Ahmet Taşgetiren
Çözüm mü?
Yazının başlığını Mehmet Metiner’den aldım. Metiner’in ekran performansı ya da siyasi yol yürüyüşü üzerine farklı düşüncelerim var. Ama bu, şu veya bu yazarla - siyasetçiyle, her konuda farklılaşacağınız anlamına gelmiyor. Memleket meseleleri üzerine düşünürken, çare ararken her insanla yollarınız kesişebilir.
Metiner, “Kürt sorunu” üzerine düşünmüş bir insandır. İslami hassasiyetleri vardır, ama HADEP’te de genel başkan yardımcılığı gibi görevlerde bulunmuştur. Tayyip Erdoğan’a “biat” ölçeğinde bağlılığının da altını çizmekten kaçınmaz.
Cumhuriyet Başsavcılığı AYM’ye HDP hakkında kapatma başvurusunda bulundu. Düzeltilmiş iddianamesini gönderdi. Sürecin başlangıcında Cumhur İttifakı’nın ortağı Bahçeli’nin hamlesi vardı. Halen de Bahçeli hamlesi AYM’ye “iddianameyi kabul et ve kapat” tarzındaki mobingi devam ediyor.
İşte süreç bu noktaya gelince Metiner, 11 Haziran’da Yeni Şafak’ta bir yazı yazdı. Yazının başlığı “HDPyi kapatmak çözüm mü? “ şeklind idi. Başlığın böyle bir soru halinde oluşu, “Tamam yaptık ettik de bakalım bu bir çözüm mü? “ gibi bir sorgulamayı içerdiğini hissettiriyor.
Metiner, yazının son paragrafına kadar HDP’nin günahlarını sıralıyor. PKK ile işbirliği, bir Kürt partisi olmadığı, sol bir bileşimi ifade ettiği vs… Bunları sıraladıktan sonra son paragrafta şunları yazıyor:
“Şimdi siyaseten diyeceklerime özellikle Cumhur İttifakı’nın partileri, özellikle de AK Parti kulak vermeli: HDP’yi besleyen sosyoloji iyi analiz edilmezse, özellikle HDP’nin ana damarını oluşturan dindar-milliyetçi Kürtlerin hassasiyetleri ve talepleri doğru okunmazsa, en önemlisi de onları kazanacak yeni bir siyasi akıl devreye alınmazsa, HDP’nin kapatılması tek başına çözüm olmaz. Bu işi mahkemeye havale etmekle sorunu çözmüş olmayız. Bu ülkenin Kürtlerini yanlış politikalarla HDP’nin kucağına itmenin vebali ağır olur, biline!”
Evet, “biline!”
Kim bilecek?
Cumhur İttifakı.
Acaba bilebilir mi Cumhur İttifakı?
MHP ve Bahçeli varken olmaz, diye düşünülecektir, ama “Seni başkan seçtirmeyeceğiz”den bu yana Erdoğa’nın da Bahçeli’den farklı düşünmediği tahmin edilebilir.
Erdoğan ve Ak Parti, elhak, sorun-u çözmek için çok çaba sarf etti. PKK’nın, HDP’nin çok yanlışları oldu. HDP türü partileri kapatmak - kapatmamak gerçekten içinden çıkılmaz bir ülke problemi olarak hep devrede. Ve geldik yine kapatılmaya…
Çözüm mü, çare mi?
Sorun artık, “terörle mücadele, Kürt siyasetçilerin hapis vs ile cezalandırılması, seçim sonuçlarının kayyım uygulaması ile iptali ve nihayet HDP’nin kapatılması ve yüzlerce siyasetçiye konulan siyasi yasak” parantezine alınmış durumda.
Millet İttifakı bile İyi Parti’nin MHP’yle yarışma üslubunda yürüyen yaklaşımı ile HDP’yle iletişim kuramama parantezine sıkışmış bulunuyor.
Ama HDP’nin 6 milyon oyu var. Bu oy kapatmakla azalmıyor. Türkiye’ye dağılmış bir kitle nerede ise kemikleşmiş bir boyutta durduğu yerden ayrılmıyor. İktidar cenahınhca beklenen herhalde, -”iz alan daralta daralta, bir anlamda döve döve bu 6 milyonu bir hale yola sokarız” anlayışı etrafında oluşuyor. Acaba öyle olur mu?
Metiner öyle olmaz, diyor.
Metiner’in sesi, Cumhur İttifakına ulaşır mı, bilinmez, ulaşsa bile Bahçeli yaklaşımı geriler mi, bilinmez.
Olay, çoktan uluslararası bir nitelik kazanmış durumda. “Dış Kürtler” olgusu, tamamen bölgeye yönelik küresel güç odaklarının stratejik hamleleri çerçevesinde biçimleniyor. “İç Kürtler” konusunda da Ankara inisiyatifi geriliyor. -İslamcı siyaset- entegrasyon için bir umuttu, dış güçlerin manipülasyonu onu da ekarte etti ve Ankara’da islamcısı ile Türkçüsü, Türkçü olmasa bile “milliyetçi” dilde buluştu.
HDP’yi kapatmak, küresel güçlerin manipülosyonuna daha açık bir iklimi oluşturacak. PKK bundan memnun olur, Metiner’in üslubuyla söyleyeyim; bu da biline!
Cumhurun başkanının adeta Cumhur dışına itiyormuşçasına dışladığı, muhalefetin bile cüzzamlı muamelesi yaptığı insanların başka seslere kulak kabartması karşısında ne söyleyebilirsiniz ki?
Bereket ki insanlar, cezaevlerinden bile “Bu memleketin insanı olma”yı seslendirmekten vaz geçmiyorlar. Nereye gider ki Demirtaş?
BABACAN’IN ÇAĞRISI
DEVA lideri Ali Babacan ilk defa bu kadar açık ve ağır konuşuyor:
“Faiz yüzde 19’sa, bu faiz inmiyorsa bunun sebebi Sayın Erdoğan’dır. Başkası değildir. Çok istiyordu. Al işte, yetki elinde. Niye indirmiyorsun? Tezin doğruysa, faizi indir enflasyon da düşsün. Niye yapmıyorsun? Bilmiyor. Sorun şu ki, bilmediğini de bilmiyor. ‘Biliyorum’ zannediyor. Bir kişinin hatasını 84 milyon ödemek zorunda değil. Merkez Bankası’na karıştırtmıyorduk. ‘Kusura bakmayın, talimatla çalışan bir kurum değildir’ diyorduk. Bu ülkede enflasyon böyle düştü. 34 yıl boyunca enflasyon iki, üç hane oldu. İki senede enflasyonu tek haneye düşürdük. Paradan altı sıfırı attık. İnanın, çoğu gelişmeleri basından takip ediyordu. Öyle haberleri oluyordu. Dinlemiyorduk, yapıp geçiyorduk. Çünkü bilmeyenin müdahalesi çok tehlikeli.”
Babacan İslam’ın faiz yasağını bilir. Faizin sıfıra inmesini bir ekonomist olarak da ister. Ama reel ekonomik veriler sebebiyle bir anlamda eliniz mahkumsa ekonomiyi ona göre yönetmek zorundasınız. Erdoğan’a yönelik çağrısı da bununla ilgili. Cevabı tabii ki Erdoğan vermeli.