Selâhaddin Çakırgil
‘Darbe Hıyaneti’nin asıl mağduru olan millet ciddîye alınmıyor galiba
Bazı okuyucular, “15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin hemen ardından, ‘Bizi bu yara öldürmedi, ama, adâletsizlik yapılırsa bizi işte o mahveder’ diye yazan birisiniz. Şimdi, nice insan mağdurken, uzun zamandır bir şey yazmıyorsunuz. Yoksa, kulağınıza bir şey mi fısıldandı?” diyorlar.
Evet, itiraf edeyim ki, birileri kulağıma bir şey fısıldadı!!
Kim mi o birileri?
- Bu hıyanet hareketiyle, irtibatlı olarak suçlanan birçok kimseler biliyorum ki, bizzat onlar!
Evet. Onlar lisan-ı hâl ile kulağıma fısıldadılar ve hâlen de fısıldamaya devam ediyor ve diyorlar ki, ‘Biz pişman filan değiliz. Bir gün gelecek, haklılığımız, başarımızla da taçlanacak! Son gülen, biz olacağız.’
***
Evet, böyleleriyle her yerde karşılaşıyorum. Onlar hiç pişman değiller ve belki de, Pensilvania Şeyhi’nden bile daha bir inançla bakıyorlar geleceğe ve şimdi, ideallerine bağlılığın bedelini ödediklerini düşünüyorlar.
Bir harekete -velev ki, biz kesinlikle karşı çıksak bile- tereddüt taşımaksızın bağlılık sergileyenlere ne diyebilirsiniz?
***
Bu gibiler karşısında merhamet simsarlığına kalkışmaya gerek yok. Hele de öylelerinin bizim adâlet ve merhamet ölçü ve duygularımızı çarpıtmalarına hiç fırsat verilmemeli.
Bu gibilerin sıkça başvurdukları tuzak-taktiklerden birisi de şu: ‘Bizzat Erdoğan da yıllarca bu harekete zımnen veya alenen destek vermedi mi?’
Evet, verdi. Ama ‘taqıyye’ yapanların entrikasını görünce, ‘Aldandık, Allah affetsin..’demekten de kaçınmadı.
Nitekim pişmanlıklarını mahkemelerde kanunî sınırlar içinde izhar edenler de ‘etkin pişmanlık’tan faydalandırılıp serbest bırakılıyorlar. Ama bu gibi ‘itirafçı’lar, mağduriyetten söz edenlerin yüzde 1’ini bile bulmuyor. Böyleyken, bir pişmanlık ya daaldanmışlıkitirafında bulunmak bir yana, bir de ‘efelenme’lerine ne demeli?
Elbette, yüzbinlerce kişiyi kendileriyle irtibatlı veya iltisaklı duruma düşüren bir harekete, gayri-iradî olarak sürüklenmiş bir takım ‘mağdur’lar olabilir. Ama ‘Aldandık, Allah affetsin’ diyen pek yok. Bu konuda süzgeç mevkiinde bulunan bir yetkili, ‘o mağduriyet’iddiasında bulunanların en azından yüzde 90’ı doğru değil. Bir de, bizi aptal yerine koymaya çalışmaktalar’ diyordu geçenlerde.
Bir de henüz, buzdağının suyun altında kalıp görünmeyen kısmından haberimiz yok. Hele de Ordu, Emniyet ve Yargı’ya sızmak için, imtihan sorularını kendi mensupları arasında dağıtarak devlet içinde bir özel yapılanma oluşturdukları iddiasıyla yüzlercesinin tutuklanması henüz de devam ediyor.
***
Doğrudur, Başkan Erdoğan’ın nitelemesiyle ‘tabanı ibadet, ortası ticaret, tepe notası hıyanet’ olan bir hareket. Ama asıl darbeyi ‘taban’daki büyük kitle yedi ve yiyor. Çünkü aslî faillerin çoğu kaçtı.
Ama o ‘taban’da da ciddî bir çözülme gözlenmiyor. Muhalefet partileri ise o kitlenin gücüyle seçim neticesi almak istiyor. İktidar da onların tezviratına aldırmaksızın ve onlara zeytin dalı uzatmaksızın kazanmaya çalışıyor.
***
Muhalifler ve onlara âlet olanlar bu seçimlerde de netice alamazlarsa-inşaallah alamazlar-, gelecek 4 sene içinde bir diğer seçim gözükmüyor normalde. Bu durumda onlara rağmen seçimleri kazanan ve gücünü tekrar ortaya koyan bir iktidar tarafı da bu seçimden sonra, sosyal bünyeyi ve o ‘taban’ kitleyi rahatlatacak tedbirleri düşünmelidir.
Yargı, Ordu, Emniyet mensupları, büyük para babaları ve açıkça darbe çığırtkanlığıyapanlar dışındaki büyük ‘taban’ kitleye uygulanan tutuklama veyaişten uzaklaştırmalara bir parantez açıp ‘Sizi biliyoruz, gelecek 5 yıl içinde gözümüz üzerinizde olacak’ diye bir ‘gözdağı’ vererek, onların kendilerini ıslah etmeleri için bir fırsat daha tanınabilir meselâ. Yoksa bu ‘sosyal stres’ yeni gerilimleri davet eder.