıyor ve kendilerine bağlı güçlerin, ferâ-merz / sınır ötelerindeki geniş coğrafyanın her tarafını gözetleme altında tuttuklarını ve bu uyanıklığın sürdürülmesi gerektiğini hatırlatıyor; İran içinde yükselen ‘Ne Lübnan, ne Gazze!’ diyenleri eleştiriyordu. (Ki, İran’da son zamanlarda yükselen protestolarda, ‘Ne Yemen, ne Suriye!’ sloganlarının da haykırıldığını hatırlayalım.)

***

NOT: Ana Muhalefet’in son zamanlarda barış güvercini maskesi takınan lideri, milletin aslî değerlerine bodoslama saldırmanın bir fayda getirmeyeceğini anlamış olmalı ki, önceki gün Adana’da ‘Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsünü Türkiye’nin en temel meselesi haline getirdik. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, imkânını sağlıyor muyuz? Onu düşünmeliydik’ demiş. Eski Gen. Başkanlarından İlker Başbuğ da nice tehdit ve engellemelere rağmen müşküller atlatıldıktan sonra, ‘Biz Atatürk devrimlerini askerî yolla kabul ettirmeye çalıştık, bu yanlıştı’ demişti. 

Ana Muhalefet liderinin, açıklamalarının hedefi ne olursa olsun, milletin temel değerleri karşısında eğilmiştir. İnşaallah, hayırlı olur. Ama bu ana muhalefet lideri, ‘kendi ideolojik çizgilerinden bir milim bile sapmadıkları’nı söylemeyi ihmal etmiyor, eski liderlerine bağlılığını da tekrarlıyor. 

Bu nokta unutulmamalı. Yoksa, birBalkan türküsündeki,‘A be bu yerlerde bir-iki cur’e ile aklın alırlar başından kişinin’ durum tekrarlanmış olur. 

Bu yazı toplam 965 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar