Ahmet Taşgetiren
Cumhurbaşkanı’nın faiz sıkıntısı
Şöyle bir soruyla girelim yazıya:
-Acaba sayın Cumhurbaşkanı “Faiz sebep enflasyon netice” derken, gerçekten faizi düşürdükçe enflasyonun da düşeceğine, dövizin kontrol edilebilir seviyede kalacağına ve cari açığın azalacağına inanıyor muydu?
İkinci soru da tabiatıyla şu olacak:
-Gelinen noktada “Ben burada aynıyım” derken, faizi yükselteceğine kesin gözüyle bakılan yeni ekonomi kadrosunu neden getirmiş olabilir?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın sıkıntılı bir durumun varlığını gördüğü açık. Azerbaycan dönüşü uçakta söylediği “Tabii bazı arkadaşlar, ‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor’ gibi bir yanılgının içine düşmesin” cümlesi o “algı sıkıntısı”nı ifade ediyor. Belli ki Cumhurbaşkanı böyle bir algının oluşmasını istemiyor. Bunu bir “yanılgı” olarak niteliyor. Sonra da “Ben burada aynıyım” ifadesini kullanıyor. Müphem bir ifade. Çok net değil. O da bir tercih olmalı. Burada “Nass var nass” cümlesini de kurması ya da “Faiz sebep enflasyon sonuç”u yeniden hatırlatması beklenebilirdi. Onları ifade etmemesi de bir tercih.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Bazı arkadaşlar” diye ifade ettiği topluluk kimdir? “Ne oldu faiz hassasiyetine?” diye soracak olan her çevreden çok insanın bulunacağı muhakkak. “Nass duyarlılığı” olanlar sorabilir, “Nassa karşı olanlar” olabilir. “Faiz sebep enflasyon sonuç” politikasını ısrarla sürdürerek faizin de enflasyonun da döviz kurlarının da kontrol edilemez hale gelmiş olmasından dolayı boğulan toplum kesimleri olabilir. “Bu noktaya gelecektik neden saplanıp kaldık oralara ve neden o bedelleri ödedik?” sorularının sorulması haksız mı?
Bundan sonra “Ama…”lı ifade geliyor. Çünkü bir tasarruf var. Bakan değiştirilmiş, Merkez Bankası Başkanı değiştirilmiş. Mehmet Şimşek (MŞ) ve Hafize Gaye Erkan (HGE)’ın neden getirildiğini dünya - âlem biliyor. Zaten de dünya – âlem bilsin diye o isimler tercih edilmiş. Dünya – âlemin işin faiz politikasında düğümlendiğini bildiği de bir gerçek. Rakamlar uçuşuyor, yüzde 25, 30, 40’lı rakamlar. Diyor ki sayın Cumhurbaşkanı:
“Ama Hazine ve Maliye Bakanımızın şu andaki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankasıyla beraber atmasını kabullendik…” sonra “hayırlı olsun’ dedik” ve sonra “bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik.”
“Kabullendik” yani. Bir süreç yaşanmış belli ki… “Böyle olursa böyle olur” gibi bir ikna süreci. Sonunda Şimşek’in operasyonu kabullenilmiş. “Ben aynıyım” ile “kabullenilen” çerçeve aynı değil belli ki.
Farklılaşma saklı duruyor. Bu durumda Mehmet Şimşek de diken üstünde mi duruyor olmalı? Acaba Gaye hanımın getirilebilmesi için görevden alınan eski Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK’nın başına getirilmesi bir “Cumhurbaşkanı ihtiyatı, rezervi” gibi mi okunmalı? “Kabullenme”nin içinde biraz “zorakilik” de saklı. Zorakiliğin Tayyip Erdoğan’ın en sevmediği, en zor kabulleneceği bir şey olduğu da bilinir. Acaba “çaresizlik” o boyutta mı sorusu elbet sorulacaktır. Çaresizlik, evet. Tıkanma, evet. Belli ki “Laf dinleyecek değil, laf dinletecek” bir Merkez Bankası Başkanı getirildi.
Toplumun bir kesimi, seçimde ekonomi politikalar dahil her şeyi onayladığı için, bugün garip bir ruh hali yaşıyor olabilir. “Bir bildiği var” geleneği imdadımıza yetişir böyle durumlarda bizim. Toplumun bir başka kesimi ise “Duvara toslamaktan kurtulalım da nasıl olursa olsun” psikolojisini yaşıyor. Ne yapsın millet!
Sayın Cumhurbaşkanı yukarda alıntıladığımız sözleri söylemekle epeyce rahatlamış olmalıdır. Çünkü bir izah gerekiyordu, “Ne idik ne olduk?” sorusunun cevabı noktasında… “Yanılmışız, milletimiz hakkını helal etsin” de denebilirdi. Onu da severdik millet olarak…
Zaman zaman, özellikle binlerce bağlısı bulunan cemaatlerin şeyh, hoca vs gibi liderlikleri için şöyle bir cümle kurduğumu bilir okuyucularım: Bir düğmeye basınca bundan milyonlarca insanın etkilendiğini bilen insanlar, doğru düğmeye basma konusunda da hassas olmalılar. Yanlış düğmeye basmak, ülkeye de ülke insanlarına da büyük bedel ödetir.
Bitirirken aklıma gelen soruyu sormadan edemeyeceğim: “Ben aynıyım” ifadesinin reel karşılığı nedir?
KOMŞU ÜCRETLER
Son günlerde ekonomi dünyası sıklıkla “komşu ücretler” ifadesini kullanıyor. Asgari ücretin yeniden ayarlanması, yani artırılması gündemde ya, konu “Asgari ücrete komşu ücretler ne olacak?” biçiminde gündeme geliyor. Ya da “En düşük memur maaşı 22 bin lira olacak”sa, “Diğer memur maaşları ne olacak?” biçiminde…
TV ekranlarında kaç ekonomi profesöründen duydum, “Bizim maaşlarımız yoksulluk sınırının altında… Asgari ücret ya da en düşük memur maaşı bizim maaşlarımıza yaklaşıyor…” yakınmaları… Büyük şehirlerde maaşlar ev kiralarını karşılamıyor yakınmaları…
“İş barışı” ya da “iç barış”ın tehlikeye gireceği değerlendirmeleri… Bunca tahsil niye soruları?
Bu yakınmalar artacak. “Asgari”liğin, “En düşük”lüğün genel ücret politikası haline geldiği – getirildiği bir ülke görünümü. Elinde döviz bulunduranın “memleket ahalisini acınacak konumda” gördüğü ve bunun da insanları çileden çıkarttığı bir iklim…
Son söz: Toplumdaki stress birikimini okuyabilen bir sosyal psikoloğun iktidara danışmanlık .yapmasında sayısız fayda olabilir.