Mehmet GÖKTAŞ
Cennete iman bir avuntu, bir teselli mi?
Önceki yazımızda “cehennem bir blöf, bir korkutma mı” demiştik.
Bu haliyle konumuz yarım kalmış sayılacağı için cenneti de aynı bakış açısından ele almaya çalışalım.
Cehennemi bir kurusıkı korkutma gibi görenler gibi cenneti de bir teselli olarak görenlere de rastlıyoruz.
Evet, Müslümanlar olarak biz cennete de kesin ve yakîn bir imanla iman ediyoruz.
Dirilişten, hesaptan sonra Rabbiniz cenneti hak edenleri yeniden yaratıp inşa edecek, hem de en mükemmel bir şekilde, en güzel bir vücutla, en olgun bir ruh ile ve hem de bekârlar, bakireler olarak. (56/36)
Cennet ehlinin her birine yerler gökler genişliğinde cennetler verecek. Ve orada eşleriyle birlikte karşılıklı tahtlar üzerinde, gölgeliklere kurulacaklar.
Bu dünyada evlilik hayatını en mükemmel bir şekilde sürdüren örnek çiftler bile kesinlikle gönüllerince mutlu bir hayat yaşayamamışlardır.
İşte cennet hayatında bütün bu pürüzler giderilecek.
Yüzleriniz Allah’ın nimetiyle, cennete kavuşmuş olmanın parıltısıyla aydınlanacak ve aydınlatacak.
Canları neyi çekiyorsa, gözleri neden zevk alıyorsa, neyi istiyorlarsa hepsi emirlerine âmâde olacak.
Bunları elde etmek için dünyadaki gibi kesinlikle hiçbir zahmet ve meşakkat çekmeyecekler. En güzel gölgeliklerde, pınarlarda ne yakıcı bir güneş ne bir dondurucu soğuk. Tadı ve kokusu asla bozulmayan su ırmakları, aynı şekilde bozulmak nedir bilmeyen süt ırmakları, içenleri zevkten mest eden şarap ırmakları, en güzel bal ırmakları...
Artık bir daha ölmeyecekler, ikinci bir defa ölümü tatmayacaklar.
Ve bu muhteşem hayat asla bitip tükenmeyecek, artık ebedi mutluluk yurdundadırlar!
Ve artık durmadan Rahim olan Rabbinizin selamına muhatap olup duracaklar!
Cennette ne yana baksalar ne tarafa yönelseler her tarafta nimet görecekler, servet ve ihtişam görecekler, saltanat görecekler!
Kısacası, öyle muhteşem bir son durak ki, Allah Teala’nın buyurduğu gibi, “Yarışılacaksa işte bu cennet için yarışılsın, nefes tüketilecekse, bu cenneti elde etmek için tüketilsin.” (83/26)
Baştaki sorumuzu şimdi soralım; bize anlatılan böylesine muhteşem bir cennet bir teselli bir avuntu olabilir mi?
Böylesi bir dünyada Müslümanca bir kimlik ibraz etmek, kimlik ibrazından da öte Müslümanca bir hayat tarzını seçmek ve bunu sürdürmek kolay mı dersiniz? Halkının büyük bir çoğunluğunun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede bile Müslümanca yaşamak için ne bedeller ödendiği ortada değil mi?
Ya bir de dünyanın diğer noktalarını, oralarda Müslümanca bir kimlik ve bir hayat tarzı ortaya koymanın ve sürdürmenin ne olduğunu bir düşünsenize.
Demek istediğimiz odur ki ne cennet bir teselli ne de cehennem bir blöftür, hakikatin ta kendisidir.
Herkese hayırlı Cumalar diliyorum.