Abdullah Dai
Cahilleri, Cehaleten Kurtarmak
Abbâd. b. Şurahbil (r.a.) anlatıyor:
(Başımıza bir açlık ve kıtlık yılı geldi. Bende Medine'ye gittim.) Ben yoksul ve açtım. Bunun üzerine Medine'nin bahçelerinden bir bahçeye girip, bir (miktar ) başağı ovalayıp yedim. ( Bir kısmını da) elbisemin içerisine koydum. Az sonra bahçenin sahibi çıkageldi. Beni dövdü ve elbisemi aldı.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.)'e vardım. (Durumu, O'na haber verdim.) Bunun üzerine Rasulullah ona ( hitaben):
" Sen, (bu adama) bir şey öğretmedin, o cahildi. Ve onu doyurmadın, o açtı! " buyurdu.
Ona, elbisemi bana geri vermesini emretti. (bahçe sahibi de) bana bir vesk yahut yarım vesk buğday verdi.1
Bu hadisin şerhinde şunlar beyan edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s.), bahçe sahibine:
"Sen, ona bir şey öğretmedin, o da cahildi. Sen, onu doyurmadın, o aç idi." Sözleriyle:
Senin bahçene giren bu adam, sadece bahçeye giren bu adam, sadece bahçeye giren aç bir adamın, bahçenin ürünlerinden yiyebileceğini biliyordu. Fakat yedikten sonra kalan kısmını yanında götüremeyeceğini bilmiyordu. Bunu, kendisine öğretmen gerekirdi. Oysa sen, bunu yapmadığın gibi, o fakiri doyurmaya yanaşmadın, demek, istemiştir.
Daha sonra bahçe sahibine sözü geçen fakirin elbisesini geri vermesini emretmiş. Bunun üzerine bahçe sahibi, fakire elbisesini geri verdiği gibi yahut yarım vesk buğday vermişti." 2
Abbâd b. Şurahbil (r.a.), açlık ve kıtlık bölgesinden, bağları, bahçeleri ve tarlaları bereketli ürün ile dolu olan Medine'ye gelmiş, aç ve ihtiyaç sahibi olduğu için böyle bir olayın gündeme gelmesine vesile olmuştu... Hem muhtaç bir durumdaydı, hem de bilgisizdi... Öyle bir hâlde idi ki , hem ihtiyacı giderilmesi gerekiyordu, hem de bilgisizliği!..
Rasulullah (s.a.s.)'in şu hadislerinden ve emirlerinden haberi yoktu:
İbn Ömer (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
" Meyve bahçesine giren, (meyvelerden) yesin ve (fakat) eteğini doldurmasın!" 3
Amr b. Şuayb'ın Dedesi (r.a.)'dan rivayet olundu.
Rasulullah (s.a.s)'e, dalında asılı meyvenin hükmü soruldu. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Her kim ihtiyaç sahibi olup, etek doldurmaksızın o meyveden alırsa, ona bir şey lâzım gelmez."4
Semûre b. Cundub (r.a.)' dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Biriniz, (yolculuğu esnasında sağlıklı) bir hayvanla karşılaşırsa, (bir baksın eğer) onun sahibi varsa (sahibinden) izin istesin. Eğer kendisine izin verirse (hayvanı) sağsın ve (sütünü) içsin. Eğer sahibi yoksa üç (defa) seslensin. Eğer (sahibi) ona cevap verecek olursa, ondan izin istesin. Eğer cevap veren olmazsa (hayvanı) sağsın, (sütünü) içsin ve (artanı) götürmesin."5
Abbâd b. Şurahbil (r.a.), ihtiyaç sahibi olduğu gibi, bu konuda bilgisiz idi. Bahçe sahibinin vazifesi, ona yumuşak davranmak onun ihtiyacını gidermek ve bu konuda kendisini bilgilendirmek iken, o böyle yapmayıp muhtaç birisini dövmek ve elbisesini almak ile ona eziyet etmişti...
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), böyle durumlarda bilgisiz olanların nasıl bilgilendirileceğini Ümmetine öğretmiştir...
Ebu Râfi b. Amr el- Ğıfârî' nin amcası Râfi b. Amr el- Ğıfârî (r.a.) anlatıyor:
Ben çocuktum. Ensar'ın hurmalarını taşlıyordum. Rasulullah (s.a.s.)'in huzuruna getirildim.
( Rasulullah:)
"Ey çocuk, hurmaları niçin taşlıyorsun?" buyurdu.
Ben:
- (Açlıktan.) düşürdüklerimi yiyorum (da onun için taşlıyorum), diye cevap verdim.
( Rasulullah:)
" Hurma ağaçlarını taşlama, altlarına dökülenleri ye!" buyurdu.
Sonra başımı okşayıp:
"Allahım, bunun karnını doyur." diye dua etti.6
Bilgisizi bilgilendirmek ve ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermek gerekir... Bu vazife, bilenlerin ve imkân sahibi olanların üzerine ânın vâcibi olduğu malumdur...
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Öyleyse, sakın yetimi üzüp kahretme.
İsteyip dileneni azarlayıp çıkışma.
Rabbinin nimetini durmaksızın anlat." 7
İşgal edilen İslâm topraklarında egemen tağutların esaretindeki onlarca milyon halk, yüz yıldan beridir tağutî kültür ile yetiştirilip geliştirilmektedir... Birer daru'l- cahiliyye hâline getirilen İslâm beldelerinde tağutî eğitim ile eğitilen insanların tekrar ve yeniden İslâm'a davet edilmeleri için büyük bir sabır ile çok iyi bir ilmî donanım gerekir... Aldatılıp cahil bırakılan kitlelerin, bu zulüm ve bu sömürüden kurtulması, bu esaretin hürriyete kavuşması için bilgilendirilmesi ve uyarılması, her bilen iman ehli şahsiyetin ertelenmez, ötelenmez vazifesidir...
Egemen zalim tağutî güçlerin her türlü engellemesine ve her tuzağına rağmen, bütün sıkıntıları göğüsleyerek bu vazifenin yapılması gerekir...
Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Ey bürünüp örtünen,
Kalk (ve) bundan böyle uyar.
Rabbini tekbir et (yücelt)
Elbiseni temizle.
Pislikten kaçınıp uzaklaş."8
Kıyam edip uyarmak!.. Üzerine ölü toprağı atılmış halk, yeniden ihyâ edip dirilmelerine, yüz yıllık cehâlet ve gaflet uykusundan uyanmalarına çalışıp gayret etmek, birçok sıkıntıyı beraberinde getirdiği bilinen bir gerçektir... Buna rağmen, bu ihyâ hareketini devam ettirmek, hiçbir taviz vermeden İslâm Dâvâsı'nı sürdürmek, elbette bir çok ciddî bedeller ister... Cahil bırakılmış Mustaz'af mazlum kitlelerin uyandırılması ve uyarılması basit bir olay ve kolay bir iş değildir... Sıkıntısı çok bedeli ağır olmasına rağmen her muvahhid mü'minin bu vazifeyi kuşanması ve kendi imkânlarınca gerekeni yerine getirilmesi, kulluk vazifelerindendir... Sevabı bol, neticesi mutluluk veren bir vazifedir bu!..
İbn Abbas (r. anhuma)'nın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
"Bilmelisin ki, hoşuna gitmeyen (sıkıntılı) durumlarda sabretmende, senin için büyük hayırlar vardır. Bil ki zafer, sabırla gelir. Ferahlık, sıkıntılardan sonra gelir. Her zorluğun yanında bir kolaylık vardır." 9
İbn Ömer (r.anhuma) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Halk arasına girip de eziyetlerine sabreden mü'min sevabı, halk arasına girmeyen ve onların eziyetlerine sabretmeyen mü'minin sevabından daha fazladır (ve daha hayırlıdır.)" 10
Muhtaç olanların ihtiyacını gidermek, cahil bırakılmışları bilgilendirmek, çaba ister, gayret ister, yılmadan çalışmak ve sabretmek ister... Gece, gündüz, açıktan ve gizliden hiç yılmadan, bıkmadan ve usanmadan nice ömürlerin sonuna kadar sürecek bu mukaddes dâvânın bir ihyâ eri olmak, her muvahhid mü'min gücü dahilindeki görevi olduğu asla unutulmamalıdır... Peygamberlerin ve yeryüzünün vârisleri olan mü'min müslümanlar, bu mukaddes tebliğ, davet ve irşâd vazifelerini, birbirlerine destek vererek, yardım ederek yerine getirmelidirler...
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir Ümmetsiniz. Ma'ruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz."11
"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velîleri (yardımcıları ve destekleyicileri) dirler.
İyiliği (ma'rufu) emreden, kötülükten (münkerden) sakındırırlar, namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler ve Allah'a ve Rasulüne itaat ederler."12
Katıksız iman eden erkeği ve kadınıyla Aziz İslâm Milleti'nin olmazsa olmaz özelliği ve ânın vâcibi olan vazifesi budur!.. Tağutî zalim işgalci egemenlerin cahil bıraktığı mazlum kitlelerin bilgilendirilmesi, uyarılıp uyandırılması, kula kul olmaktan kurtarılıp, yegâne Rabb ve İlâh Allah'a kul edilmesi, Allah'ın kendisine hidayet verdiği ilim sahibi şahsiyetlerin üzerine hemen ödenmesi gereken bir borçtur... "Emr bi'l- ma'ruf, nehyi ani'l- münker" yani, iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek ânın vâcibi olan bir ibadettir... Gereğini yapmak saadet, ihmal etmek felâket getirir... Kadın olsun, erkek olsun her muvahhid mü'minin imkânları ve şartları ölçüsünce bu vazifeyi elbirliği ederek gerçekleştirmeleri, " merhamet olunmuş vasat ümmete " saadet, kurtuluş ve huzur sağlayacaktır...
Bu ânın vâcibi olan kulluk vazifesinin en önemli kısmı, cahil bırakılan mustaz'af kitleleri bilgilendirmek, kendilerine yegâne Rabb ve İlâh Allah Teâlâ'nın verdiği hakları hatırlatmak tağutî zalimler tarafından gasbedilen bu hakların geri alınma ve sahip çıkma yollarını göstermek, dolayısıyla kullara kul olmaktan kurtulmalarına vesile olmaktır...
Peygamberlerin vârisi olan muvahhid mü'minler, yegâne önderleri Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'in izinden giden ve O'nun Sünneti'ni yaşamaya gayret eden değerli şahsiyetlerdir..." Kalk ve uyar" emrinin muhatabları olmuş, Rasulullah (s.a.s.)'i örnek edinerek vazifelerinde kusur işlemeden, en iyisini yapmaya gayret etmeye çalışmaktadırlar... Bu çalışmaları sırasında dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, taviz vermemeye, tebliğ, davet ve irşâd hareketinin daimî olmasını hedeflerler... Rabbimiz Allah Azze ve Celle'nin sevdiği ve kulundan kabul buyurduğu ibadet, takva ile yapılan azda olsa devamlı olan ibadet olduğunun şuuruyla hareket ederler... Bu devam ettirdikleri ibadetleri sırasında, kullara kul olmuş ya da kullara rab olmuş tağutî güç sahibi olanlardan işkence ve eziyet görürler... Tevhidî hareketi engellemek, şirk cephesinin değişmez karakteridir... Her olumsuz şartlarda sabretmesini, yani direnmesini başaran muvahhid mü'minler, zafere ulaşmışlardır... Çünkü onlardan önce ve onların önderleri olan Nebî ve Rasullere de, şirk cephesinin egemen güç sahibleri karşı çıkmış, davetlerini engellemeye çalışmış, insanları uyarmalarını ve uyandırmalarını istememiş, eziyet etmiş, işkenceye tabi tutmuşlardı... O önder ve örnek yüce şahsiyetler, cahil bırakılmış, şirk içinde olan kavminin bu eziyetine sabretmiş ve onların hidayet bulmaların sağlamaya çalışmışlardır...
Abdullah b. Mes'ud (r.a.) anlatıyor:
Şimdi ben, Rasulullah (s.a.s.)'in yüzüne bakıp görür gibiyim. O, Peygamberlerden bir Peygamberi hikâye ediyordu ki, kavmi O'nu dövmüş de O'nun kanını akıtmışlardı. Fakat O, yüzünden hem kanı siliyor, hem de:
" Ya Rabbi, kavmimi mağfiret eyle, çünkü onlar bilmiyorlar!" diyordu. 13
Bilmez bir hâle getirilmiş, şirk, küfür ve cahiliyet içinde olan kavmini uyarmak, bilgilendirmek, cehâletten, şirk ve küfürden kurtulmak, karanlıklardan nûra çıkarmak, hidayetlerine vesile olmak için tebliğ ile görevli olan Nübüvvet ve Risâle sahibi Nebiler ve Rasuller (Allah'ın salat ve selâmı cümlesinin üzerine olsun), yegâne Rabb Allah tarafından öğretilip eğitilmişlerdir...
Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz, onu bir nûr kıldık. Onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şübhesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun." 14
" Bundan önce sen hiç kitab okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun." 15
" Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.
Ancak Allah'ın dilediği başka. Çünkü O, açıkta olanı da bilir, saklı duranı da.
Ve seni, kolay olan için başarılı kılacağız." 16
" Onu (Kur'ân'ı, kavrayıp belletmek için ) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip durma.
Şübhesiz onu ( kalbinde ) toplamak ve onu (sana) okutmak bize aid (bir iş ) dir.
Şu hâlde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle."17
"Hak olan, biricik hükümdar olan Allah yücedir. O'nun vahyi sana gelip tamamlanmadan evvel, Kur'ân'ı ( okumada) acele etme. Ve de ki: ' Rabbim, ilmimi arttır."18
İbn Mes'ud (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Beni terbiye eden Rabbimdir ki, beni en güzel şekilde terbiye etti."19
Mü'minlerin annesi ve Rasulullah (s.a.s.)'in zevcesi Âişe (r.anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)'in ilk vahiy başlangıcı uykuda, doğru rü'yâ görmekle olmuştur. Hiçbir rü'yâ görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi apaçık meydana çıkmasın (yani, her gördüğü rü'yâ muhakkak sabah aydınlığı gibi apaçık meydana gelirdi). Bundan sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Hırâ mağarasına gider, orada ailesinin yanına dönmeden, sayısı belli gecelerde tahanus ( ibadet) ederdi. İşte bunun için yanına azık alır giderdi. Oradaki ibadet gecelerinden sonra Hatice'ye döner ve bir o kadar zaman için yine azık tedarik ederdi. Nihayet O, Hırâ mağarasında bulunduğu sırada O'na ânsızın Hakk (emri, yani vahy) geldi. şöyle ki:
O'na, Melek (Cebrail ) geldi:
- Oku ! dedi.
Rasulullah:
" Ben okuyucu değilim." diye cevap verdi.
Rasulullah (s.a.s.) buyurdu ki:
" O zaman melek, beni alıp takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine 'oku!' dedi. Ben de O'na: Ben okuyucu değilim, dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni salıverip yine 'oku!' dedi. Ben de: Okuyucu değilim, dedim. Beni üçüncü kere tuttu ve yine takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı da:
" Yaratan Rabbinin adıyla oku.
O, insanı bir alaktan ( kan pıhtısından) yarattı.
Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.
Ki o, kalemle (yazmayı) öğretendir.
İnsana bilmediğini öğretti." (Alak, 96/1-5) ayetlerini söyledi."
Bunun üzerine Rasulullah, bu ayetleri alarak, korkudan vücûdunun etleri titreye titreye döndü ve Hatice'nin yanına girdi de:
"Beni sarıp örtün, beni sarıp örtün!" buyurdu. 20
Kitab nedir bilmeyen, eliyle yazı yazmayan ve okumayan Rasulullah (s.a.s.), Melek Cebrail (a.s.)'ın:
- Oku ! demesine karşılık:
"Ben okuma bilmem." diye cevap vermiş ve "Ümmî " olduğunu beyan buyurmuştu.
Âlemlerin Rabbi Allah, O'na vahyetti, öğretti ve eğitti... İnsan kulları için yegâne örnek bir şahsiyet, eğitici ve öğretici kıldı...
Ve şöyle buyurdu Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir Rasul gönderdik."21
"Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil' de (geleceği) yazılı bulacakları Ümmî haber getirici (Nebî) olan Rasul'e uyarlar. O, onlara Ma'rufu (iyiliği) emrediyor, Münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerindeki zincirleri indiriyor. O'na inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve O'nunla birlikte indirilen nûru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.
De ki:' Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir Rasulüyüm. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O,diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmî Peygamber olan Rasulüne iman edin. O'da, Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. O'na iman edin ki, hidayete ermiş olasınız."22
Kıyamete kadar insanlık âleminin önderi baş eğiticisi ve öğreticisi, âlemlere rahmet Rasulullah Muhammed (s.a.s.), hakkı öğretti, hak ile eğitti, insanları şirkin ve küfrün karanlıklarından Tevhid'in imanın ve İslâm'ın apaydınlığına çıkmalarını sağladı... Cehâlet içinde olanları bilgilendirdi, hakikatı kendilerine bildirdi... İnsanlar, bu apaydınlık ortamda dosdoğru yolu da gördüler, sapık yolları da!.. Ve tercih, imtihan içinde olan, hakkı veya bâtılı seçme hürriyetine sahib insanlarındır... Dileyen iman eder, dileyen küfür işler... İsteyen muvahhid mü'min olur, isteyen müşrik olur...
Huzeyfe ibnu'l Yemân ( r.anhuma) anlatıyor:
- Rasulullah (s.a.s.), bize bir hutbede bulundu da bu hutbesinde, kıyamet kopuncaya kadar olacak mühim hiçbir şeyi terk etmeyip muhakkak zikretti. Bunu, belleyen belledi, bellemeyen cahil kaldı. Eğer ben, bir şeyi unuttum sanıp da şimdi onu hatırlıyorsam, bu bilgim, kişinin bildiği bir şey hafızasında kaybolup da sonra onu görüp bilmesi gibidir!23
Ebu Zeyd (Amr b. Ahtab) el- Ensarî (r.a.) şöyle der.
- Rasulullah (s.a.s.), bize sabah namazı kıldırdı ve minbere çıkarak tâ öğle vakti gelinceye kadar bize hutbe okudu. Müteakiben inerek namazı kıldırdı. Sonra (yine) minbere çıktı ve bize, ikindi vakti gelinceye kadar hutbe okudu. Sonra inerek namaz kıldırdı. Sonra tekrar minbere çıktı ve bize, güneş kavuşuncaya kadar hutbe okudu. Artık bize, olmuş ve olacak her şeyi haber verdi. Bunları en iyi bilenimiz, en belleyişli olanımızdır.24
İnsanlık âleminin yegâne hidayet rehberi, baş eğiticisi ve öğreticisi Rasulullah (s.a.s.), tebliğ, davet ve irşât hareketinde böyle davranmıştı... Bu, O'nun Sünneti'dir... Katıksız iman eden muvahhid mü'minler, Rasulullah'ın Sünneti üzere hareket ederek, bu hareketi canlı bir şekilde devam ettirmeli, cahil bıraktırılmış mustaz'af insanlara hakkı öğreterek bilgilendirmeli ve cehâletlerini gidermelidirler... İhyâ erlerinin ertelenmez görevi budur!..
Dipnot
1) Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l- Cihad B. 85, Hds. 2620.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu't- Ticâre, B.67, Hds.2298.
Sünen-i Nesâî, Kitabu Âdâbu'l- Kudât, B.21, Hds.5374.
Benzeri bir rivayet için bkz. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin yıldız, vdğ. İst 2014. C. 11. Sh. 371, Hds. 16213.
2) Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Hzr. Necati Yeniel, vdğ. İst.1990, C. 10, Sh. 139.
3) Sünen-i Tirmizî Kitabu'l- Buyu, B. 54, Hds. 1303.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu't- Ticâre, B.67, Hds.2310.
4) Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l- Buyu, B. 54, Hds. 1304.
5) Sünen-i Ebu Davut, Kitabu'l- Cihad, B.85. Hds.2619.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l- Buyu, 59, Hds.1312.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu't- Ticâre, B.67, Hds.2300.
6) Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l- Cihad, B.85, Hds.2622.
Sünen-i İbn Mace,Kitabu't- Ticâre, B.67, Hds.2299.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l Buyu, B.54, Hds.1305.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.11,Sh.371, Hds.16214.
7) Duha, 93/9-11.
8) Müddessir, 74/1-5.
9) İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, Sh. 337, Hds.447.
Beyhakî, Şuabu'l- İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2015, C.2, Sh.180-181, Hds.1043.
Kuzâî, Şihâbu'l- Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali yardım, İst. 1999, Sh.152, Hds.492.
10) Sünen-i ibn Mace, Kitabu'l Fiten, B.23, Hds.4032.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu'l- Kıyame, B.20, Hds. 2625.
İmam Buhârî, Edebu'l- Müfred, B.181, Hds.388.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.16. Sh.204, Hds.23330-23331.
Beyhakî, Kitabu'z- Zühd, çev. Enbiya Yıldırım, İst.2000, Sh. 213, Hds.741.
el- Hafız İbn Hacer el-Askalânî, Metâlibu'l- Âliye, çev. Halil İbrahim Kaçar- Adem Yerinde,İst. 2006, C.3, Sh.309, Hds.2727. el- Hâris b. Ebu Usâme, Müsned'den.
11) Âl-i İmrân, 3/110.
12) Tevbe, 9/71.
13) Sahih-i Buhârî,Kitabu İstitâbeti'l- Mürteddin, B.4, Hds.11.
Kitabu'l-Enbiyâ, B. 56, Hds. 144.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l- Cihad ve's-Siyer, B.37, Hds.105.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l- Fiten, B.23, Hds.4025.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 18, Sh.17, Hds.25451.
14) Şura, 42/52.
15) Ankebut, 29/48.
16) A'la, 87/6-8.
17) Kıyame, 75/16-18.
18) Taha,20/114.
19) Celâleddin es- Suyutî el-Câmiu's- Sağir min Ahâdisî'l- Beşiri'n- Nezîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2013, C.6, Sh.124, Hds. 9144(310). İbnu's-Semânî, Edebu'l- İmlâdan.
Aclunî, Keşfu'l- Hafa, C.1, Sh.70, Hds.164.
20) Sahih-i Buhârî, Kitabu't- Tefsir, B.352, Hds.477.
Bed'i'l-Vahy, B. 2, Hds. 3.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B. 73, Hds. 252.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 17, Sh. 262, Hds. 24897.
21) Bakara,2/151.
22) A'raf, 7/157-158.
23) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Kader, B.3, Hbr.10.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l- Fiten, B.6, Hbr.23-24.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l Fiten, B.1, Hbr. 42-40.
Hâkim en- Nîsâbûrî, el- Müstedrek Ale's- Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, C.11, Sh.90, Hbr.8546.
24) Sahih-i Müslim, Kitabu'l- Fiten, B.6, Hbr.25.
Hâkim en-Nîsâbûrî, A.g.e. C.11, Sh. 89-90, Hbr.8545.
vuslatdergisi