İbrahim Karagül
"Ciğerim yanıyor, ciğerim..."
Yüreği yananlara sesleniyoruz. Gelin bu ülkede bir kez inisiyatifi ele alalım. Sessizliğimizi ortaya koyalım. Suskunluğumuzla bir şeyleri değiştirelim. Kitleler halinde bir şeylere dur diyelim. Varolan durumu onaylamadığımızı, keskin cepheleşmeleri kabullenmediğimizi, merhametsiz siyasi söylemlerle bir sonuca varılamayacağını bildiğimizi hissettirelim.
Sizin suskunluğunuz, onların çığırtkanlığından çok daha etkili olacak, göreceksiniz. O suskunlukta yürekten yüreğe bir bağlılık, dayanışma akacak. Baba, evlat, ana, kim olursak olalım, gönüllerimizde birikenleri, üzüntülerimizi paylaştığımızda ellerimiz birbirimize uzanacak, göreceksiniz.
Ölümlere karşı bir duruş sergileyelim. Ayağa kalkalım. Sokaklara, meydanlara çıkalım. Dağda, şehirde, köyde aynı hisleri taşıyanlarla iletişim kuralım. Yıllardır acısını içine akıtanlarla, mezarbaşlarında ağıt yakanlarla, kendi dünyasında sessiz protestosunu yaşayanlarla, yaşadıkları yüzünden hayata küsenlerle beraber olalım.
Bu ruhu canlandıralım, bu algıyı güçlendirelim. "Hayır" demeyi bilelim. Bizim "hayır"larımızın aslında Türkiye'ye değiştireceğinin, bölgeyi değiştireceğini, sokaklarımızı değiştireceğini anlayacağız.
İnanın, bizi ayrıştıran her şey, tahmin ettiğimiz kadar derin değil. Tahmin ettiğimiz kadar büyük, ciddi, karşı konulamaz, üstesinden gelinemez değil. Kafalarımızdaki, yüreklerimizdeki yapay duvarlar, tahmin ettiğimiz kadar aşılamaz değil.
İnanın ayrıştığınızdan daha çok birleştiğiniz şeyler var. Birilerinin küçümsediği, aşağıladığı, anlamsız gösterdiği, "Siz hâlâ orada mısınız" diyerek istihza ile karşıladığı ortaklıklarımız, onların hayal edebildiklerinden daha geniş, daha kalıcı. Onların sözleri, eylemleri, düşünceleri bir süre sonra silinip gidecek ve o kadim beraberlikler inadına varlığımızı biçimlendiriyor olacak.
Şehirler gibiyiz biz. Devletlerin, rejimlerin, ideolojilerin değiştirdiği, sayısız iktidarların gelip geçtiği yüzyıllara direnen, imparatorluklardan bile uzun ömürlü şehirler gibiyiz. Aklı başında olan herkes, günübirlik kavgalardan kurtulup, kafasını kaldırıp bir an o şehirlere baksın. Bize, kendimize, geçmişimize ve geleceğimize baksın.
Hiçbir siyasi gerekçe, hiçbir siyasi amaç yüreklerimizdeki yangından daha derin değildir. Hiçbir güç-iktidar hesabı bizim kadim birlikteliklerimizden daha değerli değildir.
Önyargılarımızdan, önkabullerimizden, zihinlerimizdeki şartlanmışlıklarımızdan bir an önce sıyrılıp kendimize, birbirimize, çevremize bir bakalım. Anadolu'nun, Mezopotamya'nın, Bağdat'ın, İstanbul'un bilgeliğini bugüne çağıralım. Omuz omuza kan akıttığımızı, can verdiğimizi, bölgeye ve dünyaya şekil verdiğimizi hatırlayalım. Birilerinin bize anlattığı gibi olmadığımızı, birilerinin bölgesel çıkar hesaplarıyla bizim gelecek hesaplarımızın aynı olmadığını gösterelim.
Bu ülkede yaşanan acının, ayrışmanın, kamplaşmanın bizi biçimlendirmesine izin vermeyelim. Ölümler üzerinden, çatışma üzerinden, kamplaşma üzerinden güç devşirenlere, rant yiyenlere, statü kazananlara dur diyelim. Yıllar yılı bu mesele hakkında konuşan, yazan, siyaset yapan, semiren ancak hiçbir şey üretmeyen, böyle bir niyeti ve ufku olmayanlara rağbet etmeyelim. Bu işi, "profesyonellerin" elinden kurtaralım.
Ey Anadolu insanı; Van'da, Trabzon'da, İzmir'de, Konya'da, İstanbul'da yaşayanlar, yüreklerimizi birleştirelim, ellerimizi kavuşturalım. Bugüne kadar konuşulan her şeyin ötesinde, yapılan her eylemin ötesinde bir üst gerçek olduğunu, yürüyecek tek bir yolumuz olduğunu bilelim.
Bu ülkenin sessizleri, bu ülkeyi sevenler, artık sizin söz söyleme vaktiniz. Ayağa kalkın, yürüyün, konuşun, sessiz ve vakur duruşunuzla akan kanı durdurun. Sizin gücünüzün üstünde hiçbir siyasi hesap olamayacağının bilinciyle sokaklara, meydanlara çıkın. Çatışmayacağız, ağlamayacağız, ölmeyeceğiz, evlatlarımızı vermeyeceğiz deyin.
Çünkü; başka çözüm yok. İki seçenek var yıllar yılı içinden çıkamadığımız. Ya birbirimizi imha edeceğiz, ya tamamen ayrışacağız ve yüzyıllarca düşman olacağız. İkisi de bizim için, bu ülke için, bu coğrafya için felaket demek. Bin yıllık beraberliğin öğrettiği tek gerçek bu. Bu gerçek geleceğimizi şekillendirecek, inanın!
Bu çağrıya, bu sese kulak veren, katılan herkes önemlidir. Milyonlar sokağa inmeli. Milyonlar değil bir avuç insan olsa bile bu algı, bu bilinç dalga dalga şehirlerimizde, köylerimizde, evlerimizde yankılanmalı. Bugün bunu yapamazsak er geç yapmak zorunda olacağız. Belki bir süre sonra böyle bir imkanımız bile kalmayacak.
Öyleyse, ayağa kalkalım. Teröre, şiddete, ölümlere karşı meydanlara yürüyelim, sessiz çoğunluk olarak harekete geçelim.
"Ciğerim yanıyor ciğerim.." diyor Başbakan. Bu ülkede milyonların ciğeri yanıyor. İşte o milyonlar, ciğeri yananlar bize yeter. Yüreği yananlar, gelin harekete geçelim...
yenişafak