Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

CHP yüzleşmedikçe...

CHP geçmişiyle yüzleşmedikçe, hatalarını kabul etmedikçe, eğri otursa da doğru konuşmadıkça içinde bulunduğu kıskaçtan çıkamayacaktır. Ezana küfreden, çocukların üzerine kızgın yağ dökmeyi aklından geçiren, Türkiye’nin dört bir yanında, önce İstanbul’da şimdi de Denizli ve Antalya’da başörtülü kadınlara saldıran CHP’lileri partisinin iç kurullarından, parti meclisi, parti üyeliği her neresiyse, oralardan atmadıkça, bu tür davranışlarla arasına organik bir mesafe koymadıkça saplandığı ideolojik bataktan çıkamayacaktır. 28 Şubatçı Doğan ve türevleri medyası ilkokul birinci sınıf çocuğunu pohpohlar edada “aferin Kemal bey! Ne de iyi Kemal bey ne de güzel Kemal bey” tekerlemeleriyle göz boyamaya tevessül etseler de, milletimiz bunun ötesini görüp değerlendirecek tıynette çok şükür. Tıpkı aşağıdaki mektubun anlattıkları kadar anlatmadıklarını da değerlendirebildiği gibi…

Bir kaç gün önce Hakk’a yürüyen Bülent Osman mektubunda şöyle diyor: “Büyükannem II. Abdülhamid’in kızı Naima Sultan’ın ve diğer aile efradının sürgüne gönderilişi üzerinden yaklaşık 90 sene geçti. Biz ilk önce İtalya’nın San Remo kentine gittik. Ailem buraya alışamamıştı. Şartlar son derece kötü idi. Daha büyük bir kent olan Nice’e gitmeye karar verdik. Fransa’nın Çôte d’Azur bölgesine yerleştik. Annem terzilik, elbise tamiri yapıyor, babam ise kapı kapı dolaşarak jilet satıyordu. Geçimimizi böyle sağlıyorduk. Büyükannem ve kızları hasta olmuştu. Uzun bir müddet sıkıntılar yakamızı bırakmadı. Sonra babam Avrupa’da okurken sınıf arkadaşı olan Evian Düşesi’nin haberdar olması sonucu Evian’a gittik. Babam bisiklet fabrikasında çalışmaya başladı. Daha rahat ettik. Sonra da Paris’e yerleştik. Ancak Türk olarak yabancı topraklarda yaşamak kolay olmuyordu. Babam Musul ve Kerkük petrolleriyle ilgili çok şey biliyordu. Belge ve vesikaları muntazam biriktirmişti. İstanbul’a geldi. Sene 1974 idi. Önemli demeçler verdi. Times, Le Monde, Le Soir bunları manşete taşıdı. Babam 10 gün sonra şüpheli bir şekilde trafik kazasında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Elindeki belgeler de otelinden çalındı.

Bize “yoksunuz” muamelesi yaptılar. Türkiye Cumhuriyeti’ni kim oluşturdu sormak lazım. Osman Gazi’yi, Fatih’i, Yavuz’u, Abdülhamid’i yok sayabilir miyiz? Bu topraklar için kanını verenleri bir kenara atmak hangi vicdana sığar? Bizim ailemiz 200 kişi. Nasıl oluyor da bizim kurduğumuz bu devlet bizi yok kabul ediyor. Camiler, köprüler, saraylar, çeşmeler dedelerimin bu topraklara miras bıraktığı eserler, herkesin gözü önünde dünyaya mal olmuşken, bu eserleri meydana getiren aileye sırtını dönmek vicdana sığmaz… Biz aile üyeleri hem vatanımızda kabul görmedik hem de yaşadığımız topraklarda. Tayland’da görevdeyken Türk elçisi durumumuza hayret etti. Bangkok Konsolosluğuna çağırdı. Başvurumuzu aldılar. 60’lı yıllarda... Ankara kabul etmek istemedi. “Siz Türk değilsiniz, Fransız’sınız” dediler. Bir sene beklettiler. Daha sonra pasaport temditlerinde yine aynı sorunla hep karşılaştık, “Siz Türk değilsiniz” dediler. Ermeni tasarısının geçmemesi maksadıyla biz de uzun süre mücadele ettik. Lobi çalışmalarıyla büyükelçilik köstek oldu. “Siz Fransız’sınız” dediler.

Aile, hanedan ne yapılması gerektiyse bu millet için yaptı. Fransa’da bir “Türk gibi güçlü” diye bir söz vardır. Bunu kim sağladı? Bizim toplumumuz, dedelerimiz. II. Abdülhamid Han olmasaydı Türkiye olmazdı. Polonya olurdu, Bulgaristan, Romanya olurdu. Bunu Batı’da herkes söylüyor.”

Halkımız anlıyor da CHP anlıyor mu, asıl soru bu.

yeniakit

Bu yazı toplam 816 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar