Hasan Karakaya
'Cambaza bak'larla örtbas edilen 'kaçak yalı'lar!
Cambaza bak"larla örtbas edilen "kaçak yalı"lar!
Bilirsiniz, eskiden hemen her şehrin ortasında "bayram yerleri" vardı... "Dönme dolap"lar vardı, "atlı karınca"lar vardı, "salıncak"lar vardı...
En önemlisi de, "cambaz"lar vardı... Ellerinde "sırık"larla, "tel"ler veya "ip"ler üzerinde yürürler, ya da "bisiklet"e binerlerdi... Hemen herkes, merak ve heyecanla izlerdi "cambaz"ları!.. Tabiî, bu gösteriler, en çok da "hırsız"ların veya "cepçi"lerin işine yarardı...
Zira; "cambazın gösterisi"ne iyice odaklanan insanlar, "ceplerine giren el"in ve o elin "ceplerinden boşalttığı paralar"ın farkına varmazlardı... Farkına varsalar veya kuşkulansalar bile, "cepçi"ler, hemen "dikkat"leri dağıtılar ve "cambaza bak" derlerdi!..
"Cambaza bak, cambaza!.. Nasıl da yürüyor, düşmeden!?!.. Aaa, dengesini kaybetti, işte şimdi düşecek!.. Vay bee, nasıl da kurtuldu düşmekten!.."
Uzatmaya lüzum yok... Günümüz Türkiye"sinde, artık "bayram yerleri" yok!.. Bayram yerlerinin arsalarında, "blok blok apartmanlar" yükseliyor!.. Ne yazık ki, "cambaz"lar da, artık sadece "sirk"lerde var!..
Dolayısıyla, "cepçi"ler de değişip, "çağdaş"laştı!.. Ama, "cambaza bak" şeklindeki "dikkat dağıtma yöntemleri" değişmedi!..
"9. Senfoni"ci 9. cumhurbaşkanlarının "İşte Çağdaş Türkiye"sinde; işler hâlâ "cambaza bak"larla yürütülüyor, cepler hâlâ "cambaza bak"larla boşaltılıyor veya dolduruluyor... "Kaçak yalı"lar, hâlâ "cambaza bak"larla dikiliyor!..
ERTUĞRUL ÖZKÖK"ÜN KAÇAK YALISI
Olayı biliyorsunuz... Geçen haftaki "anons"larımızda ve dünkü haberimizde de okuduğunuz gibi; muhabirlerimiz Nazif Karaman ve Abdulhamit Güler, geçen hafta Muğla Akbük"e gittiler ve Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök"ün, "1. derece doğal SİT alanı" ilân edilen bir yerde, ve üstelik "tarihi eser" kapsamındaki bir binayı yıkıp, üzerine "yasalara aykırı" olarak "yalı" inşa ettiğini "fotoğrafları" ve "belgeleri" ile ortaya koydular.
Olayın özü ve özeti şuydu:
"SİT alanı içerisinde olmasına rağmen inşaat ruhsatı olmadan tarihi binayı yalıya çeviren Ertuğrul Özkök, yıllar sonra bir dönem Cumhuriyet gazetesi yazarı Oktay Ekinci"nin başkanlık ettiği Anıtlar Kurulu"ndan iskan verilmesi yönünde görüş alsa da, Çevre Koruma Kurumu usulsüzlük tesbit edildiği gerekçesiyle iskan izni verilmesine karşı çıktı."
İşte bu olay; Türkiye"de kimlerin, niye "çağdaş yaşama müdahale"den yakındığını, kimlerin niye "Türkiye Malezya mı oluyor?" diye kuşku tohumları ekmeye çalıştığını, kimlerin "mahalle baskısı"nı gündeme getirdiğini çok açık şekilde ortaya koyuyor!..
Aslında, Türkiye"nin yönü değişmiyor, Türkiye hiçbir yere gitmiyor... Ama, kendilerini "ayrıcalıklı" olarak gören ve kendilerine "imtiyaz" tanınmasını isteyen birileri; yaptıkları her işe göz yumulmasını, "yasadışılık"larına ses çıkarılmamasını istiyorlar!..
Evet, "burunlarından kıl aldırmıyorlar"!..
Üzerlerine gidildiğinde ise; hemen o "bildik numara" giriyor devreye:
"Cambaza bak, cambaza!"
"ÖZÜR" KAVRAMI DA YALAMA OLDU!
Cambazın adı; kâh "irtica" oluyor, kâh "Malezya, İran, S. Arabistan" veya "içki yasağı!"
Biliyorsunuz... Hürriyet"in 13 Mayıs 2008 tarihli manşeti, "Bir kadeh rakı artık yasak" şeklindeydi.
Hürriyet"in haberine göre yeni kanunla restoranlarda açık içki satılması yasaklanmıştı ve bir kadeh rakının cezası 10 bin YTL olmuştu... Ancak bu haber aynı gün Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu (TAPDK) Başkanı Kazım Çalışkan tarafından yalanlandı. Çalışkan, yasanın sadece ruhsatsız içki satışını yasakladığını açıkladı. Ancak bu açıklamaya rağmen, Hürriyet internet sitesi bütün gün haberi yayında tutmaya devam etti.
Duyarlı gazeteler, haberin "yalan" olduğunu deşifre edip, "Hürriyet"in maskesi"ni düşürünce, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, sık sık olduğu gibi, yine "özür" dilemek zorunda kaldı...
Doğrusunu söylemek gerekirse; bir insanın hata ve kusurlarından dolayı "özür" dilemesi, bir "büyüklük" ve "erdem"dir!.. Ancak, Hürriyet gazetesi; insanî hasletin ifadesi olan "özür" kavramını da "yalama" yaptı!..
Hep yalan, hep yalan!..
Hep özür, hep özür!..
"Konya"da tesettür faciası" haberi yalan!..
"Amasya Kız Meslek Lisesi"nde kız öğrencilere dinî baskı" haberi yalan!..
"Mini etekli kızlara kezzap atıldığı" haberi yalan!..
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç"ı Hükümet"le içli-dışlı göstermeye çalışan haber yalan!..
TRT"deki filmin, "Kraliçe"yi kızdırdığı" yalan!..
YALANLAR, KAÇAĞI ÖRTBAS İÇİN Mİ?
Peki, artık "yalama" haline gelen "özür"lerle geçiştirilmeye çalışılan bunca "yalan" niye?..
Bu "yalan"lar, neyi "örtbas" ediyor?..
Nazif Karaman ve Abdulhamit Güler"in, hem de, sadece "buzdağının görünen kısmı"nı gözler önüne seren haberleri de gösterdi ki; "yalan haber"ler, "cambaza bak" taktiğinin çağdaş birer versiyonudur!..
"Yalan haber"lerle; gerek "kamuoyu"nun, gerek "yetkili"lerin dikkatleri dağıtılmakta ve insanlar "açık"lara veya "kaçak"lara bakmak yerine, "cambaz"lara kanalize edilmektedir!..
Gayet açık ve net;
Kamuoyu ve yetkililer, eğer "yalan haber"lerle meşgul edilmese, "dikkat"leri bu yalan haberler üzerine çekilmese, herhalde "kaçak yalı"lara dikkat kesilirler ve sorarlardı:
"Bu ne perhiz, bu ne turşu?!?"
İşin doğrusu; Ertuğrul Özkök"ün "Akbük"teki yalı"sıyla ilgili olarak; "Nereden buldun?.. Nasıl aldın?" sorularıyla başlayıp, "nüfuz istismarı"na varan skandalları gündeme getirip; "Bütün amaç, yalıdaki skandalları örtbas etmek" demek mümkün!..
Çünkü; "yalı" ile ilgili skandallar, sadece "kaçak" oluşuyla sınırlı değil!..
Bizce, ondan çok daha önemlisi, "Hürriyet antetli dilekçeler"le, dönemin Belediye Başkanı"ndan "torpil" yani "ayrıcalık" istenmesidir!..
ÖZEL MESELEDE KURUMSAL BASKI!
Bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi, olay şu:
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök"ün eşi Saliha Tansu Özkök, 8.7.1998 tarihinde, dönemin Yerkesik Belediye Başkanı İlker Toksöz"e hitaben bir dilekçe yazıyor.
Dilekçesinde diyor ki:
"Sayın Başkanım; Encümeninizin 24.04.1998 tarih, 68 no"lu 1.000.000.000 TL tutarındaki ceza ihbarnamesini üzülerek almış bulunuyorum... Söz konusu cezanın bu kadar ağır bir bedel olmaması gerekirdi. (...)
Sizden ricam, değerli encümen üyelerine konunun hassasiyetini anlatarak encümenin kesmiş olduğu cezanın sembolik bir meblağa indirilmesidir."
Evet, dilekçe özetle böyle...
Şimdi, soru şu:
O yalı, "kimin üzerine"dir?.. Ertuğrul Özkök"ün üzerine mi, eşi Tansu Hanım"ın üzerine mi?..
Öyle anlaşılıyor ki, yalı, "Tansu Hanım"ın üzerine"dir!.. Peki, Tansu Hanım"ın Hürriyet gazetesi ile "kurumsal bir bağı" var mıdır?.. "Yok" ise, "özel" bir işinde "Hürriyet"in logosu"nu nasıl kullanabilmektedir?..
Dahası... Orası, "kaçak" da olsa, nihayetinde "Özkök çifti"ne aittir... Evet, "özel bir yalı"dır!.. Yani, Hürriyet"e ait bir "büro" veya "temsilcilik" ya da "sosyal tesis" değildir!.. Peki, "bireysel" bir mekân için Hürriyet"in "kurumsal kimliği"nin kullanılması ne ile ve nasıl izah edilir!..
Saliha Tansu Özkök"ün "dilekçe"sini "Hürriyet antetli" bir kağıda yazması; "Hürriyet"in nüfuzundan yararlanma" çabası değil midir?.. "Hürriyet antetli dilekçe"yi eline alan Belediye Başkanı, üzerinde "Hürriyet"in baskısını" hissetmeyecek midir?..
Peki, bu da bir "mahalle baskısı" değil midir?..
Başkaları yapınca mahalle baskısı "tu kaka"dır da, Ertuğrul Özkök"ün eşi yapınca "cici" midir?!?
HANİ HERKES EŞİTTİ?
Sık sık "eşitlik"ten, "adalet"ten, "yasa"lardan ve "Anayasa"dan dem vuran Ertuğrul Özkök, Anayasa"nın 10. maddesinde yazılı bulunan "Hiçbir ayrım gözetilmeksizin kanun önünde herkes eşittir... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" hükmünden habersiz midir?..
"Anayasa"nın 10. maddesi" böyle diyorken, "Özkök ailesi" bundan muaf mıdır ki; kendilerine "pozitif ayrımcılık" yapılmasını, "imtiyaz" tanınmasını talep etmektedir?!?
Hemen ifade edelim...
Bu tür bir dilekçe, eğer "Saliha Tansu Özkök" imzasıyla yazılmış olsaydı, yine de su götürürdü... Ancak, dilekçenin en başına "Hürriyet logosu"nun oturtulması; hem bir "nüfuz istismarı"dır, hem de Belediye Başkanı"na "mahalle baskısı"dır!..
Bu "baskı"nın milyonda birini, sıradan bir "dindar" yapsaydı, acaba neler gelirdi başına?!?
Ama, "laikçi" kimlikli insanlar yapınca; ne soran oluyor, ne dokunan!..
Hem nasıl sorsunlar, nasıl dokunsunlar ki!.. Hürriyet, onlara sürekli olarak "cambaz"ları gösteriyor!...
Onlar da, "cambaza bakmak"tan, "açık"lara ve "kaçak"lara bakmaya fırsat bulamıyor!..
Bereket ki, Vakit var... "Yalan"ları deşifre eden, "mahalle baskısı"ndan tırsmayan ve "gerçek"lerin peşinde koşan bir Vakit... Her zaman diyoruz ya; okumak için size Vakit yeter... Vakit varken okuyun!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...
vakit
Bilirsiniz, eskiden hemen her şehrin ortasında "bayram yerleri" vardı... "Dönme dolap"lar vardı, "atlı karınca"lar vardı, "salıncak"lar vardı...
En önemlisi de, "cambaz"lar vardı... Ellerinde "sırık"larla, "tel"ler veya "ip"ler üzerinde yürürler, ya da "bisiklet"e binerlerdi... Hemen herkes, merak ve heyecanla izlerdi "cambaz"ları!.. Tabiî, bu gösteriler, en çok da "hırsız"ların veya "cepçi"lerin işine yarardı...
Zira; "cambazın gösterisi"ne iyice odaklanan insanlar, "ceplerine giren el"in ve o elin "ceplerinden boşalttığı paralar"ın farkına varmazlardı... Farkına varsalar veya kuşkulansalar bile, "cepçi"ler, hemen "dikkat"leri dağıtılar ve "cambaza bak" derlerdi!..
"Cambaza bak, cambaza!.. Nasıl da yürüyor, düşmeden!?!.. Aaa, dengesini kaybetti, işte şimdi düşecek!.. Vay bee, nasıl da kurtuldu düşmekten!.."
Uzatmaya lüzum yok... Günümüz Türkiye"sinde, artık "bayram yerleri" yok!.. Bayram yerlerinin arsalarında, "blok blok apartmanlar" yükseliyor!.. Ne yazık ki, "cambaz"lar da, artık sadece "sirk"lerde var!..
Dolayısıyla, "cepçi"ler de değişip, "çağdaş"laştı!.. Ama, "cambaza bak" şeklindeki "dikkat dağıtma yöntemleri" değişmedi!..
"9. Senfoni"ci 9. cumhurbaşkanlarının "İşte Çağdaş Türkiye"sinde; işler hâlâ "cambaza bak"larla yürütülüyor, cepler hâlâ "cambaza bak"larla boşaltılıyor veya dolduruluyor... "Kaçak yalı"lar, hâlâ "cambaza bak"larla dikiliyor!..
ERTUĞRUL ÖZKÖK"ÜN KAÇAK YALISI
Olayı biliyorsunuz... Geçen haftaki "anons"larımızda ve dünkü haberimizde de okuduğunuz gibi; muhabirlerimiz Nazif Karaman ve Abdulhamit Güler, geçen hafta Muğla Akbük"e gittiler ve Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök"ün, "1. derece doğal SİT alanı" ilân edilen bir yerde, ve üstelik "tarihi eser" kapsamındaki bir binayı yıkıp, üzerine "yasalara aykırı" olarak "yalı" inşa ettiğini "fotoğrafları" ve "belgeleri" ile ortaya koydular.
Olayın özü ve özeti şuydu:
"SİT alanı içerisinde olmasına rağmen inşaat ruhsatı olmadan tarihi binayı yalıya çeviren Ertuğrul Özkök, yıllar sonra bir dönem Cumhuriyet gazetesi yazarı Oktay Ekinci"nin başkanlık ettiği Anıtlar Kurulu"ndan iskan verilmesi yönünde görüş alsa da, Çevre Koruma Kurumu usulsüzlük tesbit edildiği gerekçesiyle iskan izni verilmesine karşı çıktı."
İşte bu olay; Türkiye"de kimlerin, niye "çağdaş yaşama müdahale"den yakındığını, kimlerin niye "Türkiye Malezya mı oluyor?" diye kuşku tohumları ekmeye çalıştığını, kimlerin "mahalle baskısı"nı gündeme getirdiğini çok açık şekilde ortaya koyuyor!..
Aslında, Türkiye"nin yönü değişmiyor, Türkiye hiçbir yere gitmiyor... Ama, kendilerini "ayrıcalıklı" olarak gören ve kendilerine "imtiyaz" tanınmasını isteyen birileri; yaptıkları her işe göz yumulmasını, "yasadışılık"larına ses çıkarılmamasını istiyorlar!..
Evet, "burunlarından kıl aldırmıyorlar"!..
Üzerlerine gidildiğinde ise; hemen o "bildik numara" giriyor devreye:
"Cambaza bak, cambaza!"
"ÖZÜR" KAVRAMI DA YALAMA OLDU!
Cambazın adı; kâh "irtica" oluyor, kâh "Malezya, İran, S. Arabistan" veya "içki yasağı!"
Biliyorsunuz... Hürriyet"in 13 Mayıs 2008 tarihli manşeti, "Bir kadeh rakı artık yasak" şeklindeydi.
Hürriyet"in haberine göre yeni kanunla restoranlarda açık içki satılması yasaklanmıştı ve bir kadeh rakının cezası 10 bin YTL olmuştu... Ancak bu haber aynı gün Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu (TAPDK) Başkanı Kazım Çalışkan tarafından yalanlandı. Çalışkan, yasanın sadece ruhsatsız içki satışını yasakladığını açıkladı. Ancak bu açıklamaya rağmen, Hürriyet internet sitesi bütün gün haberi yayında tutmaya devam etti.
Duyarlı gazeteler, haberin "yalan" olduğunu deşifre edip, "Hürriyet"in maskesi"ni düşürünce, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, sık sık olduğu gibi, yine "özür" dilemek zorunda kaldı...
Doğrusunu söylemek gerekirse; bir insanın hata ve kusurlarından dolayı "özür" dilemesi, bir "büyüklük" ve "erdem"dir!.. Ancak, Hürriyet gazetesi; insanî hasletin ifadesi olan "özür" kavramını da "yalama" yaptı!..
Hep yalan, hep yalan!..
Hep özür, hep özür!..
"Konya"da tesettür faciası" haberi yalan!..
"Amasya Kız Meslek Lisesi"nde kız öğrencilere dinî baskı" haberi yalan!..
"Mini etekli kızlara kezzap atıldığı" haberi yalan!..
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç"ı Hükümet"le içli-dışlı göstermeye çalışan haber yalan!..
TRT"deki filmin, "Kraliçe"yi kızdırdığı" yalan!..
YALANLAR, KAÇAĞI ÖRTBAS İÇİN Mİ?
Peki, artık "yalama" haline gelen "özür"lerle geçiştirilmeye çalışılan bunca "yalan" niye?..
Bu "yalan"lar, neyi "örtbas" ediyor?..
Nazif Karaman ve Abdulhamit Güler"in, hem de, sadece "buzdağının görünen kısmı"nı gözler önüne seren haberleri de gösterdi ki; "yalan haber"ler, "cambaza bak" taktiğinin çağdaş birer versiyonudur!..
"Yalan haber"lerle; gerek "kamuoyu"nun, gerek "yetkili"lerin dikkatleri dağıtılmakta ve insanlar "açık"lara veya "kaçak"lara bakmak yerine, "cambaz"lara kanalize edilmektedir!..
Gayet açık ve net;
Kamuoyu ve yetkililer, eğer "yalan haber"lerle meşgul edilmese, "dikkat"leri bu yalan haberler üzerine çekilmese, herhalde "kaçak yalı"lara dikkat kesilirler ve sorarlardı:
"Bu ne perhiz, bu ne turşu?!?"
İşin doğrusu; Ertuğrul Özkök"ün "Akbük"teki yalı"sıyla ilgili olarak; "Nereden buldun?.. Nasıl aldın?" sorularıyla başlayıp, "nüfuz istismarı"na varan skandalları gündeme getirip; "Bütün amaç, yalıdaki skandalları örtbas etmek" demek mümkün!..
Çünkü; "yalı" ile ilgili skandallar, sadece "kaçak" oluşuyla sınırlı değil!..
Bizce, ondan çok daha önemlisi, "Hürriyet antetli dilekçeler"le, dönemin Belediye Başkanı"ndan "torpil" yani "ayrıcalık" istenmesidir!..
ÖZEL MESELEDE KURUMSAL BASKI!
Bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi, olay şu:
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök"ün eşi Saliha Tansu Özkök, 8.7.1998 tarihinde, dönemin Yerkesik Belediye Başkanı İlker Toksöz"e hitaben bir dilekçe yazıyor.
Dilekçesinde diyor ki:
"Sayın Başkanım; Encümeninizin 24.04.1998 tarih, 68 no"lu 1.000.000.000 TL tutarındaki ceza ihbarnamesini üzülerek almış bulunuyorum... Söz konusu cezanın bu kadar ağır bir bedel olmaması gerekirdi. (...)
Sizden ricam, değerli encümen üyelerine konunun hassasiyetini anlatarak encümenin kesmiş olduğu cezanın sembolik bir meblağa indirilmesidir."
Evet, dilekçe özetle böyle...
Şimdi, soru şu:
O yalı, "kimin üzerine"dir?.. Ertuğrul Özkök"ün üzerine mi, eşi Tansu Hanım"ın üzerine mi?..
Öyle anlaşılıyor ki, yalı, "Tansu Hanım"ın üzerine"dir!.. Peki, Tansu Hanım"ın Hürriyet gazetesi ile "kurumsal bir bağı" var mıdır?.. "Yok" ise, "özel" bir işinde "Hürriyet"in logosu"nu nasıl kullanabilmektedir?..
Dahası... Orası, "kaçak" da olsa, nihayetinde "Özkök çifti"ne aittir... Evet, "özel bir yalı"dır!.. Yani, Hürriyet"e ait bir "büro" veya "temsilcilik" ya da "sosyal tesis" değildir!.. Peki, "bireysel" bir mekân için Hürriyet"in "kurumsal kimliği"nin kullanılması ne ile ve nasıl izah edilir!..
Saliha Tansu Özkök"ün "dilekçe"sini "Hürriyet antetli" bir kağıda yazması; "Hürriyet"in nüfuzundan yararlanma" çabası değil midir?.. "Hürriyet antetli dilekçe"yi eline alan Belediye Başkanı, üzerinde "Hürriyet"in baskısını" hissetmeyecek midir?..
Peki, bu da bir "mahalle baskısı" değil midir?..
Başkaları yapınca mahalle baskısı "tu kaka"dır da, Ertuğrul Özkök"ün eşi yapınca "cici" midir?!?
HANİ HERKES EŞİTTİ?
Sık sık "eşitlik"ten, "adalet"ten, "yasa"lardan ve "Anayasa"dan dem vuran Ertuğrul Özkök, Anayasa"nın 10. maddesinde yazılı bulunan "Hiçbir ayrım gözetilmeksizin kanun önünde herkes eşittir... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" hükmünden habersiz midir?..
"Anayasa"nın 10. maddesi" böyle diyorken, "Özkök ailesi" bundan muaf mıdır ki; kendilerine "pozitif ayrımcılık" yapılmasını, "imtiyaz" tanınmasını talep etmektedir?!?
Hemen ifade edelim...
Bu tür bir dilekçe, eğer "Saliha Tansu Özkök" imzasıyla yazılmış olsaydı, yine de su götürürdü... Ancak, dilekçenin en başına "Hürriyet logosu"nun oturtulması; hem bir "nüfuz istismarı"dır, hem de Belediye Başkanı"na "mahalle baskısı"dır!..
Bu "baskı"nın milyonda birini, sıradan bir "dindar" yapsaydı, acaba neler gelirdi başına?!?
Ama, "laikçi" kimlikli insanlar yapınca; ne soran oluyor, ne dokunan!..
Hem nasıl sorsunlar, nasıl dokunsunlar ki!.. Hürriyet, onlara sürekli olarak "cambaz"ları gösteriyor!...
Onlar da, "cambaza bakmak"tan, "açık"lara ve "kaçak"lara bakmaya fırsat bulamıyor!..
Bereket ki, Vakit var... "Yalan"ları deşifre eden, "mahalle baskısı"ndan tırsmayan ve "gerçek"lerin peşinde koşan bir Vakit... Her zaman diyoruz ya; okumak için size Vakit yeter... Vakit varken okuyun!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...
vakit
Bu yazı toplam 799 defa okunmuştur