Buna Hristiyan (!) terörü diyecek miyiz?
Biz onlara kendini “Müslüman” olarak tanımlayan bir teröristin yaptığını İslam’a mal etmeyin diye bağırırken...
Buna Hristiyan (!) terörü diyecek miyiz? / Mehmet Akif Ersoy / Habertürk
Başlar başlamaz önce buna cevap verelim: Elbette HAYIR!
Biz onlara kendini “Müslüman” olarak tanımlayan bir teröristin yaptığını İslam’a mal etmeyin diye bağırırken, elbette Hristiyan terörü demeyeceğiz. Zira hiçbir terör, Allah’tan gelen bir dine, bir kitaba mal edilemez.
Bu saldırı, Avrupa sokaklarında kol gezen nefretin, okullarda, kafelerde, iş yerlerinde, dolaşıp Yeni Zelanda’da camiye girmesidir.
Kısa bir anımı paylaşmak isterim. Ankara’da danışmanlık yaptığım dönemlerdi. Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i “Asya Pasifik Dünya Müslüman Liderler Zirvesi”nde (2015) Christmas Adaları’ndan bir heyet ziyaret etmişti.
Başlarında Christmas Adaları’nda doğmuş olan Abdullah adında bir Müslüman vardı. Görmez Hoca ona; “Sen doğuştan mı Müslümansın?” diye sordu.
“Ben doğuştan değil, 11 Eylül Müslümanıyım” diye cevap verdi Abdullah ve hikayesini anlattı:
“11 Eylül saldırılarından sonra duyduğum öfkeyle Müslümanları katletmeye karar verdim. Silah ve mühimmat almaya başladım. Sonra da askeri eğitimler aldım. Müslümanları en kalabalık nerede bulabileceğimi araştırdım. Cami ve cuma namazının en uygun an olacağını söylediler. 3-4 ay boyunca eğitim sürecini tamamlayıp, camiyi ve imamı da tespit ettim. Sonunda şarjörleri çantama doldurup eylemi gerçekleştirmek üzere tüm hazırlıklarımı tamamladım. Cuma sabahı internete girdim, ‘İslam nedir’- ‘Kuran nedir?’ yazdım. Besmelenin içindeki “Rahman ve Rahim" kelimelerinden etkilenerek okumaya devam ettim ve bir süre sonra da Müslüman oldum.”
Abdullah’ın hikayesi, bugün bu korkunç saldırıyı gerçekleştiren teröristin hikayesine çok benziyor. O son anda farklı bir tercih yapmıştı. Ancak dünyanın pek çok bölgesinde, İslamofobi endüstrisinin yetiştirdiği böyle korkunç kafalar olduğu gerçeğinin de bir işaretiydi.
İslamofobi sadece İslam karşıtlığını değil, aşırı sağın yükselişini de beraberinde getirdi.
Uzunca bir dönemdir medya marifeti ve partilerin eliyle de körükleniyor.
Geçtiğimiz günlerde Almanya’dan gelen Müslüman bir heyet; “5 sene öncesine göre o kadar çok şey değişti ki…” diyor ve ekliyor; “Sokakta dolaşırken bize nefretle baktıklarını net biçimde hissediyoruz.” İslamofobinin artık gizli bir düşmanlığa dönüştüğü ayan beyan ortada. Avrupa’da yaşayan milyonlarca Müslümanın hayatı da bu sapık ruhlar yüzünden tehlikede. Sayıları siyasi istikbal kaygısı ile medya marifetiyle artırılıyor.
Benzer bir hadise herhangi bir İslam ülkesinde yaşansaydı, kendini “Müslüman” zanneden bir ruh hastası, kilise veya sinagoga girip böyle bir katliam gerçekleştirseydi, Batılı “dostlarımızın” kuracakları ilk cümleler muhtemelen “radikal İslam”la başlayacaktı. Peki birileri de buna “haçlı terörü” diyecek mi!
Kavramlar ve onların zihnimize yerleştirdiği algı çok kritik. Mesela bu korkunç terör saldırısını anlatan bazı medya kuruluşları; “İslamofobik terör” ifadesini kullanıyorlar. Yani sözde “Hristiyanlık adına yapılan” terör eylemi bile yine İslam üzerinden tanımlanıyor.
Müslüman coğrafyalarda işgal, ambargo, abluka ve sömürgenin artığı olan nefreti körükleyerek, kendi elleriyle ortaya çıkardıkları DAİŞ gibi terör örgütleri üzerinden “İslam” dinini terörle birlikte anmaya çabalayanları yıllardır uyarıyoruz.
DAİŞ’in, Boko Haram’ın yaptığı nasıl Müslümanlara mal edilemezse, bu olayları da “Hristiyan terörü” olarak değerlendirmek, her şeyden önce Avrupa’da Müslüman ve Hristiyanların bir arada yaşama kültürüne daha büyük zarar verir.
İslamofobinin bir endüstriye dönüştürülerek siyasi açıdan kazandırmaya başlaması, siyasi partilerin, islamofobik nefret suçları işleyerek prestij ve oy kazanması, taraftar çoğaltması ise Hristiyan dünyanın önündeki en büyük sorun ve tehdittir.
Bu 2. Breivik vakasıdır … 32 yaşındaki Breivik, İslam karşıtı ve aşırı sağcı köktendinci “Hristiyan” olarak tanımlanmış ve Norveç’in Başkenti Oslo’da bombayı patlattıktan sonra gençlik kampına gidip 85 kişiyi öldürmüştü.
Yaşanan korkunç hadiseyi “akıl hastası bir sapık katliam yaptı” diye geçiştirmek mümkün değil.
Katliamdan önce 70 sayfalık bir manifesto hazırlayan teröristlerin her cümlesini, İslamofobik nefreti körükleyen siyasetçilerin ve medyanın dili üzerinden detaylıca incelemek gerekir.
MÜSLÜMAN LİDERLER YENİ ZELANDA’YA!
Fransa’ya koşa koşa gitmiştiniz…
İslam ülkelerinin liderleri, şayet bir etkisi tesiri kaldıysa-olacaksa İslam İşbirliği Teşkilatı (henüz bir açıklama yayınlamadı) üzerinden ya da farklı bir oluşumla, geniş ve üst düzey katılımlı bir heyet tanzim edip, hayatını kaybeden Müslümanların cenazesine katılarak, oradan dünyaya güçlü bir mesaj vermelidir.
Bunu mutlaka düşünmüşlerdir(!)
Hatta şu sıralar sadece birbirlerine çelme - çalım atmak için yürüttükleri “diplomasi” faaliyetlerini bir kenara bırakıp, yoğun telefon trafiğinde bu organizasyonu planlıyor olmalılar!
Ayrıca 18 Mart vesilesiyle Çanakkale’de düzenlenen yeni Zelanda katılımlı etkinlikler de bu sene gözlem altına alınmalı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin koruma altına almadığı, (yani ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmediği) 7 husus var: Irkçılık, Nazizm, Neonazizm, Antisemitizm, Holokost, Nefret suçu ve Homofobia.
7 istisnanın 4 tanesi doğrudan bir din/ırkla ilgili. Bu istisnalar içine derhal “İslam düşmanlığı” da dahil edilmelidir.