Bu Zillet, Bu Hakaret Hep Bizim Yüzümüzden...
Bu Zillet, Bu Hakaret Hep Bizim Yüzümüzden...
Müslümanlar... Müslümanlar!.. Başınıza gelenler hep kendiniz yüzünden...Bizi bu hale Masonlar, dinsizler, hainler getirdi demeyin sakın. Kendimiz ettik, kendimiz bulduk...
Muhafazakâr bir derneğin kongresine mini etekli, göğüsleri bağırları çok açık, çok seksî tavırlı ve kıyafetli iki kadın gazeteci gelseler, dernek idarecileri onları salona sokmasalar, ne olur?.. Ne olacak, bilcümle ilerici, çağdaş, lâikçi kesimde dehşetli bir protesto fırtınası kopar.
İstanbul"da bir üniversitenin ilmî toplantısına katılan başörtülü iki kadın doktor salondan atılınca ne oldu?.. İslâmî kesimde birkaç cılız inilti, o kadar.
Çanakkale"ye Sakarya"dan bir grup avukat, aileleriyle birlikte gelmişler. Daha önce üniversite pansiyonunda yer ayırtmışlarmış. Gece pansiyona gitmişler, içeriye alınmamışlar. Çoluk çocuk sokakta kalmışlar. Neymiş efendim, avukatların eşlerinden ikisi mi, üçü mü başörtülüymüş. Zavallı çocuklar, hanımlar, aileler gece perişan olmuşlar. Bir rezillik, bir rüsvaylık ki sormayın...
Müslümanlar buna karşı ne yapacak?.. Yine birkaç cılız inilti... Sonra mesele kapanacak.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya...
Yukarıda anlattığım rezalet İngiltere"de, Norveç"te, Avusturya"da yaşanır mıydı? Kesinlikle!.. Böyle kepazelikler bize mahsustur ve bunların sorumlusu hep biziz.
Çünkü insanlık haklarımızı koruyamıyoruz.
Çünkü (yasal sınırlar içinde) etkili protesto yapamıyoruz.
Çünkü, dinimize ve mukaddesatımıza hakaret eden medya organlarını boykot etmiyoruz.
Çünkü cılız tepkilerimiz hiç kimseyi korkutmuyor.
Çünkü birlikte hareket edemiyoruz.
Çünkü esarete, zillete gönüllü olarak baş eğmişiz.
Bütün bunlar hep bizim yüzümüzden...
Bir Pembe"nin Hatıra Defterinden Bir Sayfa
Hotel Potansiyel"in roof restoranında nefis yemeklerimizi yedik, kahvelerimizi içiyoruz. Aaa bir de ne görelim!.. Son yirmi sene içinde süper zengin olan gerici bir aile de buraya, çağdaşlığın bu sarp kalesine yemeğe gelmemiş mi? Anne kapalıydı, kız açıktı. Onları görünce üzüntüden kahr oldum...
Geçenlerde Kadıköy"de malum pastanede kup griye yiyordum. Orada da başörtülü genç kızlar vardı. Bunlar işi artık çok azıttılar.
Kayseri"ye bir iş için gitmiştim. Gözlerime inanamadım. Yeşil sermaye almış başını gidiyor. Gece gündüz çalışıyorlar. İş, namaz, para kazanmak... Bunların başka bir bildiği yok mudur? Koskoca şehirde doğru dürüst rakı şarap içilecek bir restoran yok. Eyvah eyvah ülke ve ilkeler elden gidiyor...
Nemoşlar, Kekoşlar, Rajişler üç lüks jeep ile hep birlikte Belgrat ormanlarına biraz hava almaya gitmiştik. Piknik yapan bir grubu yerlere serili hasırlar üzerinde cemaatle namaz kılarken gördük. Neşemiz kaçtı. Gericiliğin bu kadarına pes doğrusu. Bu kaşıntı herifler ve karılar kendilerini ne sanıyorlar. Demokrasinin de bir sınırı var...
İngilizce"den Önce Türkçe Kurslarına Gitmeliyiz!..
Biz Türkiyeliler, çocuklarımıza yabancı dil öğretmek için çırpınıyor, bu uğurda avuç avuç para harcıyoruz. Aslında yediden yetmişe kadar edebî, zengin, güzel Türkçe öğrenmek için çalışsak daha iyi olur.
İngilizce öğrenmek isteyenlere söylüyorum: Anadilinizi iyi bilmezseniz, yabancı bir lisanı iyi derecede öğrenemezsiniz.
Sivil kuruluşlar, vakıflar, dernekler, cemaatler Edebî Türkçe dershaneleri açmalıdır. Bu dershaneler paralı olmalıdır. İngilizce"yi bedavaya mı öğretiyorlar?
Bu dershanelere ehliyetli, liyakatli, yüksek kültürlü, medenî/şehirli öğretmenler bulunmalıdır.
İyi Türkçe bilmek için mutlaka Osmanlıca bilmek gerekir.
Fuzulî Divanı"nı, Osmanlıca metninden kolayca okuyamayan, okuduğunun mânâsını anlayamayan, bu kıraatten zevk ve haz alamayan kimseye ben okur-yazar Türkiyeli demem.
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamazmış... Türkçe konusundaki eksikliklerimizi bilelim ve telâfi çarelerini araştıralım.
Edebî kültür dilini yitiren bir toplum dejenere olur.
1928"den önce basılmış Türkçe kitapları okuyamayan kişi, kendine okur-yazar demesin.
Ahmed Cevdet Paşa, meşhur Tarihini (Tarih-i Cevdet) yazalı bir buçuk asır geçti. Bugün o değerli tarih kitabını (Cevdet Paşa bizim İbn Haldun"umuzdur) orijinal metninden kaç kişi okuyabiliyor?
Lisan bakımından öyle zavallı hale düştük ki, bugünkü nesiller Hüseyin Rahmi"nin romanlarının bile orijinal metnini okuyup anlayamıyor.
Üçyüz kelimelik günlük konuşma Türkçesi için mektebe, eğitime lüzum yoktur.
Edebî kültür dilini yitiren bir toplum medenî değil, bedevî toplumdur.
Ne acınacak hallere düşmüşüz ama haberimiz bile yok.
Türkiye İyi İdare Edilseydi İstanbul"un Nüfusu 5 Milyonu Geçmezdi
Cuma namazını Küçük Ayasofya Camii"nde kılacağım. Eve uzak değil ama yorgun olduğum için otomobille gideyim dedim. Trafik sıkışıklığı olmazsa beş dakika sürmez.
Daracık yollarda bir yığın turist otobüsü arasında kalmaz mıyız... İleriye gidemiyorsun, geriye kaçamıyorsun. Bekle babam bekle... Yol açıldı. Cankurtaran kapısından geçtik, sahil yoluna çıktık, Sultanahmet girişinden içeriye girdik. Camiye yaklaştık ki, namaz bitmiş, cemaat boşalıyor.
Burada namaz çok çabuk kıldırılıyor, biraz yukarıdaki Kapıağası Camii"ne yetişelim dedim. Vardığımızda orada da cemaat boşalıyordu.
Sultanahmet"e koştum. Nefes nefese içeriye girdim. Hutbe okunuyormuş. Epey müddet sürdü. Namazı kılabildim...
Sevindirici bir manzara: Cami dolmuştu. İç avluya serilmiş hasırlarda namaz kılabildim.
Başka semtlere karışmam ama İstanbul"un Sultanahmet semtinde trafik berbat. Daracık sokaklar, sürüler halinde turist otobüsleri... Akşam sabah lüks otomobillerde birer kişi seyahat ediyor. Statüleri çok yüksek, çok VİP oldukları için toplu taşıma vasıtalarına binemezler.
Binerlerse ne olur? İncileri mercanları dökülür...
İstanbul iyi idare edilmiyor. Böyle bir trafik keşmekeşi İsveç"te, Norveç"te, Almanya"da olur mu? Kesinlikle olmaz.
82 milyonluk Almanya"nın başkenti Berlin (en uzak ve kenar mahalleriyle) 5 milyon. 60 milyonluk İtalya"nın başkenti Roma 4 milyon. 72 milyonluk Türkiye"nin gerçek başkenti (Ankara anayasal başkenttir) İstanbul 20 milyon. Bu şehrin coğrafyası bu kadar nüfusu kaldırmaz.
Bu nüfus yetmiyormuş gibi yüz binlerce yeni mesken inşa ediliyor. Kimisi her katında dört daire olan 20 katlı bloklar halinde...
Çin"in nüfusu bir milyar 300 bin. Başkenti Pekin 16 milyon...
Zavallı Türkiye, zavallı İstanbul...
Türkiye yakın tarihte iyi idare edilmiş olsaydı, İstanbul"un nüfusu dört-beş milyonu geçmezdi.
Otuz milyon olunca ne yapacağız?
Trafik sıkışıklığı bize kaça mal oluyor biliyor muyuz?
Zaman kaybı... Yakıt israfı... Sinirden, yorgunluktan sağlıkları bozulan milyonlar...
Yeni meskenlerin inşaatı harıl harıl devam ediyor...
milli gazete