Merve Kavakçı
Darbesever TÜSİAD
Demokrasilerin birinci göstergesi sivil toplumun varlığıdır. Adı üzerinde sivil özelliklere haiz toplumsal yapı, ne askeri, ne de siyasi erklerin tesiri altına girmeden ve kalmadan hareket edebilen katmana işaret eder. Bunun demokratik yönetime istinaden oluşmuş bir toplumsal yapı olması vazgeçilmezliğini ortaya koyar. Sivil toplum, halktan yanadır, itici güce sahiptir, canlıdır, temsil gücü çoktur. İdeal olan sivil toplumun, bir ülke halkının tamamını temsil eder kabiliyette olmasıdır. Ufak bir minyatür niteliğindedir yani. Çok sesliliği de bundandır sivil toplumun. Ayrıca konuşkandır. Kenarda bekletilip gerektikçe çıkartılıp ısıtılan, başvurulan bir yapı olmaktansa bir halkın kaderinin gelişimine tanıklık eden kurumsallaşmamış kurumsal yapıdır sivil toplum.
Gelişmiş ve henüz gelişimini tamamlayamamış, hâlâ gelişmekte olan ülkelerin en göze çarpan, bariz farkı sivil toplumlarında gizlidir. Birincide bütün özelliklerine haiz bir sivil toplum varken, diğerinde pseudo-sivil toplum vardır yani yalancı-sivil toplum. Buna sivil toplum-gibi de desek olur. Dışarıdan fark edilmez “yalancılığı”. Kof görünümün ardında bir veya birkaç grubun tekelinde oligarşik bir yapı ile karşılaşırsınız. Ama sorsanız, herkesi temsil ettiğini söyler, kendi iradesi ile çalıştığını iddia eder. Ancak asl olan, devlet mekanizmasının şımarık çocuğu niteliğinde bir yapılanma olduğudur. İte kaka, bata çıka yürüyen sözde demokratik sistemlerde rastlanır sıkça pseudo sivil toplumlara. Dışarıya bir sunum yapılması gerektiğinde, raftan indirilir, tozu alınır zira çalışıp demokratikleşmeye katkı sağlamamıştır o zamana kadar, bilakis belki, birçok örnekte gördüğümüz gibi ket vurmuştur toplumsal demokratik gelişime. Sonra da “bakın bizim nelerimiz de var” edasında servis edilir. Gören de, yüzeysel okumayla kifayet edecekse, alkışlar kutlar bu toplumu.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar deriz ama nasıl olur da ayakta kalabilir böyle bir yapı sorusu akla gelen ilk sorulardandır bu noktada. Yalancının ortakları çok olunca, ömrü de uzun olur. En başta devlet makinesi ki arkasındaki en büyük güçtür, o sahip çıkar sivil toplum görünümündeki sivil-siz topluma. İşine öyle gelir çünkü. Karşılıklı sırt sıvazlar giderler. Ortak hedefleri vardır. Pastayı, şöyle kimsecikleri karıştırmadan aramızda paylaşıverelim derdindedirler. Senkronize hareket etmeleri de bundandır. Başka birisi, mesela halk ortak olmaya kalkışsın veya hesap sormaya yeltensin, iki taraftan kafasına kafasına vuruverirler. Kaba kuvvet karşısında sinen toplum da ezilip itilmeye alışır.
Şimdi gelelim biricik TÜSİAD’ımıza. Ekonomik pastanın kaymağını, kremasını kimseciklerle paylaşmaksızın yemeye alışmış dernek, çoğulcu sistemi savunurmuşcasına hukuk devletinin gerekleri konusunda ders vermeye kalkışmış hükümete. İnsanın önce sen kendi geçmiş kayıtlarına bak diyesi geliyor ama parayı verenin düdüğü çaldığı dünyamızda öyle olmuyor, kursağınızda diziliyor cümle lokmalarınız. Şimdi devran döndü ama TÜSİAD hâlâ kendi düdüğünü dilediğince çalabileceği yanılgısına kapılmış olarak aba altından sopa gösteriyor. Bir de demokrasi ahkamı kesmiyor mu, güleriz ağlanacak halimize dedirtiyor. Sanki işadamı değil adları, hepsi bir hukukçu kesildi milletin başına. Rahatsızlarmış. Millet de TÜSİAD’dan rahatsız, bilesiniz.
yeniakit