Selâhaddin Çakırgil
Büyük musîbet zamanlarında beklenen ‘kurtarıcı'lar: ‘Mesih' ve ‘Mehdi'
Bugünlerde mâlum virüs salgını vesilesiyle, gerçekten de tam bir çöplüğe dönüşen ‘sosyal medya’ mesajları, cep telefonlarımıza akın ediyor; ahlâkî ölçülere de riayet olunmaksızın istihzalar ve hattâ beddualar dile getiriliyor. Hattâ sevmedikleri kişi veya toplumlar için ‘Ohh olsun!’ diyenler bile görülüyor. Kalbler katılaşmış..
Halbuki aklı başında, sağlıklı düşünen bir insan, hele de sel, yangın, deprem, hastalık vs. gibi tabiî âfet ve musibetlerle zayıf düşen ‘düşman’ tarafa, fırsattan istifadeyle tekme vurmaya değil, yardıma koşar. Bir kişi veya toplum, ancak güçlü düşmanını mağlub ettiğinde güç gösterisi yapabilir. Ve, kaldı ki, bu âfet karşısında dünyanın en zengin ve güçlü sayılan ülkelerinin bile güçsüzlüğü ortada..
Nitekim, 8 bin kayıp veren Çin ve 3600 kayıp veren İran’dan sonra; İtalya’da 15 bini, İspanya’da 13 bini, Amerika’da 5 bini, Fransa’da 4 bini, İngiltere 3 bini, Belçika 1 500’ü, Almanya 1000’i geçmiş bulunuyor kayıplar.. Bu ülkelerin sağlık sistemleri çöktü.. Hastahanelerde yer yok, insanlar sokaklarda can veriyor veya açık alanlarda yerlerde yatıyorlar.
*’MESİH VE MEHDİ BEKLENTİSİ’ İÇİN MÜSAİD BİR ZEMİN..
Böylesine iç karartan tablo karşısında.. Bir de bazı inanç sistemleri adına Mesih veya Mehdi bekleyişinde olanların açıklamaları, ‘sosyal medya’da daha güçlü arz-ı endâm ediyor..
Sionist İsrail rejiminin Sağlık Bakanı, ‘Bu salgının dünyada meydana getirdiği derin sarsıntının Mesîh’in zuhûr etmesiyle sükûnet bulacağını’ iddia etti.
Hristiyanlıkta ise, son yüzyılda güçlenen -özellikle Amerika’daki- ‘Evanjelik’ Hristiyanlar zâten, yahudilerden pek farklı noktada sayılmazlar. Diğer Hristiyan mezhebleri ise; bizzat Hz. İsâ’nın Mesih olduğuna ve dünyaya yeniden gelip dünyayı kurtaracağına inanıyorlar.
Hz. Îsâ’nın, Kıyâmet’e yakın zamanda dünyaya döneceğine dair pek çok ve ’tevatür’ halinde ‘rivayet’ler İslâmî kaynaklarda da vardır.
Bizde bir de ‘Mehdi inancı’ söz konusu edilir asırlardır.. Ki, ‘sosyal medya’ aracılığıyla ‘avanak avcılığı’na çıkan bir takım ‘kurnaz’ kişi veya çevreler de bu gibi sisli havalardan istifade etmeye çalışırlar.
Gerçi, doğrudur ki, bütün inanç sistemler ve ideolojiler de insanı bedbinliğin/ karamsarlığın kuyusuna değil; parlak yarınlar söyleminin nikbinliğine, iyimserliğine yöneltmeye çalışırlar. Çünkü insanlar, -hattâ, en tehlikeli zamanda bile- kurtulabileceği veya bir kurtarıcı’nın erişeceği ümidine yönelir, ona tutunmaya çalışır. Bu umut ve beklenti, kişi veya toplumlara iç huzuru ve manevî direnme gücü verir.
Bu yaklaşım içinde..
‘Hüdâ, Hâdi, Mehdi’ terimlerine eğilmekte fayda var. Hüdâ ve Hâdi, ‘hidâyet eden’, ‘doğru istikamete yönelten’ mânâsında olup, daha ziyade, Allah’u Tealâ için kullanılır.
Mehdi ise, ‘hidâyet olunan’dır.
Bir bakıma bütün yaratılmışlar, ‘mehdi’dirler; hükm-i ezelî ile..
Kur’an’da ‘Mehdi’ye açık bir işaret yoktur. Bazı âyetlerin yorumlarından çıkarılır Mehdi inancı..
Şiî ve Sünnî Müslümanlar bu konuda değil de, şahısta farklılaşırlar.
Şöyle ki, Müslüman tarihi boyunca Sünnî Müslümanlar her dar zamanda ‘Mehdi’ beklemişler veya bulduklarını sanmışlardır. Bugün de değişik coğrafyalarda Mehdi olarak gösterilen birçok kişiler vardır.
Şiî Müslümanlar ise, sadece 12 İmâm’dan sonuncusunu Mehdi bilirler ve 1200 küsur yıldır hayatta olduğuna ve şartlar oluştuğu zaman zuhûr edeceğine inanırlar.
Bu konu, inanca taallûk eden bir konu olduğundan tartışma dışıdır.
Bir Müslüman ise, bu konuda şöyle demiştir: ‘Mehdi, zuhûr eder- etmez veya ne zaman; bilmiyorum. Ama, her durumda, benim bir Müslüman olarak sorumluluğumda bir artma veya eksilme olmaz.’