Abdurrahman Dilipak
“Chip” ve “aşı” dayatmasına karşı ne yapabiliriz?
Arkadaşlar soruyorlar: Bu durumda biz ne yapabiliriz? Önce ilk şart: Haklı olmak, başkasına haksızlık yapma hakkı vermez. Derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek!
Biz de istişare ettik ve kendim aldığım notlardan aşağıya bir özet çıkarttım.
Dürüst, bilgili cesur arkadaşlara ihtiyacımız var. Kafamızı kiraya vermeyeceğiz. Bir topluluğa olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek. Kemalata ulaşmak için kem alat kullanmayacağız. İttifak ettiğimiz konularda birlikte hareket edeceğiz. İstişare ve şuradan vazgeçmeyeceğiz. Açık ve şeffaf olacağız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, haklıdan yana olacağız.
Chip konusunda, Global Sağlık Pasaportunu iki yıla yakındır yazıyoruz. Hariri bunu Davos’ta açıklamıştı. HES kodu, kola takılan chip derken, bu işin bir adım sonrasında kafaya takılan chip ve nesneler arası bir Neuralink projesine dönüştürülebilir. Cehennemin yolları iyi niyetli çabaların üstünde inşa edilebilir. Bu salgın ve arkasından gelecek aşı komplosunu zaten 4 yıldır yazıyorum.
İşte o aldığım notlar: Sorunun çözümü, hukuk devletinde 3 yolladır. Yasama, Yürütme, Yargı..
3 yolun da kapısını çalacağız. Yasamanın adresi belli, TBMM, parti grupları, siyasi partiler, TBMM içindeki ilgili komisyonlar, Dilekçe Karma Komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu.. Ve kişi olarak tek tek milletvekilleri. Ve bir heyet, parlamentoda temsil edilen bütün partilere mektup göndererek çağrıda bulunabilir. Biz bu yolu tezkere günlerinde denemiştik. Yine deneriz.
Yürütmenin adresi belli. CİMER, DDK, ilgili Bakanlıklar (Öncelikle Adalet, İçişleri, Gıda Tarım, Sağlık, Şehircilik, Ulaştırma, Teknoloji, Dışişleri, Savunma-İlgili politika kurulları ve bilim kurulları), İnsan Hakları Başkanlığı, Digital Dönüşüm Ofisi, BTK, Ombudsmanlık, TÜBİTAK, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, TSK (Hava, Kara, Deniz), MİT, Emniyet, Jandarma,
Yargı konusunda, il ve ilçelerdeki insan hakları kurullarından başlayarak, AYM’ye kadar her ilde, ilgili tüm yargı birimlerine. Yargıtay, Danıştay, Sayıştay bütün yüksek yargıyı kapsayacak şekilde hareket edebiliriz. Eğer bu alanda yol alamıyorsak, referandum çağrısı yapabiliriz. Ve bu konuya siyasal toplum üzerinden sivil baskı aracı oluşturabiliriz. Eş zamanlı olarak, sivil toplumun da harekete geçirilmesi gerek. Sivil toplum; vakıf, dernek, oda, sendika gibi farklı yapılardan oluşuyor. Hepsine bir çağrı yapıp, kendi tabanlarını harekete geçmeye çağırabiliriz. Hiç ayırım yapmadan herkesi. Bakalım kim cevap veriyor, kim karşı çıkıyor ya da sessiz kalıyor.
Farklı ama bir arada olabiliriz. Bu bir Hılful fudul hareketi olmalı. Kavgadan uzak, kararlı bir şekilde ama barışçıl bir dille yüzümüzü Hakk’a ve halka dönerek aynı hedefe yürümeliyiz. Katılımcıların farklı inanç ve ideolojileri, siyasi tercihleri olabilir. Önemli olan aynı yöne bakmaları ve o yönde ilerlemeleri.
Dini topluluklara ve dini vakıflara da çağrı yapmalıyız. İlle de herkesin aynı zeminde buluşması gerekmiyor. Kendi bulunduğu yerden, kendi arkadaşları ile ilkeli bir duruşla aynı talebi yükseltirlerse, yani “ayrı ayrı dillerde aynı şarkıyı söylerlerse” ortak bir sesi güçlü bir şekilde dillendirebiliriz.
Zaten bizim 5gvirusnews.com olarak global bir networkumuz var. Bilgi değişimi yapıyor, tecrübelerimizden karşılıklı olarak yararlanıyoruz.
Mesela parti üyesi arkadaşlarımız kendi aralarında bir araya gelerek kendi partilerine bu talepleri iletebilirler ve bizimle birlikte hareket eden grupların çalışmalarına destek verip yardımcı olabilirler.
Bu platformun çok önemli bir diğer misyonu, aynı yönde çalışan diğer ülkelerdeki faaliyetlere destek vermek. Zaten onlar da bizi destekliyor ve destekleyecekler. Bizim tecrübelerimiz onlar içinde örnek oluşturacak. Biz hep hukuk içinde kalacağız. Devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyeti milli irade temelinde, toplumun bütün fertlerinin mal, can, namus, akıl, inanç ve neslini korumakla sınırlıdır. Bir hak mücadelesi ancak hukuk içinde kalarak varlığını sürdürebilir. Haklı olmanın kimseye haksızlık yapma hakkı vermediğinin idraki içindeyiz.
Milli iradenin tecelligahı olan meclisin bu anlamda milletin sesine kulak vereceğini ümid ediyoruz.
Sonuçta biz adalet istiyoruz. Barış istiyoruz, hürriyet istiyoruz. Devlet bu sacayağı üzerinde yükselir. Kimse bu sacayağının ayaklarını kırmamalı. Devlet kamu yararını gözetmek zorundadır. Türkiye bürokratik, jüristokratik anlamda otoriter bir siyasi rejim değildir ve olmamalıdır.
Yasama, yürütme ve yargının başkanlık tartışmaları sırasında söylendiği gibi, birbirinden bağımsız olduğunu görmek istiyoruz. Cumhurbaşkanının reform sözünün bu yöndeki endişelere ilişkin verilmiş bir cevap olduğunu düşünüyorum.
Ne yapalım diyenlere, bugün söyleyeceğim bunlar. Hukuk yolu eğer engelleniyorsa o zaman, yasaların hukuka uygun olmadığı ya da bürokrasinin hukuku bypass ettiği durumlarda, yine bir başka hukuk yolu olan “Sivil itaatsizlik”, yine hukukun temel ilkelerine sadakatle, başkalarının temel haklarına yönelik açık ve yakın bir tehlike oluşturulmayacak şekilde açık ve şeffaf bir biçimde gündeme gelebilir.
Hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir. Hukuka uygun olmayan uygulama suçtur. Hitler’in de yasaları vardı, Stalin’in de. Bir şeyin yasal olması, her zaman meşru olduğu anlamına gelmez. Bazı işlerin iyi niyetle başlatılmış olması, onun masumiyeti için yeterli kanıt oluşturmayabilir. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Bir sistem kurulacaksa efradına cami, ağyarına mani bir şekilde olmalı. Suali mukadderlere verilecek cevaplar olmalı. Bu konuda def-i mazarrat, celb-i menafiden önce ele alınmalı. Devletin her yaptığı, her zaman doğru olmayabilir. Her zaman hukuk devleti eşittir, kanun devleti olmayabilir. Bir şeyin kanuni olduğu, hukuki olduğu anlamına gelmeyebilir.
Biz sivil bir irade ortaya koyacaksak, Hakk’ın ve halkın, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve haykıran sesi olacağız. Selam ve dua ile.