Selâhaddin Çakırgil
‘Dâr-ul’Aceze’de birkaç saat..
Geliniz bugün, son zamanlarda hemen hepimizin zihnini daha bir meşgul eden sosyo-politik konulardan biraz uzaklaşıp; dünün gençlerinin ve güçlülerinin hallerinden, yarınların ihtiyarları olacak olanlara nice ders ve mesajlar veren bir kurumdan söz edelim.
***
9 Eylûl Cuma günü öğle sonrasında, Dârulaceze’yi ziyaret etmek fırsatı oldu.
Kelime mânâsını tam olarak bilmesek bile, klişe haline gelmiş bazı isimlerden, el yordamıyla yine de bir şeyler anlarız.
‘Dâr’, arabçada, ev, hane, belirli bir hizmetin verildiği mekan mânâsında..
‘Dâr-ı dünya’, dünya hayatı mânâsında kullanılır.
‘Dâreyn’ denildiğinde ise, iki dünya, dünya ve ahiret yurdu anlatılmış olur. Müminler dua ederken, ‘Dâreyn saadeti’ de isterler.
***
‘Dâr’uş’şafaqa / şefkat yurdu’ demek olup, daha çok da anne-babası olmayan çocukların korunması ve tahsili için kurulmuş bir eğitim kurumunun adıdır ve bu gün, 120 yılı aşkın bir zamandır hizmetlerini
büyüterek sürdürüyor.
‘Dâr-ul’Eytâm / Yetim Çocuklar Yurdu..’
‘Dâr-ul’Aceze’ de, Âcizler Yurdu..
Artık, elden-ayaktan düşmüş kimseler barınağı..
***
Bu temel sosyal kurumların pek çoğu, Sultan 2. Abdulhamid’in özel dikkat ve himmetiyle oluşturulmuş.. Ama, bu mekanların kurucu iradesi olan Abdulhamid, 100 seneye yakın bir süre, ilk kez fransız tarihçisi Albert Vandal’ın kullandığı, ‘Le Sultan Rouge / Kızıl Sultan’ gibi hakaret kelimeleriyle anıldı, kemalist resmî tarihte.. Ve ancak şimdilerde resmî söylemlerde gerçek yerini almaya başladı.
Öyle ki, Dârulaceze’nin kurulması için Sultan Abdulhamid tarafından vazifelendirilen Halil Rifat Paşa’nın bile bir büstü var, bu bahçede..
***
Dârulaceze, İstanbul- Okmeydanı semtinde.. Duvarların arkasında taş binalardan oluşan acısıyla-tadlısıyla yaşanmış ve yaşanmakta olan, ibret sahneleriyle dolu bir dünya, bir kültür, bir hayat tarzının yaşandığı bir mekan.. Kurumun bahçesinde bir kilise, bir sinagog, bitişik vaziyette..
Bir de ayrı bir köşede, mescid..
Orada, hayatlarının ilk ve en verimli dönemleri hüsranla kapanmış, terkedilmiş, kadın-erkek yüzlerce insan, yeni şartlarda hayata yeniden tutunmaya, o yıkılmış hayat sahnelerinin üzerine, yeni bir yaşama alanı açmaya çalışıyorlar. Bugün hatırlamak bile istemiyorlar geçmişlerini.. Çünkü, birçoğunun dünlerde öğündükleri çoluk-çocukları, ziyaretlerine bile gelmiyorlar..
600’e yakın insan.. Ve onların hizmetinde 350 kadar personel..
Başında da, iki yıla yakın zamandır, bu kurumun başkanlığı kendisine tevdi olunan ve 40 yıl öncelerden beri bir inanç eri ve gönül adamı olarak tanıdığım Y. Mühendis Hamza Cebeci kardeşimiz var.
Hamza Bey, bu kurumda, tam da yerini bulmuş.. Gecesini gündüzüne katarak heyecanla, Allah ve halqullah karşısındaki sorumluluğunu düşünerek ve 24 saatini bu mekâna, kimileri için bir baba, kimileri için de bir evlad şefkatiyle; dünün müstağni, ama bugünün muhtaç insanlarına yardımcı olmak, onların hayat parçalarını yapıştırmak, onlara bir nebze de olsa huzurlu bir ömür sağlamak dikkati ve kalb rikkatiyle çırpınıyor.
***
Ki, burada hele de yatalak hastaların durumları geçmişte yürekler acısı imiş ve insan yaklaşamazmış o bölümlere.. Şimdi günde üç kez temizlik yapılıyormuş;
her taraf pırıl pırıl..
Hamza Bey, maddî imkan buldukça, eskiden mezbelelik haline gelmiş bölümleri yeniden düzenliyor. Birçok işleri de hayır sahiblerini harekete geçirerek meccanî olarak yaptırıyor. Kendisi de maaş filan almıyor. Kurumun bütçesini de kısa sürede, 45 milyon liradan, 100 milyon liraya yaklaştırmış..
Bu kurum, yardımlarla, bağışlarla veya orada kalanların mal-mülklerini bağışlamalarıyla ayakta duruyor. (Orada kurban için bağışlanan yüzlerce koyunun bulunduğu kısmı da gördük.. Ayrıca, başka zamanlarda da adak kurbanlar da getiriliyor buraya..)
***
Yarın ve sonrası bir hafta boyunca Bayram ve tatil günleri.. Hele de bu günlerde daha bir gidip görülmesi gereken bir yer, Dârulaceze.. Orada, öğrenilecek hayat dersleri ve sevindirilecek nice tükenmiş hayatları bulacaklardır.
stargazete