Selâhaddin Çakırgil
Bulaç ve diğer kalem erbâbının yargılanmaları üzerine...
Yazar Ali Bulaç, 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’yle ilgili yargılamalar cümlesinden olmak üzere 15 aya yakın bir süredir tutuklu.. Söylendiğine göre, 18 Eylûl günü, ilk kez mahkeme huzuruna çıkacak.. Aynı yargılama çerçevesi etrafında daha başka kalem erbabı da tutuklu bulunuyor. Ki, dünya kamuoyunda, ‘Türkiye’de gazeteciler hapsediliyor..’ şeklindeki yoğun suçlamalar devamlı gündemde..
Önce belirtilmesi gereken nokta herhalde şu olmalıdır: Elbette, her meslek grubunun da kendi misyon ve tabiî fonksiyonunu yerine getirebilmesi için, vazgeçilmez kanunî hareket alanının gerekliliği açıktır, ama, medya mensupları, gazeteciler, kanun önünde ayrıcalığa sahib olmamalıdırlar.
***
Bu vesileyle hatırlamalıyız ki, dünyada başka ülkeleri, fikir ve ifade özgürlüğüne riayet etmedikleri gerekçesiyle en çok suçlayan USA emperyalizminin kendi devlet sırlarını açıkladıkları iddiasıyla bazı medya mensuplarını dünyanın her tarafında nasıl aradığı; WikiLeaks belgelerini yayınladıkları iddiasıyla tutuklanmaya çalışan ve yıllardır Londra’daki Ekvador Elçiliği’ne sığınıp orada yaşayan Julian Assange ve bazı CIA belgelerini açıkladığı için gerekçesiyle 3-4 yıldır Rusya’ya sığınan Edward Snowdenörneğinden de anlaşılabilir. Yani, tencere dipleri misali..
***
Ancaak.. Bir sosyal düzeni temellerinden silah zoruyla değiştirmeyi hedef alan veya silahlı mücadeleyi ve belli bir inanç, ırk, etnisite, ideoloji veya fikrî cereyana bağlı olanları yok etmeyi teşvik eden görüşlerin ‘fikir özgürlüğü’nden söz etmesine itibar edilemeyeceği açıktır. Bunun dışında, insanların eyleme geçmeyen fikir ve eleştirilerini sözlü veya yazılı olarak açıklamaları dolayısiyle hapsetmenin mantığı da yoktur; faydası da.. Celâleddin Rûmî’nin asırlarca önce, ‘Divâne olan aklımdır, ayağıma zencir vurmak niye?’ şeklindeki vecîz ifadesini hatırlayalım.
Lâkin, açıklanan fikir ve görüşlerini hele de bizzat eyleme dönüştürmeye kalkışanların sosyal düzende sebebiyet verdikleri durumlardan dolayı suçlanmaları elbette ayrı bir konudur.
***
Bu görüşler, sırf, 40 yılı aşkın bir süre öncesinden beri âşinalık ve hattâ dostluğum olan Ali Bulaç için değil, herkes için de geçerlidir. Ve, tevkif / tutukluluk durumunun cezalandırmaya dönüştürülmesi de büyük yanlıştır. Ayrıca, hele de ülke çapındaki hâkim ve savcıların neredeyse yüzde 40’ının (12 bin yargıç ve savcıdan 5 bin kadarının) 15 Temmuz Hıyaneti’nden sonra meslekten atıldığı bir yargı mekanizmasının bir ârızasının olduğu da açıktır.
***
Bütün bunlardan sonra.. Gelelim Ali’ye.. Ali’nin, değil F.G’ye, hiçbir kimseye bağlanacağını sanmıyorum, öyle bir mizaca sahiptir. Ama, F.G’nin yayın organlarında yıllarca tutunması, onu tanıyanları hep hayrete düşürmüştür. FETÖ örgüt bağlılığı ve mahiyeti, var mıdır- yok mudur; bunu yargı ortaya koyacak..
Ancak, bildiğim şu ki, 17-25 Aralık 2014’de tezgâhlanan yargı darbesi teşebbüsünden kısa süre önce Ali, ünlü bir din sosyologu’na -kim olduğunu kendisi bilir-, ‘Hocam, bir mülâkat ayarla da bazı şeyleri Tayyip Bey’e anlatayım. Bu cemaat, onu mahvedecek… Bu kadar kararlılar..’ der.
Mezkûr sosyolog, bu yönde teşebbüse geçecekken, birkaç gün sonra bir yayınevine gittiğinde, oradakiler, ‘Hocam, dün burada Ali, öyle bir F. G. savunmasıyaptı ki, bazıları onu fizikî olarak bile dövmeye kalkıştı.. Güç-belâ engelledik..’ deyince, söz konusu mülâkatı sağlamaktan vazgeçer.
***
Ali, 15 Temmuz’dan önceki aylarda, F.G’nin bir Amerikan dergisine verdiği, ‘NATO ve Batı Türkiye’ye müdahale etmelidir’ kabilinden taleplerinin de yer aldığı röportajdan sonra, aynı görüşü yazılarında söz konusu etmekle çok büyük yanlış yaptı. Esasen, Ali gibi bir beynin ve kalemin böyle bir esrarengiz cemaat’in içinde gözükmesinden dolayı, onun dostlarının ve düşüncelerinden faydalananların çok büyük bir kesiminin yıllar öncesinden beri hep rahatsız olduğu bilinen bir durum...
Umulur ki, Ali, duruşmalarda öteki sanıklar gibi davranmaz; şahsiyetine yakışan şekilde açıklamalarla kendisinin de, o cemaatin de durumunu ortaya net olarak koyar.
stargazete