Selâhaddin Çakırgil
Çam deviren çınar
Onunla ilk olarak 1978’de, Ankara’da, MSP Kongresi’nde tanışmıştım. O kongrenin kavgalı havasını bir kenardan üzüntüyle temâşâ ederken... Utangaç edâlı bir genç gelmiş, ‘Siz filansınız değil mi?’ dedikten sonra, kendisini tanıtmıştı.
***
O, daha sonraki yıllarda, 1991’den itibaren, Refah ve 1999’da da Fazilet’ten milletvekili seçildi. Ama her iki partinin de kapatıldığı ağır baskı yıllarıydı; ‘28 Şubat 1997 Askerî Darbe Zorbalığı’ dönemi..
SP adında yeni bir parti kurulmuştu. Ancak, bazıları henüz saflarını belirlememişlerdi.
Bu siyasetçi de henüz safını belirlememiş olanlar arasındaydı. Bu yeni partinin başkanlığına kendisinin getirilmesi halinde, arkadaşları toparlayabileceği kanaatini belirtmişti,
Erbakan’a... Ama isteğine ulaşamamış ve o da bir-iki hafta sonra, AK Parti’ye katılıvermişti.
***
3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti, Meclis’deki sandalyelerin yüzde 65’ini almış ve tek başına iktidara gelmiş; siyasetçimiz de ilk 5 yıllık dönemde, Meclis Başkanlığı’na seçilmişti.
Daha sonraki dönemlerde ise 9 yıl kadar Başbakan Yardımcılığı’na getirilmiş, TRT ve RTÜK gibi önemli kurumlar ona bağlanmıştı.
Ancak bu siyasetçimiz, artık kendi kendisini övmeye başlamasıyla değişik bir profil oluşturmaya da başlamıştı. O eski narin yapılı gencin yerine ego’suyla şişinen birisi gelmişti.
***
Birkaç kez, Tayyîb Erdoğan’a aykırı düşünceler açıklamış; ama sonra, kendisini savunamayıp Erdoğan’ın doğru düşündüğünü belirtmek zorunda kalmıştı. Ancaak hele de, TRT’ye Belgrad’da yaptığı bir açıklama vardı ki, evlere şenlikti. ‘Benim yıpratılmamam gerekir, ben özgül ağırlığı olan birisiyim, bana AK Parti’nin vicdanı diyorlar.’ gibi tuhaf ve ‘kerameti kendinden menkul şeyhler’ misali şişinmelerle yeni bir tip olarak karşımıza çıkıyor; birkaç gün sonra, o sözlerinden de geri adım atmak zorunda kalıyordu. Bu arada imâlı küfür sözlerini ekranlardan tekrarlamaktan kaçınmayacak kadar frensizdi.
Siyasetçimiz, öte yandan, Pennsylvania Şeyhi konusunda, ‘ona haksızlık yapıldığını’ hissettiriyor ve ‘onun tartışmalar dışında tutulmasını’ söylüyor ve F.G.’nin de, ‘güzel bir-iki açıklama ile memleketi rahatlatmasını’ isteyecek kadar tuhaf bir yöneticilik mahareti (!) sergiliyordu. Bu arada, damadı olduğu açıklanan kişi de, F.G.’in en yakın ekibinden olduğunu gizlemiyor, ‘Evet, bu hıyanet ise, ben bu vatan hainliğini sürdüreceğim.’ diyordu.
***
Hele, AK Parti Hükûmeti ile ile DYP temsilcileri arasında ‘Çözüm Süreci’ etrafında yapılan ‘Dolmabahçe Müzakereleri’ni, Tayyib Bey’in karşı çıkmasına rağmen, bir ‘mutabakat’ havasında açıklamalarıyla ve de temel bir usûl hatası ve psikolojik savaş taktiklerine riayet etmemesiyle başlayan tartışmalara katılınca, parti içi muhalefetin lideri gibi bir duruma gelmiş; Ankara Belediye Başkanı’na, AK Parti’yi de bağlayacak şekilde ağır ithamlarda bulunmuş ve sonra ise o sözlerini de sürdürememişti.
7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti az-biraz tökezleyince, ‘CHP ile koalisyon yapılmasını istediği’ni de HT’deki bir programda açıklıyordu. Benzer mahiyetteki ve kendi dünya görüşüne muhalif ve düşman olanları sevindirecek şekildeki açıklamalarını 1 Kasım’da tekrarlanan seçimler öncesinde de sürdürmüştü, siyasetçimiz..
***
Şimdi de, hele de medyada İslamî kimliğiyle yer alan bir hanım yazara, çirkin yakıştırmalarda bulunacak kadar ‘yüksek seviyeli’ (!) eleştiriler yaptıktan sonra, ‘Ben onu kasdetmedim’ diyor ve ‘kendisinin bir çınar olduğunu, kimsenin bu çınarı deviremiyeceğini’ açıklıyor ve çamlar deviren açıklamalarıyla, asıl kendi çınarını devirdiğini ve sahibi olduğunu iddia ettiği ‘özgül ağırlığı’nı daha bir sıfırladığını da göremiyor.
Dahası, içinde olduğu Hükûmet’ten bile haberinin olmadığını ortaya koyarak, bir takım rivayetlerle, Erdoğan’ı yalanlamaya çalışıyor ; hem de halkın ekseriyetine savaş açmış olan cenahtan kendisine bir müttefikler oluşturmaya çalışarak.
Yazık!..
stargazete