Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Cahiliye atağa geçiyor (2)

 
 
İki merhalede başarılı olamayan cahiliyenin son bir kozu kaldı. Hak davetçisinin sesini ve davetini keseceği bir kozu: Baskı ve zulüm...
İlk merhalede davetçi ile alay eden, ona ağır ithamlarda bulunan cahiliye, ikinci merhalede davetçiye uzlaşma teklifi götürmüştü. Davetçinin yalnız kalmadığını, bir güç ve kuvvet olduğunu tespit eden cahiliye, karşı taraftan taviz koparmak için uzlaşma teklifi götürür. Fakat davetçi bunu da reddeder. Bu tavize yanaşmaz. Hem de şiddetle reddeder. Cahiliyenin bir daha uzlaşma metnini getireceği yüzü ve ümidi kalmamıştır.
Şimdi sıra baskı ve zulme gelmiştir. Cahiliye kendine göre atağa geçecektir. Ne dersiniz, cahiliye bu kullanacağı silahla başarılı olur mu acaba?
O cahiliye değil miydi, batılı hak suretine koyarak gösteren? Fert ve toplumların basit düşüncelerini istismar edip onları aldatan ve insanları kandıran?
O cahiliye değil miydi suret-i Hak"dan görünerek, insan yığınlarını İslam"dan uzaklaştırıp, ona düşman yapan?
O cahiliye değil miydi Allah"a iman ettiğini söylediği halde, Allah"tan gelen her şeyi reddeden?
O cahiliye değil miydi asırlardır Hz. Peygamber"e olmadık iftirayı atıp gözden ve gönülden düşürtüp, ümmetin kalbine tereddüt sokmak isteyen?
Yine o cahiliye değil miydi batıl ideolojilerle, fikirlerle akıl, nesil, mal, can ve din emniyetine son veren?
Böyle bir düşman kolay kolay tasını tabağını toparlayıp davetçiyi terk eder mi zannediyorsunuz? Hayır, onun kendine has usulleri, taktikleri vardır. O usul ve taktikleri silah olarak asırlarca Hak safta, Hak için mücadele edenlere kullanmıştır. Hz. Nuh"a, Hz. İbrahim"e, Hz. Musa"ya ve Hz. Muhammed"e aynı silahı değişik taktiklerde kullanmıştır:
Alay etmek, maya tutmayınca uzlaşma teklifi götürmek, bu da olmayınca baskı ve zulme başvurmak. İşte cahiliyenin genel karakteri budur.
Burada dikkat edilmesi icap eden bir nokta vardır. O da davetçinin tavize yanaşmamasıdır. Eğer davetçi işin başında az bir taviz vererek, cahiliyeden çok taviz koparacağını tahmin ve hesap ediyorsa, burada müthiş bir yanılgıya düşer. Çünkü cahiliyeden koparılacak taviz ne kadar büyük olursa olsun, davetçi tarafından verilen çok küçük taviz dahi Allah"ın yardımını kesmektedir.
Cahiliye taviz koparamayacağını anlayınca atağa geçer, baskı ve işkence ile. Fakat şu gerçeğe kesin olarak inanmalıyız ki, cahiliyenin bu merhalede başarı gösterdiği, zafere ulaştığı görülmüş bir hadise değildir. Tam bunun aksine cahiliyenin bu baskı ve işkencesi İslâm davetçisini bilemiş, davetçiye uyan kimseleri artırmış ve bunlardan daha önemlisi, davetin dışında kalan insanlar da, böylece cahiliyenin gerçek yüzünü anlama imkânı bulabilmişlerdir.
Baskı ve çile... Bir müslüman davetçi için uzakta kalan bir hadise değildir. Zaten kelime-i tevhidi okurken, kazalı, belalı, çileli, cihadı olan bir dine inandığına dair karar vermiş ve tevhid mukavelesini bu inanç ile imzalamıştı davetçi müslüman. Her amelin bir rüknü olduğu gibi, inandığı İslâm davasının da bir rüknü vardır: Çile, baskı, işkence. Yoksa İslâm davetçisi Sezar usulü, teslim olup harbin bitmesini isteyen bir inanca sahip değildir. Cahiliyeye teslim olmak demek, altında imzası olan mukaveleyi ihlal etmek olur. Bu iş şaka götürmez, kendi irade ve dilemesi ile mukaveleye imza atan müslüman davetçi derhal tevbe ederek imzasını yeniler. Bir daha yazboz tahtası haline getirmemek şartı ile.
Cahiliyenin bu merhalede yaptığı baskı ve işkence neticesiz kalır. Afganistan"da, Eritre"de, Moro"da vs. gibi yerlerde deneyip de muvaffak olamadığı gibi, baskı ve işkence merhalesinde de başarısız kalır cahiliye. Planlar kurar, tuzaklar hazırlar, ağır tehditlerde bulunur, anlayacağınız elinden gelen her şeyi ortaya kor. Fakat iş işten geçmiştir. Bakalım cahiliye ile müslüman davetçi neticede nereye varacaklardır.

 

vakit

Bu yazı toplam 3790 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar