Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Bunu yapacak mıyız?

Kim”den söz ediyordum “Yapacak mıyız?” derken?
Biz”den tabii ki…

Biz” derken “Kim”den bahsediyorum?

Bizim mahalle”den… “Muhafazakâr camianın iktidarı”ndan…

Siz” hâlâ o camiada mısınız ki? Sizin üstünüz çoktan çizilmedi mi ki? O iktidarın en çetin ambargolarına “Siz” muhatap değil misiniz ki?

Ne yapalım ki iktidarın sevapları gibi bütün günahları da “Bir dünya”ya yazılıyor, “Sizin iktidarınızı da gördük, adaletinizi – yargınızı gördük, ekonomi yönetimindeki dibe vuruşu gördük, servet transferi yapışınızı gördük, israfın – şatafatın tavan yapışını gördük, eğitimin, ailenin, gençliğin batışını gördük….” deniyor.

Buradaki “Siz”in içine, “Bizim değerler dünyamız”ın sınanması da giriyor. “İktidara geldiğimizde ülkemize - insanlığa iyilik getirme” iddiamız yara alıyor.

Şimdi gelelim “Bunu yapacak mıyız?” diye sorduğum şeye…

Yargı Cumhuriyet’ten bu yara tüm zamanlarda “rakip tasfiyesi” için de kullanıldı maalesef. Tek Parti döneminde de sonraki dönemlerde de… Devlette güçlü olan, yargıyı tasfiye etmek, etkisiz hale getirmek istediği kişiler gruplar için kullandı. Araçsallaştırıldı. Herkes “Adaletin tecelli edeceğine inanıyorum” dedi ama her seferinde ama adaleti gerçekleştirecek olan yargı sistemi, güç sahiplerinin dilediği istikamette çalışmaktan da geri durmadı.

27 Mayıs yargısı, 12 Eylül yargısı, 28 şubat yargısı ve 2008’de halkın yüzde 47’sinden oy alıp iktidara gelen partiye karşı açılan kapatma davası…

Anayasa Mahkemesi, ülkenin tepe yargı kurumu, üye sayısının dağılışına göre özgürlükler için farklı karar verebildi…

Tayyip Erdoğan siyasette nasıl yürüsündü? Tırmanan bir siyasetçiydi.

Bir gün bir şiir okudu, yargı siyasi yasaklı hale getirdi. O kararın yargı eliyle bir ön kesme operasyonunun yansıması olduğu apaçıktı.

Refah Partisi, yüzde 22 oy alıp ülkeyi yönetecek konuma geldiğinde “Yakın tehlike” muamelesi gördü, iktidardan düşürüldü, kapatıldı, yöneticileri siyasi yasaklı oldu. Yargı araçsallaştırılarak.

Ak Parti döneminde partnin adını anıtlaştırarak !”Adalet” sağlıklı ixşleyecek miydi? Mağdurluktan gelenler, kimseyi, hiç kimseyi gadre uğratmama gibi bir yüceliği gerçekleştirebilecekler miydi?

Yan “Biz” bunu başarabilecek miydik? “Biz”im değerler dünyamızın kökünde adalet vardı.

22 yıl bu noktada çok parlak bir fotoğraf vermiyor ne yazık ki…

Araçsallaştırmak” belki de en keskin sonucu yargı alanında alıyor. “Yargı” sözü bitiriyor. “Yargıladık ve astık” dediğinizde, suçu unutuyorsunuz. Yargılananın hak ettiğine inanıyor insanlar. Ya da hiç kimse öyle inanmasa bile, yargı sözü bitiriyor.

Tayyip Erdoğan, CHP lider Baykal önünü açıncaya, yani yargı kararını etkisiz hale getirinceye kadar önü kapalı bir insandı. Kıvran dur.

Bir kesim, yargı kararı ile en tabii bir insani özgürlüğü, başörtüsünü siyasi simge diye damgalayıp, on binlerce kız çocuğunun eğitim görmesine mani oldu.

Şimdilerde “İmamoğlu”nu konuşuyor Türkiye siyaseti…

Muhtemel Cumhurbaşkanı adayı. Adamın yıldızı parlıyor. Dört seçimde iktidarı yendi. Girdiği her seçimi kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm ağırlığını koyduğu 2019 ve 2024 seçimlerinde İstanbul’da açık bir galibiyet kazandı.

Cumhurbaşkanlığında da favori gözüküyor. Bunu ortaya konan kamuoyu araştırmalarından Erdoğan’ın da görmediği söylenemez.

Erdoğan bir kere daha Cumhurbaşkanı olmak istiyor mu? Bunun kapıları açılır mı/ Bunu bilmiyoruz.

Ama Erdoğan’ın hem Cumhurbaşkanı olmak isteyeceğini, hem de mesela İmamoğlu’nu bir kere “Yenerek” siyaseti tamamlamak isteyeceğini tahmin etmek yanlış olmaz.

Ancak tam da bu süreçte, Tayyip Erdoğan’a yasaklılık yaşatan “şiir işi”ne benzer “Ahmak davası” diye ünlenen bir dava ile başının üzerine bir Demokles Kılıcı asıldığı da bir gerçek.

Yani ne diyoruz İmamoğlu’na ve onu Cumhurbaşkanlığında görmek isteyenlere? “Yargı ne derse o” diyoruz. İşimize öylesi gelirse ümüğünü sıkmış oluruz yargı marifetiyle…

Bunu yapacak mıyız?” sorusu bununla ilgili. Yani rakip gördüğümüz birisinin yolunu kesmek için yargıyı araçsallaştıracak mıyız?

Bunu meşrulaştırırsak, yargı yoluyla başka neleri meşrulaştırabileceğiz sorgulamasının da kapısını aralarız.

Denecek ki çoktan Makyavel’in yöntemleri siyaset felsefemiz oldu. Ölme mi oldu? O kadar açıldık mı ana limandan? Tuz koktu mu?

Yoksa Beştepe’den çıkan seslere bakıp “Biz” diye biri şeyden bahsetmenin çok safiyane kaldığını mı düşünmemiz gerekiyor?

Bu yazı toplam 69 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar